Ne düşüneceğimi bilemiyorum doğrusu. Öyle bir çıkmazda kaldım ki! Ne yaptın be sevgili Leylâ. Ben ki sana karşı her zalım Leyla diyene kızar, seni savunurdum. Şimdi ise darmadağın ettin beni.
Farklı kişilerin (dostlarının, sevgililerinin) Jale'ye yazmış olduğu mektuplardan oluşuyor kitap. Hem Jale'nin hem de diğer birçok karakterin hayatlarına girmiş oluyoruz böylece. Bilirsiniz; bir insanı en iyi mektuplarından tanırsınız! En azından ben hep öyle derdim. Ama pek de öyle değilmiş anlaşılan. Neyse sürpriz bozmayacağım, tutuyorum kendimi. Ne diyordum, birbirlerinden çok çok farklı karakterlerin düşüncelerini, eylemlerini, sevgilerini gösteriş biçimlerini okuyoruz mektuplarda. Her insan ne kadar da farklı diyoruz, sevgisini de nefretini de başkaldırısını da göstermek aynı değil herkes için. Kimse kimseye benzemiyor, bambaşka hayatlarda bambaşka seçimler yapıyorlar. Bu seçimlerin iyi mi kötü mü olduğunu bilmek ise mümkün değil. Hayatın kendisi işte. Biz bilebiliyor muyuz sanki; gözümüze en doğru görünenin felaketimize sürükleyeceğini yahut belki de 'olur mu hiç' diyip kestirip attıklarımızın bir daha yakalayamayacağımız fırsatlar olduğunu?
Mektuplarda birçok yerde Tezer Özlü'nün, Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e yazdığı mektupları hatırladım. Boş yere değil tabii. Kendi hayatından, hayatındakilerden parçalar iliştirmiş her karaktere gibi geldi bana. Başkaldırı merakı ile Tezer'i, karşılıksız sevgi ile Ahmed Arif'i hatırlatıyor gibi. Jale'nin durdurak bilmeyen ona sevdalı insanlara duyduğu merhamet ile de kendisini! Doğru mudur değil midir; asla bilemeyeceğim. Sanmayın ki bütün bunları düpedüz söylüyor. Leyla Erbil'in çok sevdiği huyu imiş, satır aralarına gizlemek asıl anlatmak istediğini. O duyguların hepsini satır aralarında veriyor aslında. Ama bir de bakmışsınız ki taa içinizde duyuvermişsiniz o duyguları.
--Bu kısımda belki az, çok çok az sürpriz kaçırabilirim!--
Neden darmadağın olduğuma gelince; herkes mi kötü be Leyla ablacım? Kimse sevmez mi karşılıksız? Herkes mi çıkar peşinde? Biliyorum, sen de kendi hayatında sevdin, çok sevildin ama çok da yıkıldın. Çok büyük sevdaları elinin tersiyle itiyor gibi göründün bize hep. Tıpkı Jale gibi! Ama sahiden hep mi böyle kötülük gördün insanlardan? Hiçbir erkeğin, bir kişi olsun aldatmayacağına (ve sonradan gördüğümüz üzere kadınların da) inanmadın mı hiç? Korkuyorum şimdi işte; sonsuz güvendiğimiz herkes, dost olsun sevgili olsun, zayıf bir anında gidecek mi? Herkesin içinde var mı o kapkara ruhtan? Çıkmak için uygun zamanı mı bekliyor? Benim de mi? Ah be zalım Leylâ...