Gönderi

Şaban Ali Düzgün Hocadan Meşhur âlim Süfyan b. Uyeyne’nin “Kûfe’de her şey yolunda giderken üç köle çocuğunun (mevâlî) düzeni bozduğu” sözü, etnisite temelinde okunması gereken bir sözdür. Uyeyne, bu köle çocukların başında Ebu Hanife’yi saymaktadır. Ebû Hanîfe’nin bozgunculuğuna gösterdiği gerekçe; onun akla ve serbest düşünceye yaptığı vurgudur. Zira akla yapılan vurgu, Arapları temsil eden Hicaz ekolüyle, Arap olmayan unsurların temsil mekânı olan Irak/Kûfe ekolleri arasındaki en belirgin özelliktir. Ama gözden kaçırılmaması gereken nokta, Uyeyne’nin Ebû Hanife’ye atıfta bulunurken kullandığı ikili referanstır: Hem akılcılığı hem de Arap olmayışı. Dolayısıyla entelektüel milliyetçilik olarak kavramsallaştırdığımız ilk dönem mezhep hareketlerinin bu iki boyutu 3 belirleyici faktör olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Bu kavramsallaştırma, etnik yapıların ve coğrafi unsurların zihniyet üzerinde etkisi olduğunu kabul etmektedir. Kabile kültürünün hâkim olduğu Arap toplumunun yeni fethedilen topraklardaki kültürlerle ilişkisi, entelektüel milliyetçiliği tetikleyen unsurların başında gelmektedir. Hz. Peygamber’in vefatının ardından Kureyş yahut Arap kimliğinin birincil kimlik olarak öne çıkarılarak İslam’ın Arap kimliğinin yanında alt kimliğe dönüştürülmesi ve fethedilen coğrafyalarda Arap olmayan kimliklerin mevâlî (köle kökenli) olarak adlandırılarak ikinci sınıf görülmesi, başta Türkler ve İranlılar olmak üzere Arap olmayan unsurlarda böyle bir refleksin gelişmesine sebep olmuştur. Kureyş’in dili, kültürü ve siyasal otoritesinin yüceltilmesi, Kureyş’ten olmayan diğer Arapları da bu tepkinin doğal müttefiki haline getirmiştir. Kur’an’ın, “Muhammed ölse yahut öldürülse gerisin geriye eski inançlarınıza mı döneceksiniz?”(Âl-i İmrân 3.144) uyarısı, Arapların evrensel bir davranış koduna kolay kolay ulaşamayacağı, Peygamber’in vefatından sonra eski davranış tarzlarına geri dönme çabası içinde olacakları yönünde bir gelecek okumasıdır. Malesef, Arapların geriye dönüşü, birçok alanda vuku bulmuştur. Kureyş’i merkeze alan dinî ve siyasî yapılanma, bu geri dönüşün en acı sonuçlar doğuran alanlarıdır. Hz. Ebu Bekir döneminde devlete (Kureyş’e) zekât vermeyi reddedip, zekâtı kendi fakirlerine dağıtmakta direnen Malik b. Nüveyre ile Muaviye’yle barışa oturan Ali’ye isyan bayrağı açan Haricilerin ortak paydası, Kureyş karşıtlığından başka bir şey değildir. Kureyş’in hem dil hem kültür hem de siyaset olarak diğer kabile ve milletler (şu‘ûb) üzerindeki tahakkümüne karşı geliştirilen tepkiyi engellemeye çalışan Kureyş, olayları dinsel bir kavramsallaştırmaya uğratmış ve Kureyş’e zekâtını vermeyeceğini söyleyen Malik b. Nüveyre’nin kabilesinin dinden döndüğü söylenerek, üzerlerine gönderilen ordunun hareketine dinsel bir meşruiyet sağlanmıştır. Siyasal bir isyana girişen Haricileri tutumunu değerlendiren ulemanın kullandığı dil de, aynı şekilde, krizi siyasal değil dinsel bir sorun olarak takdim etmiştir. Klan, kabile, şeflik gibi sosyal ve siyasal gelişim aşamalarının Arap toplumundaki formlarından biri olan Kureyş’i yücelterek ona siyasal, kültürel ve dinsel merkeziyet kazandırmaya çalışan âlimler, bu tutumlarıyla rasyonel bir siyaset teorisi geliştirme imkânını da ortadan kaldırmışlardır. 4 Kabile tahakkümünden insanları özgürleştirmeye çalışan Hz.Peygamber’in mirası, bu kabile mantığıyla tersine çevrilmiş ve insanları Kureyş’e mahkûm eden bir söylem geliştirilmiştir. Bu söylem, kendine Kur’an’dan destek bulmakta zorlanınca hadis uydurma yoluna başvurmuş ve hilafeti Kureyş’e tapulayan bir konformizm (dinî ahkâmı mevcut siyasi yapının devamına hizmet edecek şekilde kullanma) yaratmıştı.
··
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.