Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Midnight in 1k | Aralık Ayı Hikâye Yazma Etkinliği
Her gün yaptığım gibi yine gecenin bir yarısında dışarı çıktım. Gidiyorum, gidiyorum ama yolculuk nereye? Gecenin sonuna mı? Yok yahu. Celine gitti oraya. Keyfini bozmayayım şimdi onun. Kaldırım taşlarına bakıyorum, onlar da bana bakıyor. Bunlar bari anlasın halimden diyorum, ama tık yok. Sadece üzerlerine düşen yağmuru umursar bu düzenbazlar. Yıllarca bastım ayaklarımı üzerlerine, hiç kızmadılar bana. İnsanlardan mı örnek alırlar bu kanıksamayı? Bilmiyorum, sormayın bana böyle sorular. Gecenin rengini kaçırmak istemiyorum. Siyah bu renk, hatırlıyorum bunu bir yerden. Ben doğmadan önce de bu renk vardı. Her gözümü kapatışımda onu görürüm. Hangi o? Renk olandan mı bahsettim? İnsan, kişileri renklerle boyar geçmişine. Sonrası ise şimdiki zaman tuvalidir, bir resim yapar ölümüne kadar ve onu izler durur hayatı boyunca. Rengi kalmadığında ise yeni bir can hakkı bulmaya çalışır. Fakat hayat da bir kere oynanan bir kumardır, bir renge yatırırız bütün hayatımızı ve o anda 0 gelir karşımıza dikilerek. Sen sıfırdan ibaretsin der, başka hiçbir şey değil. Düşüncelerimden size ne? Başımdan geçenleri anlatacaktım ben, gecenin sonuna doğru gittiğim o gecede. Oturdum bir merdivenin üstünde. Geceyi dinlemek için. Led Zeppelin'in cennete çıkan merdivenine pek benzemiyordu bu, yara bere içinde, çok insan geçmiş olacak üzerinden. O anda arkadaş olduk onunla. Derken, bir araba yanaştı karşıma. Şoför koltuğunda kim var dersiniz? Hakan Günday! Nasıl olur? Herhalde geceyi fazla kaçırdım. Bu gerçek olamaz, olmamalı, yoksa çok fazla düşünürüm ben bunu, çıkamam işin içinden. Çağırdı beni yanına, gittim. Gel dedi, geldim. Hayat gibiydi bu adam, hayatta yaptığım mekanizmalara benziyordu o an yaptıklarım. Hayatı mı bulmuştum acaba? Hayat Günday? Neyse, dur. Nereye dedim, önce arkaya bak dedi. Arkaya baktım, Dostoyevski, Kafka, Musil sıkışmış, oturuyorlar. Dostoyevski diyor Petersburg, Kafka diyor şato. Ben diyorum, siz burada bu saatte ne arar? Ne Petersburg'u, ne şatosu, siz nasıl burada şu anda nasıl olabilir yazarsınız siz benle konuşuyorsunuz ben yağmuru seven normal bir insanım siz benle konuşuyorsunuz ne demem gerekir kelimelerim yetmedi efendim. Gogol'ün gülüşü geldi bir taraftan, Hakan'ın yanında da o varmış meğer. Hoppala! Bu Hakan nasıl anlaşıyor bu ölü adamlarla yahu? Hakan, sen okültist misin? Hiçbir şey anlamamıştım. Gece yazıma ilham bulabilmek için dışarı çıkayım derken kendimi nasıl bir Temel fıkrasında buldum, çözemedim. O son musakkayı fazla kaçırdım sanırım, yemeyecektim. Ama en sevdiğim yemekti, ne yapabilirdim? Atladım arabaya, Musil'in yanında boş yer vardı. Sordum Musil'e, yahu Wo ist Zweig? dedim. Sadece bu geceye özel Türkçe biliyorum dedi, ben de uzatmadım, zaten uykumdan uyanmak istemiyordum, dürtecek biri de yoktu çünkü. Kaçtı o Brezilya'ya, dayanamadı dedi. Bu kesinlikle bir rüyaydı ve ben bu rüyadan uyandığımda Zweig'ı göremediğim için intikamımı yüzümde o en son alnımda çıkan sivilceden alacaktım. Belki o zaman beynim ve anılarım akardı dışarı, o zaman haberlere çıkardım yağma temalı. Bir tek ben kendi anılarımla günümü gün edemezdim, bari diğer insanlar etsindi. Nereye dedim tekrar Hakan'a, bir kafe var orada başka dostlar var dedi, tamam dedim. Yolda Zülfü Livaneli'yi gördük, arabaya binmek istedi, yer yok dedik. Musil Almanca konuşarak anlamıyorum numarası çekti, az değil bu Musil de. Dostoyevski çok suskundu. Binlerce sayfa kitap yazmak sanırım ki insanın suskun olmasını, kendiyle kalmasını bir gram bile etkilemiyordu. Livaneli ön kapıyı açıp içeri girmeye çalıştı, Gogol tekmeyi bastı. Livaneli düştü kaldırıma. Buldu kendisini Neva Bulvarı'nda. "Edebiyat Mutluluktur", "Gölgeler", "kapitalizm", "Umberto Eco", "klişe" gibi kelimeler sayıklıyordu ağzından. Biz gülüyorduk tabii, az değildi bu Gogol de. Mizahını konuşturmuştu yine. Derken Elif Şafak, verdi elini Livaneli'ye. Gel, aynı yayınevinde çalışıyoruz ne de olsa, gidelim ısınalım orada, kaloriferlerimiz var ne de olsa, hem buzdolabımız da ağzına kadar dolu, kasalara kilit yetiştiremiyoruz, para bok. Kafeye geldik, Hakan'ın dostlar dediği insanlar Aylan Kurdi ve Ümran Dakniş çıktı. İyi de dedim, bu çocuklar kim? Bu çocuklar biziz dedi arkamdaki yazarlar hep bir ağızdan. Pessoa, Orwell, Marquez, Böll, Galeano ve daha adını hatırlamadığım diğer bütün yazarlar... Gözlerimi fal taşı gibi açtım! Neler oluyordu? Sanırım ilk kez uyuduğum uykumdan dürtülerek uyandırılmak istiyordum artık. Olanlara hiçbir anlam veremiyordum. Neler oluyordu bu lanet olası kafede? Hem bu soğukluk da neydi? Nasıl kafeydi bu ulan? Ne kalorifer, ne yiyecek, ne eğlenmelik bir şey, hiçbir şey yoktu burada! Hakan, şimdiki zaman şoförüydü. Diğerleri çoktan şoförlüklerini yapmışlardı bu yolculukta. Bir bir konuşmaya başladılar, sesleri karışıyordu, anlamıyordum hiçbirini. Seslerden çıldıracağımı söylemişti Hakan bana, mayına basan askerin çığlığı, bebek ağlamaları, taksi çağıran kadın, Elif Şafak derken birden deli gibi bağırdım! Hepsi sustu. Anlatın dedim, ne yapıyoruz burada? Ne bok yemeye getirdiniz beni buraya? Hepsinin boynu bükükleşti. Ağlamaya başladılar, durun dedim beni de ağlatacaksınız, yapmayın etmeyin. Bir daha hayatımda ne zaman Gogol'ün ağladığını görebilecektim? Telefonumu unuttuğum için kendime bir tokat attım. Lanet! Uykuda olmadığımı öğrendim. İşler iyice sarpa sarmıştı. Bu bütün yazarları bir şekilde anlardım ama Aylan Kurdi ve Ümran Dakniş'in burada ne işi vardı? Neden bu kafe buz gibiydi? Neden bu kadar aç hissediyordum? Anlatın ulan, anlatsanıza artık! Biriniz de konuşsun, o kadar kitap yazdınız, açın ulan ağzınızı! Biz... dedi Dostoyevski. Engelleyemedik, dedi. Olmadı. Yapamadık. Başaramadık bu empatiyi kurmayı, dedi. İlk kez bu kadar berrak konuşuyordu. Beceremedik, dedi. Bak, arkadaşlarım da burada. Engelleyemedik, dedi. Olmadı. O kadar yazdım, ettim, binlerce sayfa anlatmaya çalıştım. Ama yine olmadı, dedi. Sonra şoförlüğü Hakan'a verdim, ben işi bıraktım, dedi. Bu acıya katlanamam, ben kürek cezası bile çektim böyle acı görmedim, dedi. Aylan ile Ümran bakıyorlardı bana. Sanırım bu konuşmalar onlar içindi. Aylan bu ölü yazarlardan daha bir ölü görünüyordu. Ölünün ölüsü? Var mıdır böyle bir ölgünlük çeşidi? Sanırım zamanında bu kafede ölmüş, anlamlandıramadım. Ümran'ın da üstü başı yırtılmış, kan içinde. Gözlerimi kapatmak istedim ellerimle, telefonumu unutmadığımı gördüm. Şok oldum, gözlerimi kapatmak için bir telefon yeterliydi! Yere düştü telefon, kalmadı hiçbir şey. Hiçbir yazar tutamadı onların elinden, bir gemi battı cani sulara, hayaller suya düştü, geminin batığıyla karşılaştılar, bu gemi mi dedi bir hayal bir hayale, evet dedi hepsi hep bir ağızdan. Aradığımız ne, niye bu gemiyi arıyoruz diye sordu bir hayal bir hayale. Empatiyi arıyoruz dedi birisi, onların halinden anlamayı arıyoruz, kendimizi onların yerine koysak ne olurdu diyoruz, bütün yazarların bugüne kadar arayıp da bulamadığını arıyoruz dedi bir hayal bir hayale. Suya düşmüştü hepsi ne de olsa. Kanlarıyla birlikte. Canlarıyla birlikte. Hayalleriyle birlikte. Hayaller çıkamadı bir daha o sudan, onların da cesetleri çıkarıldı ertesi gün. Gözüme kapattığım telefondan baktım, yemin ederim. Böyle cesetler hiç olmadı ki, hiç boğulmadık ki biz, hiçbir uçak kafamıza füze yollamadı ki, hiçbir şey görmedim ki, bak kapatıyorum gözlerimi telefonumla. Görmüyorum hiçbirinizi. Duymuyorum hiçbirinizi! La la laaa laa! Hadi çıkıyorum artık ben bu kafeden! Dışarı çıkarken baktım bir kafeye, bir de arabaya. Arabanın adı Edebiyat'mış ve gittiğimiz kafenin adı da Umut'muş, yeni görüyorum. Dünyanın en çaresiz çocuklarıymış tanıştıklarım, yeni fark ediyorum. O suda boğulmuş kurulan hayaller, dünyanın en büyük hayalleriymiş, yeni empati kuruyorum. Kuruyor muyum? Duştan çıktım, kendime geldim, saçlarımı kurutuyorum. Denizden çıkmadım, merak etmeyin. Denizden çıksam ölürdüm, sonrasında ise istemediğim kadar kuruturlardı beni mezarımda. Nefret ediyorum o kafeden, nefret. Tek kelime. Hepsi bu.
··
146 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, tam size yakışır bir rüya, - 1000k'ya da. Son dönem incelemelerinizi andırıyor biraz, Livaneli kısmına ben de sevindim-ayrı. Başta bir zaman kargaşası var sadece gözüme batan, güzel olmuş genel olarak. Teşekkürler katkınız için.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Her öyküyü tek tek okuyup yorumlamanız bile çok büyük incelik Erhan Bey, değerli vaktinizden ayırıyorsunuz çabalayanlar için. Bu benim ilk öykü denememdi zaten, biraz da öylesine oldu doğrusu. Yine de teşekkür ederim teşvik için. :)
İclâl okurunun profil resmi
Hemingway ve Fitzgerald midnight in Paris'te kalmışlar sanırsam :)) ... Filmi yakın zamanda izlemişken hikaye daha bir güzel geldi. Buradaki kadro oldukça kalabalık ve eğlenceli tam 1k ya layık olmuş :) hikayeye yazarlar dahil oldukça istemsiz bir tanıdıklık hissettim. Okuması çok keyifli bir hikaye olmuş elinize sağlık :))
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Aslında yazarken keyiften çok hüzün duygusu ağır basmıştı bende ama yine de keyif aldığınıza sevindim. Teşekkürler. :)
Yağmur okurunun profil resmi
Senin yazacağın hikaye de böyle olurdu zaten! Hayatını etkilemiş yazarlarla, empatiyle, Livaneli ve Şafak sevmeyişinle, edebiyatla, umutla, o iki küçük çocuk ve onların temsil ettikleriyle ve senin zihnine işlemiş her bir düşünceyle dolu bir hikaye. Daha olsa daha okurdum ama güzel bitirmişsin: hepsi bu. Yavaş yavaş incelemelerden kurgu yazılara geçmiş olman sevindirdi, arada bir de bilinçakışların vardı tabii. Kalemine sağlık, Oğuz bezeli hikayelerinin devamı temennilerimle Oğuz :D ^-^
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Henüz ilk öyküm bu, ondan dolayı çok yetersiz bence ama yine de benden çok otobiyografik öge barındırıyor, senin de tahmin edebileceğin üzere. :) Sen de dikkatli okumuşsun, ayırdığın zaman için teşekkür ederim Yağmur.
Sühan okurunun profil resmi
Oğuz aktürk adını görünce okumadan geçemiyor insan.Çok güzel
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Estağfirullah, ilk öyküm olduğu için epeyce amatör sayılır. Umarım gelişebilirim zamanla. Verdiğiniz değer için çok teşekkür ederim. :)
rea okurunun profil resmi
Tek kelimeyle mükemmel.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Vaktinizden ayırdığınız için teşekkür ederim. :)
Esra Duran okurunun profil resmi
Bir bu kadar daha olsa okurdum. Tam da geceye öyle bir gitti ve sorgulanmak içinde öyle bir vakitti ki buyulendim bu yazınızda.. Kaleminize sağlık beğeniyle takip ediyorum.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Vaktinizden ayırdığınız için teşekkür ederim. :)
Nilüfer okurunun profil resmi
Çok güzel olmuş, kaleminize sağlık. Gogol'un Livaneli'ye tekmesine ve Şafak'ın yardımına bayağı güldüm...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Vaktinizden ayırdığınız için teşekkür ederim. :) Trajikomik olsun dedimdi biraz.
Hypatia okurunun profil resmi
Wuhuu gerçekten çok iyi, siz yeteneklisiniz bayım , ben buna inanıyorum 😀
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Henüz ilk öykü denemesi olduğu için mazur görün efendim, teşekkürler vaktini ayırdığın için. :)
Gülşah Akar okurunun profil resmi
"İnsan,kişileri renklerle boyar geçmişine.Sonrası ise şimdiki zaman tuvalidir,bir resim yapar ölümüne kadar ve onu izler durur hayatı boyunca." O kadar güzel yazmışsın ki bayıldım,kalemine sağlık...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Çok teşekkürler vaktinizden ayırdığınız için Gülşah Hanım.
Ferah okurunun profil resmi
Oğuz, kaliteli edebiyat turu ve güzel kelimelerin için emeğine sağlık.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Sağolasın Ferah Abla
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.