Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

En tartışılan ayet
Nisa 34- Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
··
17 görüntüleme
Neptün okurunun profil resmi
3.2 Tamamı Yanlış Çevrilen Bir Ayet: Nisa, 34 Yanlış çeviri yapan mealcilerden kurtulamayan başka bir ayet de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Ayet uzun olduğu için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mealini cümle cümle aktararak değerlendireceğiz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mealini incelerken aynı zamanda diğer meallerdeki hataları hatırlatacağız. A. “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar.” Bu çeviri nispeten doğru sayılabilir. Ne yazık ki birçok mealci bu cümleyi “Erkekler, kadınlardan üstündür.” ya da “Erkekler, kadınların üzerinde yöneticidirler.” şeklinde çevirmiştir. Ayette geçen “KaVVaMMuNe” sözcüğü Kur’an’da ”gözetmek, dikkat etmek, ayakta tutmak” gibi birçok farklı anlamda kullanılmıştır. (4/135, 5/8, 4/127, 2/229, 20/14,  55/9) Bu ayette kullanıldığı mana ise “gözetmek” olarak anlaşılmalıdır. Eğer bazı mealcilerin çevirdiği gibi “Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler.” anlamı verilmek istenseydi HaKiMuNe fiili kullanılmalıydı. B. “Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır.” Bu çeviri de doğrudur. Bazı mealciler parantez içlerine yer vererek “Çünkü Allah, insanların kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmıştır.” şeklinde cümleyi çevirmektedir.  Arapça dil kurallarına göre bu tarz çeviriler hatalıdır. Çünkü bu cümle bir önceki cümleyle bağlantılıdır ve bu şekilde çevrilirse “Erkeklerin kimini kiminden üstün kılmıştır.” manası çıkar. Bu cümlenin en doğru çevirisi “Çünkü Allah, erkeklerin ve kadınların kimini kiminden üstün kılmıştır.” olmalıdır. Yani erkeklerin ve kadınların farklı alanlarda yetenekleri ve farklı konularda üstünlükleri vardır. C. “Bir de erkekler kendi mallarından harcamaktadırlar. Bu çeviri doğrudur. D. “İyi kadınlar, itaatkârdırlar.” Bu çeviri doğrudur lakin cümlenin irdelenmesi gerekir. “kânitâtun” ifadesi Allah’a boyun eğen erkekler ve Allah’a boyun eğen kadınlar şeklinde birçok ayette kullanılmıştır. (örneğin bakınız 16/120) Sonraki cümleyi de hesaba katarsak en doğru çeviri “İyi kadınlar, (Allah’a) boyun eğenlerdir.” şeklindedir. Diyanet İşleri Başkanlığı cümleyi doğru çevirmiştir ama nedense her durumda parantez içlerini unutmazken bu cümlede yanlış anlaşılma olmaması için parantez içi eklemeyi ihmal etmiştir. E. “Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da gizliliklerini korurlar.” Bu çeviri doğrudur. F. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. Ayette geçen “nuşuzu-hunne” ifadesi “göz dikmek” anlamına gelir. Kadının başka erkeklere  göz dikmesi ve iffetsizlik yapması durumu için kullanılır. Bu ifadeyi “başkaldırmak” olarak çevirmek doğru değildir, üstelik parantez içleriyle durumun kurtarılmaya çalışılması da bu büyük çeviri hatasının getirdiği bir sonuçtur. Cümlenin geri kalanı doğru çevrilmiştir. G. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Bu cümle, ayetin en çok tartışılan kısmıdır. Cümlede geçen ve “dövün” olarak çevrilen “vadrıbûhunne” ifadesi Arapçada en çok anlamı olan kelimelerden biridir. DRB kökünden türemiştir. Kur’an içinde “seyahat etmek, dışarı çıkmak (2/273, 3/156, 4/101), vurmak (2/60,73, 7/160, 8/12, 20/77, 24/31, 26/63, 37/93), dövmek (8/50, 47/27), ortaya koymak (43/58, 47/27), Örnek vermek (14/24,45, 16/75,76, 16/112, 18/32,45), sorumluluğu kaldırmak (43/5), mahkum olmak (2/6), kapamak, vurmak, (18/11), örtmek (24/31), açıklamak (13/17) gibi birçok farklı anlamda kullanılmıştır. Cümleye uygun düşen anlamları “göndermek, vurmak, dövmek” olarak gözükmektedir. Hz. Muhammed’in Hz.Aişe’ye atılan iftira sonrasında Hz. Aişe’yi gerçek ortaya çıkana kadar babasının evine gönderdiği tarihsel bilgiler arasındadır. Bu konuda kesin bir kanıya varmamakla birlikte “göndermek” fiilinin en uygun anlam olduğu düşünülebilir. Ayetteki hükmün uygulanma şartı “iffetsizliğin açıkça teşhir edilmesi” olduğu için farklı görüşler de mevcuttur. H. Nisa Suresi’nin 34. ayetinin yanlış çevirilerini irdeledikten sonra doğru çeviriyi görelim. Erkekler, kadınları gözetirler/koruyup kollarlar.  ALLAH kimi erkekleri ve kadınları kimi erkekler ve kadınlardan (farklı alanlarda) üstün kılmıştır.  Erkekler kendi mallarından (evin geçimini sağlamak amacıyla) harcarlar. İyi kadınlar, (Allah’ın kanunlarına) boyun eğerler. ALLAH’IN (kendilerini) koruması sayesinde onlar da gizliliklerini/mahremiyetlerini korurlar.  İffetsizlik yaptığını gördüğünüz kadınlara (1) öğüt verin, (sonra) (2) yataklarınızı ayırın, (bu önlemler fayda etmezse onları evden) (3) çıkarın/gönderin. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH yüce ve büyüktür. (Nisa 4/34) Birkaç farklı mealci ayetin ilk cümlesinin bitmemiş bir cümle olduğunu, bu sebeple ilk cümlelerin birleştirilmesi gerektiğini beyan etmişlerdir. Bu yaklaşımı da doğru buluyoruz ve bu şekilde yapılmış bir çeviriyi de sizlerle paylaşıyoruz. ALLAH kimine kiminden daha fazla nimet bağışladığından dolayı erkekler, mallarından (evin geçimi için) harcarlar ve  kadınları gözetirler/koruyup kollarlar.  İyi kadınlar, (Allah’ın kanunlarına) boyun eğerler. ALLAH’IN (kendilerini) koruması sayesinde onlar da gizliliklerini/mahremiyetlerini korurlar.  İffetsizlik yaptığını gördüğünüz kadınlara (1) öğüt verin, (sonra) (2) yataklarınızı ayırın, (bu önlemler fayda etmezse onları evden) (3) çıkarın/gönderin. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH yüce ve büyüktür. (Nisa 4/34
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
M. okurunun profil resmi
O zaman ne yapıyoruz biz kadınları yarattığı gibi erkekleri de yaratan Rabbimizin emrettiği gibi Erkeklere itaat ediyoruz (!).
Ömer Yaşar okurunun profil resmi
"Burada yalnızca kocaların değil, bütün erkeklerin koruyucu ve yönetici (kavvâmûn) olmaları iki gerekçeye dayandırılmıştır: a) Allah insanların bir kısmına diğerlerinden üstün kabiliyetler vermiştir, bu cümleden olarak koruma ve yönetme bakımından erkekler, kadınlardan daha uygun özelliklerle donatılmışlardır. b) Erkekler aile geçimini ve diğer malî yükümlülükleri üstlenmişlerdir. Bazı müfessirlere göre bu iki gerekçeden birincisi insan tabiatının değişmez özelliğidir; genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar. Koruma bakımından fizikî güç önemlidir ve erkekler bu yönden daha güçlüdürler. İkinci gerekçe ise yaratılıştan değil, kültür ve medeniyet şartlarına bağlı alışkanlıklar, âdetler, tutumlardan kaynaklanmaktadır. İslâm’ın geldiği çağda daha yoğun, günümüzde ise önemli ölçüde olmak üzere erkeklerin bu fonksiyonları da devam etmektedir. İslâm hukuk kurallarına göre erkek hem –geniş mânada– ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de mehir, diyet, cihad gibi malî tarafı olan yükümlülükleri vardır. Erkeğin “kavvâm” olması hangi yetkileri ve vazifeleri ihtiva etmektedir? Bu soruya verilen cevaplar eskiden yeniye değişik olabilmiştir. Yalnızca âyet ve hadislerin lafızlarını değil, bunların yanında uygulamayı ve dolayısıyla örf ve âdeti de göz önüne alan müctehid ve müfessirler, sözlük mânası “bir şeyin üzerinde duran, hâkim olan, özen gösteren, onunla yakından ilgilenen” demek olan kavvâmlığa, “reislik, yöneticilik, eğitim, koruma, savunma, ıslah, kazanma, üretme” mânalarını yüklemişlerdir. Tarih boyunca erkekler bu işleri ve sıfatları, fiilen kadınlardan daha ziyade yüklenmişlerdir. Çağımızda kelimeye yüklenen hâkim mâna ise “aile reisliği”dir. Âyetten erkeklerin yönetim, savunma ve koruma bakımlarından genel olarak önde oldukları anlaşılmakla beraber, takip eden cümleler gözönüne alındığında burada, aile kurumunda hâkimiyet ve yöneticilik mânasının ağır bastığı görülecektir. Ailede kurucu unsur karı-kocadır. Bu temel kurumu oluşturan, yöneten, yönlendiren dinî, ahlâkî, hukukî kurallar vardır. Kurallara uyulduğu müddetçe mesele yoktur. Taraflar kuralları bozar, hakları çiğnerse düzeni sağlamak ve adaleti gerçekleştirmek üzere çeşitli tedbir ve müeyyideler devreye girecektir. Bu âyette kadının, 128. âyette ise kocanın hukuku çiğnemesi ve düzene baş kaldırması (nüşûz) ele alınmıştır. Aile hayatı içinde kadın, kurallara göre rolünü ifa edip etmemesi yönünden iki sıfatla nitelendirilmiştir: Sâliha ve nâşize. Sâliha kadınlar hem kocalarının ve diğer aile fertlerinin yanında (açıkta, zâhirde) hem de onların bulunmadıkları yerlerde (gayb) vazifelerini hakkıyla yerine getirir; Allah’ın koyduğu, toplumun benimsediği kuralların dışına çıkmaz, aileye ihanet etmez, şerefine leke sürmezler. Bazı davranış ve tavırları sebebiyle yoldan çıkma, hukuka baş kaldırma (nüşûz) belirtileri gösteren, böylece nâşize olması ihtimali beliren kadınlara karşı ne yapılacak, aile düzeni ve hukuku nasıl korunacaktır? Bu noktada Kur’ân-ı Kerîm vazifeyi ailenin reisi sıfatıyla önce kocaya vermektedir. Öngörülen tedbirlere başvurmasına rağmen koca düzeni sağlayamazsa ve ailenin dağılmasından korkulursa sıra hakemlere gelecektir. Âyette hukuka baş kaldıran, meşrû aile düzenini bozmaya kalkışan (nâşize) kadına karşı erkeğin yapabileceği şeyler öğüt vermek, yatakta yalnız bırakmak ve dövmek şeklinde sıralanmıştır. Öğüt vermek ve yatakta yalnız bırakmak, küsmek gibi tedbirler problem teşkil etmemiştir, ancak dövme tedbiri özellikle çağımızda, kadın hakları ve insanlık haysiyeti yönlerinden önemli bir tartışma konusu olmuştur. Esasen tefsir ve hadis kitaplarına bakıldığında kadının baş kaldırma durumunda bile kocası tarafından dövülmesini, eski tefsirciler arasında da farklı yorumlayanların, bunun câiz olmadığını ileri sürenlerin bulunduğu aşağıdaki alıntılarda görülmektedir. Dövme tedbiri ve hükmünün –bu âyet dışında– en önemli dayanağı ilgili hadislerdir. Bu hadislerin, aksini söyleyen rivayetlere nisbetle daha sahih ve sağlam olanlarında Peygamberimiz kadınların dövülmesini menetmekte, eşlerini dövenlere “hayırsız” demekte, bu davranışla aynı yuvayı ve yatağı paylaşmanın bağdaşmazlığına, insanî ve ahlâkî olmadığına dikkat çekmektedir (Buhârî, “Nikâh”, 93). Bu âyetin geliş sebebi olarak zikredilen bir olay da, esasen Araplar’da âdet haline gelmiş bulunan kadın dövme eylemine Hz. Peygamber’in olumsuz bakışını ve bunu ortadan kaldırma iradesini yansıtmaktadır (bk. Cessâs, II, 188; Ebû Bekir İbnü’lArabî, I, 415). Fıkıh kitaplarında dövmenin şekli ve miktarı üzerinde durulmuş, kadına zarar vermemesi, iz bırakmaması, yüze vurulmaması genel olarak kaydedilmiştir. Bazı tefsircilere göre vurma tamamen semboliktir, meselâ müfessir Atâ’ya göre misvak (dişlerin temizlendiği, fırça büyüklüğündeki özel, yumuşak ağaç dalı) gibi bir şeyle yapılacaktır (Cessâs, II, 189; İbn Atıyye, II, 48). İkinci nesil âlimlerinden Atâ, hukuku çiğneyen kadına uygulanacak müeyyide ile genel olarak kadını dövme konusundaki hadisleri birlikte değerlendirmiş ve şu sonuca varmıştır: Erkek, namusu lekeleyecek bir davranışta bulunmayan, yalnızca nâşize olan karısını dövemez, ancak ona karşı öfkesini ortaya koyabilir. Atâ’nın bu anlayışını açıklayan –biri eski, diğeri çağdaş– iki tefsir âlimi farklı dayanaklardan hareket etmişlerdir. Bunlardan Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye göre Atâ, âyette geçen dövmenin ibâha (serbest bırakma) ifade ettiğini, genel olarak erkeğin karısını dövmesini yasaklayan hadislerin ise kerâhet (mekruh ve çirkin görme) hükmü getirdiğini tesbit etmiş ve sonuç olarak “Koca, karısını dövemez” demiştir (I, 420). Çağdaş tefsircilerden İbn Âşûr’a göre Atâ, âyet ve hadislerin farklı durumlara göre farklı hükümler getirdiği yorumunu yapmış; öğüt ve küsmenin kocaya, tecavüzün şiddetine göre sopa vurma vb. müeyyide uygulamanın ise kısmen kocaya, genel olarak da yönetim ve yargıya (ülü’lemre) ait bulunduğu sonucuna varmıştır. Koca iyi niyetle (ıslah etmek ve aileyi korumak maksadıyla) ve sınırı aşmadan, kadına zarar vermeden–nâşize olan eşine– birkaç sopa vurursa buna izin verilecektir, sınır aşılır, bu izin kötüye kullanılırsa ülü’l-emr kocaların eşlerini sopalamasını kesin olarak yasaklayabilecektir (V, 43-44). Kocasına baş kaldırdığı, aile hukukunu çiğnediği, uzun zaman sevdiği ve kabullendiği kocasını istemez olduğu için karının, kocası tarafından –belli ölçüler içinde– dövülebileceği hükmüne tarihîlik açısından da bakılmıştır. İbn Âşûr’a göre dövme izni bazı toplulukların veya toplum tabakalarının örf, âdet ve ruh hallerine riayet edilerek verilmiştir, her zamanda ve her durumda geçerli değildir. Nüşûz durumunda kocanın karısını dövebilmesi için aralarında yaşadıkları toplumda dövmenin ayıp, anormal, aşağılayıcı, zarar verici, hukuka aykırı telakki edilmemesi, kocanın öfkesinin karısı tarafından ancak bu vasıta ile hissedilir olması gerekir, izin böyle topluluklar ve durumlar için geçerlidir. Hz. Ömer’in Mekke halkı ile Medine halkını, kadınlara hâkimiyet bakımından karşılaştırdığı şu sözleri de toplum değiştikçe ilişki ve davranışların da değişebileceğini göstermektedir: “Biz muhacirler kadınlarımıza hâkimdik, sözümüzden çıkmazlardı, Medine’ye gelince gördük ki, Medine’nin yerli kadınları kocalarına hâkim durumdalar, bu defa bizim kadınlarımız da onlara benzemeye, onlar gibi davranmaya başladılar” (Buhârî, “Nikâh”, 83; İbn Âşûr, V, 41-42). Bize göre bu âyette, kadının aile hukukunu çiğnemesi halinde bir ıslah tedbiri olarak başvurulabilecek belli başlı yolların insanlığın tecrübeleri ve özellikle içinde yaşanılan topluluğun örf ve âdeti dikkate alınarak zikredilirken “kocanın karısını dövmesi” eylemine de yer verilmiş olmakla beraber, bu uygulama Hz. Peygamber tarafından toplum ıslah edilerek, insanın ve özellikle zevcenin dövülemeyeceği ifade ve telkin edilerek kötülenmiş, “iyi bir kocanın karısını dövemeyeceği” kaidesi bu yakışıksız davranışın önüne bir set olarak konmuştur. Burada sünnet (Resûlullah’ın sözleri ve uygulaması) âyeti neshetmemiş, yerelliğini ve kültürel bağlamını açıklamıştır. " İslam Son hak dindir. Kuran da bu hak dinin kitabıdır. Haşa saçma değildir, mantıksız da değildir. İslamı bilmeyenler, kötülemek isteyenler ve İslam dini düşmanları O'nu kafalarına göre yorumlayacaklardir. Siz bir futbol maçını penaltı atışı yapıldığı anda izler ve başka da izlemezseniz maçı penaltıdan ibaret görürsünüz. İslam dini Kuran ve Peygamberimiz sünnetleri bir değerlendirilir. Bu ikisi esastır. Kadın dövülmesi konusunda peygamberimizin tutumu açıktır. Kaldı ki tüm kuranı ve sunnetleri özumsemis kadın ve erkekler açısından sorun yoktur. Sorun bu ayetleri kendilerine tabi görmeyenlerin çıkardıkları fitnelerdir. İslam dini barışın ve hoş görünün dinidir. Yanlış uygulayan kişi veya toplulukların yaptıkları İslam dinini bağlamaz. Yanlış uygulamalar onları bağlar ve hesap günü geldiğinde hesabını verirler. Özetle burada dövmekten kasıt kadının canını yakmak değildir ve erkeğin de günümüzde ki gibi bilgisiz, cahil, kaba dilden başka bilmeyen erkekler değil kuran ahlakına uygun hareket eden salih erkekleri düşünmek gereklidir. Bir şeye tabi olurken bir kuralına uyarım geri kalanı beni ilgilendirmez diye birşey olamaz. Kurallar bütünsel olarak uyulduğunda mantıklı ve İslâma uygun hareket edilmiş olur. Saygılarımla iyi geceler.
fatih okurunun profil resmi
Müslüman için ayetin doğruluğu tartışılmaz ancak manası itibariyle tartışılabilir. Müslüman olmayanın ise zaten inanmadığı bir kitabın ayetlerinin doğruluğunu veya yanlışlığını tartışması abes olur.
Begüm(şimdi düşünmeliyim) okurunun profil resmi
"Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır." Bu kısma çok takılıyorum. Hadi cihad neyse, (ona da neyse diyemiyorum, kadın da pekala savaşçı bir ruha sahiptir.) miras ve imamet işlerinde neden erkek üstün kılınsın? Sadece erkeğin mirasçı olması kadını evlattan bile saymamak değil midir? Ve bugün bile bunu hala uygulayan insanlar var. Dinleri aşkına kız kardeşlerinin de paylarını alıyorlar. Hakkını hukuk yoluyla almaya çalışan kadınlar bu sebeple dava açtıkları için öldürülüyor, paylarını alsalar dahi aileden dışlanıyorlar. İmamete gelelim. Kadının imamlık yapmasının toplum açısından ne gibi bir zararı olabilir? Erkek yoksa kadın yapabiliyor diye biliyorum. Bunun yerine din açısından ortamdaki en yetkin ve bilgili kişi yapabilirmiş. Kadın neden erkeğe itaat etmeli sorusunu geçiyorum. Erkek neden kadına itaat etmiyor madem? O evlilikte evi geçindiren, daha güçlü olan kadın da olabilir. Malından aile ferdine harcayana itaat edilsin denseymiş cinsiyet belirtmek yerine. Dövme kısmına girmeye kalbim dayanmayacak artık. Gece gece olmadı bu Kaan Ç.
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkürler yorum için. Haklisiniz gercekten. Savaşçı kadin görmek istiyorlarsa Türk kadınının tarihine baksınlar derim :)
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.