"Bu küçük yazı bir büyük savaş ilanıdır (..)" der kitabın önsözünde Nietzsche. Gerçeklikten çok putlar var der. Bu putlar, insana kendi içgüdülerini, tutkularini, hazlarini, bedenini kötü birer nesne gösterir ve insanı kendi kendisinden yavaş yavaş uzaklaştırır.
Nietzsche, Sokrates'i 'Akıl=Erdem=Mutluluk' eşitlemesinden ötürü eleştirir; onun insanın içgüdülerini yoksaydığını dile getirir: "aydınlık, soğuk, dikkatli, bilinçli, içgüdüsüz yaşamın, içgüdülere karşı direnen yaşamın kendisi yalnızca bir hastalıktı.."
İnsanın varlık, ilk neden, amaç, bilinmeyene bir anlam aramadaki yanılgılari üzerine düşünecelerini anlatır. Bunları anladigim kadariyla dile getirecek olursam şöyle diyebiliriz:
Varlık bir nehirdir. Nehir, sabit bir haznede akmaz; haliyle köpükler çıkar yüzeyinde. İşte biz, bu köpükler gibi olmasi gereken, bütünle biriz. Benliğimiz olduğu için, bilince sahip olduğumuz için varlığı anlayabiliriz lakin varlık zaten vardı; biz de onunla birdik. Sadece anlayamiyorduk. Ben olunca anlamaya başladık. Yazar: "varlık kavramı “ben” kavramının ardından, ondan türetilmiş olarak gelir…" der kitabında.
Nedenselliği ve amaçsallığı araçsallaştırıp kendimizi her şeyin merkezine koyduk; nehre ilk neden, Tanrı dedik, kendimizi de nehrin en değerli balığı yani en hatta tek değerli hazinesi olarak gördük. Kendimize bir de amaç yarattık; eğer dinin, ahlakın (dinin ahlak diye anlaşılma yanılgisi) emirlerine, yasaklarina ve hayatımızı dizayn edişine uyarsak nehir bizi yemyeşil bir bahçeye (cennet) götüreceğine kendimizi ikna ettik. Çünkü: "Bilinmeyen bir şeyi, bilinen bir şeye dayandırmak, hafifletir, sakinleştirir, tatmin eder, ayrıca bir güç duygusu verir. Bilinmeyenle birlikte tehlike, huzursuzluk, endişe gelir.."
Sonuç olarak; din ve ahlaki insanın en büyük yanılgılari olarak nitelendirir Nietzsche. Bu yanılgıyı şu kisa cümleyle özetleyebiliriz sanırım: "Tanrısal olmuş olmalıyız, çünkü aklımız var!"
Ayrıca onun ahlak anlayışı da bilinenden farklı; bunun üzerine yazdığı Ahlakın SoyKütüğü'nü okuyunca daha iyi anlayabilirim. Şu anlık ise onun için ahlak, güçlü olunmayi, tutkulara, acılara sırt cevrilmemesini istiyor. Acı çekiyorsak bunu haketmisizdir, bu normaldir ve bununla yüzleşilmelidir.
Nietzsche'yi nedense karamsar bir kişilik olarak algilamistim, aklımda öyle yer etmiş. Ancak Nietzsche aksine hayata bağlı, hem de onu acisiyla, tüm tutkulariyla kabul ediyor. Bunlardan kaçmıyor.
Son bölümde Nietzsche, eline çekici alır ve kömür mü olmak istersin elmas mı? diye sorar. Elmas serttir, elmas dayanıklı ve güçlüdür. Kömür ise bunla aynı kökten gelmesine rağmen daha yumuşak ve dayaniksizdir. Elmas olun ve bir çekiç darbesiyle dağılmayın.
Keyifli okumalar