Kalbinde bir türlü gevşemeyen, her gün daha da artan bir sıkıntı duyuyordu. Artık mevsim kış mı yoksa yaz mı, hava güneşli mi yoksa yağmurlu mu, kuşlar ötüyor mu yoksa ötmüyor mu, yıldız çiçeklerinin mi vakıa lir yoksa güneşgözlerinin mi, Lüksemburg Bahçesi mi daha güzeldi yoksa Tuileries bahçesi mi, çamaşırcının getirdiği çamaşırlar fazla mı kolalanmıştı yoksa az mı, Toussaint “alışverişini” iyi mi yapmıştı yoksa kötü mü, hiçbir şey bilmiyordu. Dalgın, sıkıntılı, dikkati tek bir noktada toplanmış olarak, içinde bir hayaletin görünüp kaybolduğu karanlık, derin bir meydana bakar gibi bakışları belirsiz ve sabit öylece duruyordu.