Geçen sene, güzergahımın üstünde yeni yapılmış bir kültür binası farkettim Salih Hocam, üzerinde "Nurettin Topçu Bilgi Evi" yazıyordu.Nasıl mutlu olduğumu anlatamam.Gece olduğundan durmak istemedim ama ertesi gün bizzat gidip ziyaret ettim, bir çocuğun sevinciyle, köşe bucak gezdim :) Bütün eserlere tek tek göz atmak istedim ama zamanım elvermedi.Ah dedim bu bilgi evini bir gece sabaha kadar bana bıraksalar :))
Evvelâ okurken Nurettin Topçu'nun konuştuğunu hissettim, bazı eserler, yazarının nefes alıp verdiği bir konuşmadan farksızdır hani, öyle bir huzurla okudum, varolunuz...
"Her varlığa bağlanan ve dünyalara sığmayan her ümidin arkasında yokluk gizlidir desem katılır mısınız bana?" demişsiniz.Bugün bir sohbet esnasında bir dostum bana şöyle dedi, "Eylül, herşeyde bir hüzün gelip yakama yapışıyor, ne yapsam içimi boğan bir endişe." şöyle düşündüm. "Hüzün" olmasaydı, insan, zamanın silikleştirdiği duygularla nasıl yüzleşirdi. Umursamadan geçip gittiğimiz hadiselerin bize verdiği nasihatleri hüzünden başka ne âşikâr edebilir.Pişmanlığın hüznü, başkalarının acısını dert edinememenin hüznü... Nefsin karanlık bir duman gibi sardığı ruhumuzun çığlıklarını duyarmıydık hüzün olmasaydı... O kadar dağılmış ki teknemiz, ümitlerimizin kürek çekmesi derinlere çekiyor bizi...
Hüzün, içimize bakmanın şafağıdır.Ne mutlu Allah için hüzünlenenlere...
Annem hep der ki, "Eğer istikameti bulamadığını hissedersen yönünü Rıza-i İlahi'ye çevir.O'nun için adım at, O'nun için konuş, O'nun için, O'nun namına yap her işini, ferahlık bulur, kurtulursun."
Okumalarınızından bizleri de nasipdar kılan Mevlâ 'ya nihayetsiz hamdolsun.