Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

236 syf.
9/10 puan verdi
Soru yığınına merhabaaaa!!
Günlerdir beni içine alan bir kitaba inceleme yazmak oldukça zor. Bu zorluğun sebebi kafamın içindeki yoğun düşünceler ve karmaşa. Belirtmemde fayda var ki ufak tefek spoiler (ne tiksinç bir kelime) olabilir. İncelememi uzun olduğu için biraz iki kısma ayırdım. İlk kısım yazar ve eserleri, Solaris filmleri ile ilgiliyken ikinci kısım ise benim saçmalıklarım ve kitaptan esintiler olacak. 1. Kısım Yazarın hayatından bahsetmeyip, sadece ortaya çıkardığı eserlerin ortak noktalarından hafifçe bahsedeyim: İnternette yapabildiğim birkaç araştırma ile birlikte genel kanı, yazarın bilim kurgu türüyle birlikte daha çok insanlık tarihinden bugüne gelen felsefi sorunları ele alması... Bu oldukça dikkat çekici geldi bana ilgimi çektiği için. Eserlerinde insanmerkezcilik düşüncesine eleştirilerini ironik ve mizahi bir biçimde yer vermiş. Bununla birlikte insanı ortaya koyup yabancı bir çevre inşaa ederek, bu çevre ile tanışmasını ve iletişimini, yaşadığı bocalamaları aktarmayı amaçlamış. Bunu da usta bir biçimde kelimelere oyunlar katarak kurgusal bir biçimde yazmış. Ancak üzgünüm ki biz bunu çok başarılı bir biçimde okuyamıyoruz. Nedeni ise eserlerin orjinal dili olan Lehçe yerine, İngilizceye çevrilmiş olan çevirilerden Türkçeye kazandırılmış olması. Normal bir çeviri bile bazen rahatsız edici olabiliyorken, çevirinin çevirisi oldukça can sıkıcı. Gelelim Solaris'e; Kitapla birlikte bize kazandırılan iki film bulunmakta. Filmlerin kitapla alakası var mı yok mu oldukça tartışılagelen bir konu. Ben de izledim ikisini de. İlk film ile başlayalım: Tarkovski yapımı olan ilk film oldukça uzundu ve detaylara sahipti. Bu kadar çok detaya gerek var mıydı? Ben olmadığını düşünüyorum. Hatta kitaptan film değil de filmden kitaptı sanki. Ayrıca kitapta yer alan küçük de olsa gözüme batan birçok yer yanlıştı. Bu kadar uzunluğa rağmen eksik olan noktalar da vardı. Açıkçası Tarkovski de olsa filmi pek beğendiğim söylenemez. Keza Lem de beğenmemiş. Hatta şöyle de bir sözü var: "Tarkovski ile ben aynı arabayı birbirine zıt yönlere çeken iki at gibiyiz." İkinci film ise 2002 yılında çekilmiş. Bu film ise kitaptan özet gibiydi. Ama yanlış özet. İlginç ve de saçma gelen o kadar çok şey var ki... Bir örnek vermem gerekirse karakterlerden olan Snow ölüyor ve dirilebiliyor.(kitapta böyle bir şey yok) Bu saçma gelmeyebilir çünkü kitapta insan olmayan şeyler (ad bulamadım:)) dirilebiliyor. Ancak o dirilebiliyorken en başta ölen Gibarian neden dirilmedi? Sonuçta ikisi de aynı görevde, aynı yerde ve insan. Kitapta dirilmedi ise kitaba sadık kalınacak ise Snow'u neden öldürdünüz? Her neyse... İki filmin ortak noktası ise kitaptan verilen/alınan ana fikir ile alakasız bir sona eriş. Zaten kitabın sonu ile filmlerin sonu birbirlerinden bağımsız. Hayal dünyalarına göre şekillenmiş sonlar diye düşünüyorum. 2. Kısım Sonunda kitaba geldim. *Sanrılar ve sancılar birbirini kovalar! *Aynalar ve dünyalar kafanızı paralar! İnsan insan! Nedir senin sorunun? Sorularla boğulmalar, birbiri ardına sıralanan beyin kemiriciler... Senin tek amacın kendi dünyanın dışındaki bir dünyanın varlığına inanarak saçma sapan savaşların içine girmek. Yetmiyor mu kendi dünyan? İçinde bulunduğun dünyayı kabul etmek yerine, açgözlülük ile oradan oraya saldırarak daha iyisini daha güzelini aramaya çabalamak, dahasını hep daha fazlasını istemeye ne gerekti? Aslolan kendini çözmek değil miydi? × Dur dur bir dakika! Çözmek mi? Neyi çözeceksin? Çözmek gerekli midir? Her şeyin bir sonucunun olması zorunlu mudur? Buna gerçekten ihtiyacımız var mıdır? Gerçek olan nedir ? Bunun gerçekten bir cevabı var mıdır? Ne gerçektir ne sanrıdır nereye kadar bilebilirsin? Ya her şey bu yaşadığımız her şey bir sanrıysa ya da tek gerçek bu yaşadığımız, içinde bulunduğumuz an ise... İnsan aslında sürekli kendini tekrarlamakta. Binlerce yıl öncesindeki felsefi sorular hala tam manası ile cevap bulamamış. Hep ortaya teoriler atılmış ama ispatlanamamış. Bazı şeylerin izahı yoktur. Çünkü kavrayışımız, algımız sınırlı. Pek de öyle mükemmel varlıklar değiliz. Her şey bakmak istediğimiz şekliyle gözümüzün önünde. Ya kafamızı çevirirsek? O zaman ne olurdu? Bunu yapabilsek varolmazdık belki de... Zaman sadece boşlukta! Biz boşluktayız. Nasıl mı? En basitinden uzay boşluğunda değil miyiz? İçimiz boşlukta, dışımız boşlukta... Doldurmaya çalışıyoruz sadece her şeyi. Bir taraftan doldurdukça diğer taraftan boşalıyor da biz farkına varamıyoruz. Tıpkı havuz problemlerindeki havuzlar gibi... Farkına vardığımız zaman beraberinde başka bir şeyle acı ile gözgöze geliyoruz. Sürekli birbirini tekrarlayan acılar... Her şeyi biz türettik. Zamana ad verdik. Her şeyi kodladık her şeyi adlandırdık. Sayılar harfler türeterek kendi hapishanemizi kendimiz inşaa ettik... Sonra bunları yıkmak istedik ama iş işten geçti... Devamlı vicdanımızla başbaşayız. Kafamızda canlandırmış olduğumuz sanrılar mı yoksa bizi tedirgin eden? Ya da birbirini tekrar eden biz mi? Hep aynı şeylerin acısı ile kavruluyoruz. Her şey birbirinin tekrarı her şey... Kitabın son sayfasındaki alıntı ile artık son olmayan bir son yapıyorum. Cevabını bilemeyeceğim sorularla başbaşa kalmaya gidiyorum... "Öyleyse insan, zamanın akışını ölçen, kah bozulan kah onarılan, ustası onu her çalıştırdığında düzeneği umarsızlık ve sevgi üreten bir saat olmaya rıza mı göstermeliydi? Her bir insanın, en eski acıları, yinelendikçe gülünçleşerek sürekli daha da derinleşen en eski acıları yeni baştan yaşadığı düşüncesine alışmak zorunda mıydık? İnsan varoluşu kendini yinelemek zorunda olabilirdi, buna diyecek yoktu, ama dillere pelesenk olmuş hayat bir ezgi gibi ya da sarhoşun birinin plak dolabına bastırıp durmadan çaldığı bir şarkı gibi yinelenecekse..." Dip not: En çok faydalanılan site dipnotkitap.net/ROMAN/Solaris.htm
Solaris
SolarisStanislaw Lem · İletişim Yayınevi · 20181,122 okunma
··
247 görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Özellikle ‘benim saçmalıklarım’ olarak adlandırdığın ikinci kısımdaki sorgulamalar harikaydı. ( insan saçmaladıkça güzelleşiyor:) O bölümle ilgili birşeyler yazmak isterdim ama başlarsam sonunu getiremem endişesiyle hiç girmiyorum o topa:) Ama bir incelemeye bu kadar çok soru ve sorgulama yazarak ‘ne yapmaya, nereye varmaya çalışıyorsun’ diye merak etmiyor değilim:) (Devlet Bahçeli mode off) Evet insan kendini tekrar ediyor olabilir. Dışarıdan bakıldığında kesinlikle görüntü o şekilde. Türün devamı dediğimiz şey de bir nevi tekrar değil mi? Yaşımız ilerledikçe annemize babamıza benziyor oluşumuz falan... Sanki görülmeyen bir misyonumuz var; bu bayrağı al ve bir sonrakine devret... Ancak o ‘tekrar’ kavramı içine girmeyecek şeyler de var işte. Tarih öncesinden miras da kalsa, hala cevaplanmamış sorular var. Bu tekrarı bozan şey sonsuz bir arayışın, anlamlandırma çabasının kendisi sanırım. Fiziksel veya tarihsel bir tekrardan bahsedecek olsak da zihinsel anlamda bir tekrardan söz edemeyiz. Her zihin ‘ben bu oyunu bozarım’ potansiyeli taşıyor:) Yani demem o ki, tekrar olarak gördüğümüz şeyler de bir sanrı olabilir nihayetinde. Evet sorulara cevap veremiyoruz, algımız kısıtlı ve evet mükemmel değiliz. Ancak bizden öncekiler sorulara cevap vermiş olsaydı ve her şeyi geniş geniş algılayıp tüm sorunlar çözülseydi ve biz mükemmelliğin içine doğsaydık o zaman her şey çok daha anlamsız olmaz mıydı? İyi ki yazmayacağım dedim:) 3 paragraf oldu:)) Neyse gidiyorum ben Sema. Bundan sonra senin incelemelerini okumayacağım:) Gece gece uykuya hazırlanan beyin hüclerimi hoplattın yerinden:) Görüşmek üzere... Sevgiler...
Esther. Sema okurunun profil resmi
Öncelikle özür diliyorum hoplayan beyin hücreleri için.:) Kafam karıştığı için zaten karışıkken kitapla birlikte iyiden iyiye çorbaya dönünce böyle bir şey oldu ki daha hepsini yazamadım.:) Sorular konusunda aynı düşünüyorum cevapları olsaydı zaten aslında bunca şeye gerek kalmaz ve oldukça sıkıcı bir yaşamda olurduk hatta belki yaşamıyor olurduk. Neyse çok fazla irdelemeyim bende abi yoksa iyice kendim de başka âlemlere gideceğim. Zaten birkaç gün kafa dinlemek şart oldu bana.:) Sevgiyle iyi geceler dilerim.
Nesrin A. okurunun profil resmi
Güzel bir kitap için, güzel bir yazı olmuş. En son okuduğum Resimli Adam'la kesin kararımı vererek bilimkurguyu tamamen hayatımdan çıkardım, ama Solaris'i bu kategoriye sokmuyorum, konusunu çok az hatırlamama rağmen, okyanusun gerilimini, sorgulatmalarını insanın içine işliyor. Elinize sağlık :)
Esther. Sema okurunun profil resmi
Bilim Kurgu bana da pek hitap etmiyor oldukça zorlanıyorum aslında. Ama okyanus bambaşka. İçine sokup boğulmanın eşiğine getirdi gerçi de toparlıyorum umarım. Teşekkür ederim :)
Melek okurunun profil resmi
Siz kitabın içine öyle bir dalış yapmisiniz ki kitap sizin içinize girmiş. 😊 Yorumlariniz bunu gosteriyor .Solaris ıncelememde kacirdigim farklı yorumu siz kapattınız teşekürler.
Esther. Sema okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim yorumunuz için.:)
Musa Kaya okurunun profil resmi
Andrey Tarkovski'nin Solaris'ini kitaptan daha çok beğendim. Belki çeviriden kaynaklanıyordur, yazara haksızlık etmeyelim.
Esther. Sema okurunun profil resmi
Tarkovski olduğu içindir muhtemelen:) Ben de sevmiştim
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.