Öncelikle belirtmem gerekir ki, kitabı Alter Yayınları baskısı altında inceleyecek olsam da benim okuduğum baskı Sayfa Yayınları'ndandı. Bu nedenle, yazım ve çeviri hatalarından kaynaklı şikayetlerimi, kitabı Alter Yayınları'ndan okuyacak olanlar dikkate almasınlar.
Ne de büyük beklentilerle başlamıştım halbuki, psikoloji denince akla gelen üç isimden biri olan Adler'i okumaya. En azından ben gibi, sadece meraklıların bildiği üç isim: Freud, Jung ve Adler. Atladığım ustalar varsa kusuruma bakmasınlar, malum, bilgilenmek adına psikoloji okuyan tayfadanım ben :) Psikolojiyi bireysel olarak ele alışı özellikle ilgimi çekmişti hep Adler'in. Zaten günlük hayatta da, ne "şunu yiyin, bunu yemeyin" ne de "şunu yaparsanız hayatta başarıyı yakalarsınız" tarzı genel kanılar ilgimi çekmez. Kolektif diyet listelerinin de kişisel gelişimin de canı cehenneme... Gelgelelim, onca genel kanının yanında, ele aldığı vakaları bir cerrah titizliği ile ve her birine kendi vaka geçmişleriyle yaklaşacağını düşündüğüm Adler, beni resmen hayal kırıklığına uğrattı. Yani kitabı okurken insanın aklına iki düşünce kalıbı yerleşiyor: ya çocuk beyni gerçekten düşündüğümüzden de basit işliyor, ya da Adler'in belli başlı, kalıp tanıları var ve herkesin farklı durumlarını dahi aynı kalıba oturtuyor.
Kitapta işlenen 12 vaka var ve altını çizerek söylemek isterim ki HER BİRİ FARKLI DURUMLARDAN MUZDARİP bu çocukların. Yani kiminin aile yapısı farklı, kimi nispeten varlıklı, kimi kıt kanaat geçinen tipte, kiminde anne kiminde ise baba, çocuğa karşı tavırlarında olumlu. Kiminin üç, kiminin tek kardeşi var, kimi ise tek çocuk, kimi iyi bir çevrede yaşıyor, kimi ise varoşlarda... Bu farklar böylece çeşitlendirilebilir. Ama Adler ne yapıyor? Her çocuk şımarık (bolca "şımarıklık" yaftası yapıştırılmış hareket göreceksiniz zaten okurken), kardeşleri ile yarış içinde ve Tanrı olmak gayesinde. Etraflarına hükmetme amacı ile ortalığı kırıp geçiren şeytan yavruları sürüsüyle birlikte yaşıyoruz da haberimiz yok galiba... Cesur Yeni Dünya modeli, yaşadığımız dünyaya sirayet etmiş olsaydı, ancak bu kadar tek tipleşmiş bir çocuk modelini benimseyebilirdim. Ve böylece de, sorunların çözümü daha bir kolaylaşmış olurdu.
Sahi, sorunların çözümü demişken, bu sorunlu çocukların öyle de uysal bir yönleri var ki, sanki Adler amcalarının gelip kulaklarına fısıldamasını bekliyormuş gibiler. Neden böyle dedim, anlatayım. Vakalar kitapta şu şekilde işleniyorlar: Öncelikle bir gözlemcinin, ki bu genelde öğretmen oluyor, verdiği rapor doğrultusunda Adler, öğrencileri ile durumu ele alıyor. Çıkarımlarını aktarıyor, ki bu genelde "şımarık, Tanrı olmak istiyor, kardeşiyle yarış içinde" minvalinde oluyor. Sonrasında da hasta çocuk, ailesinden biri ile birlikte huzura çıkıyor. Adler usta, birkaç sihirli sözcük söyler gibi hitap ediyor çocuğa, çocuk da "tamam, söz, bundan sonra uslu çocuk olucam" diyerekten uzaklaşıyor. Bu mudur yani? Bir çocuğun onca şey yapıp sonrasında böylesi uzlaşıya açık oluşu bana abes geldi doğrusu. Adler ustanın öldürücü darbesini vurmadan evvel, çocukla birkaç seans geçmişi oluyor mu orasını bilemem tabii, yalnız kitapta bunun izlerine hiç de rastlanmıyor.
Freud ile olan fikir ayrılıkları, vakaların yorumlamasına da sirayet etmiş durumda. Yalnız benim edindiğim izlenim şudur ki, Freud, genelde bilinçaltının tavırlara yansımasını derinlemesine ele alırken Adler, birkaç rüya yorumlamasından öteye geçmedi bu konuda ve genelde konuya sosyal bir çerçevede yaklaştı. Ara ara da taşlamaya niyetlendi gibi, "Freud olsa konuya şöyle yaklaşırdı vs." şeklinde.
Gözüme çarpan bir güzel uygulama ise şuydu ki, öğretmenler çocukları gözlemleyip rapor tutuyor, zeka testi, sayısal ve sözel testler uygulayarak çocukların seviyelerini izliyorlar. Bu belki de sadece vakaya konu olan çocuklar için de uygulanmış bir yöntem olabilir ama ben bunun genele yayıldığını düşünüyorum. 1900'lü yılların başları fakat eğitimdeki yöntem takdire şayan.