Gönderi

72 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Platon Okuma Grubu - Platon Lakhes Diyaloğu
Lakhes diyalogu, Platon’un erken dönem socratik eserlerinden biridir. Bu eserin kapsamı diğer diyaloglar ile ilintili ise bile bir konuda kendine özgü bir tarafı barındırmaktadır. Eserde Socrates ellili yaşlarındadır ve Lysimakhos, Melesias, Nikias ve Lahkes ile Lysimakhos ve Melesias’ın oğulları yer almaktadır. Konu gençlere verilecek eğitimin ne
Lakhes
LakhesPlaton (Eflatun) · Say Yayınları · 2012296 okunma
··
206 görüntüleme
Pierre Rivière okurunun profil resmi
Öncelikle incelemen için teşekkürler Hüseyin, eline yüreğine sağlık... Her ne kadar şaşırtmaması gerekse bile yine de Lakhes ve Cesaret mevzuu, başlangıçta ihtiyarların beklediğinden fersah fersah öteye uzaklaşınca şaşırtmadan edemedi, adamlar savaşçılığa dair bir şeyler bekliyor olabilirdi :) Konu yol aldıkça Spinoza'nın Sagantum örneği geldi aklıma (bunlar cesaretin ne olduğunu ararken düşman gelip şehri alıp gidecek demedim değil): "Romalılar tartışıp dururken Saguntum şehri yok olup gitmiş olsa bile, sanılanın tersine, yalnızca az sayıda insan her şeye kendi duygularına göre karar verdiği zaman yok olup giden özgürlüktür, ortak iyidir. İnsanların aklı gerçekte her şeyi bir kerede kavramak için çok kıttır; ama düşünüp taşınarak, dinleyerek ve tartışarak bilenir ve sınaya sınaya sonunda insanlar aradıkları ve herkesin üstünde anlaştığı, ilk başta hiç kimsenin aklına gelmeyen çözümü bulurlar.- TP" ..Yine de şundan sıyrılamayız ama henüz cesaretin ne olduğunu bilmezken de, cesaretin sınanacağı haller karşısına diker bizi hayat, hatta çoklukla böyledir de....Burada ister istemez akla şu da geliyor cesaret bilgi midir, yoksa hayati bir hamle mi? Hamlenin sonradan gelen tanımlanması ve hamlelerin daha sonraki durumlara dair kazandırdığı yorum gücü ve rasyonel bir sezgiyle geleceğin de bilgisine/öngörüsüne erişmek ( Sokrates, Nikiasın cesaretin üçte birini tanımladığını söylemişti, üçte üçü ise olmuş-olan-olacak'a dairdi...Burada statik bir düşünceden bir anlamda kurtuluruz diyalektik bir ilerleme sayesinde, ancak burada soru işareti bırakalım yine de, üstelik tehlikeli bir soru işareti!) dahilinde cesaret erdeminin tanımını yapabiliriz...Her ne kadar insana daha mesnetsiz konuşmuş gibi gelse de (Nikias'a göre de öyle) Lakhes ilk anda cesareti tanımlarken doğrudan doğruya cesaretli olmayı örnekleyen durumlardan yola çıkmıştı, bir anlamda dediği cesaret, cesaretli olmaktır (Nietzsche de bunu derdi kuşkusuz) anlamına gelebilir. Bu görüş her ne kadar dolaylı bir tanımlama gibi görünse de, cesaret şayet bir dolayımsa (iyinin dolayımı da değil midir bir anlamda) bunu dolayımdan ayırmak (idesine varmak) elde bir şeyi bırakır mı ondan yeterince emin değilim, bir kere cesaretin tanımı cesaretli olmaktan sonra geliyorsa cesareti tanımlayan saf öz ne olabilir? Cesaret hakkında genel bir tanımlama yapmak (yine cesaretli oluş örneklerinden yola çıkarak!) mümkün ancak onun özüne ulaşmak ne derece mümkün? Cesaret karşısında sınanma durumlarında Homeros'un fakirleri gibi olabiliriz pekalâ, hatta çoğunluk öyle olmaz mıyız? Fakirlikle utanmak bir arada gitmez miydi? Cesaretin sınandığı durumlar (tanımını belirleyen niteliklerin belirdiği) da görece zayıf kalışlara ilişkin değil midir hep? Lakhes'in cesareti, cesaretli oluş örneğiyle açıklayan tanımı (cesaret, cesaretli olmaktır demiyor radikal biçimde tabii) konu hakkında sıradanın ifade ediş biçimidir ama dikkati de cesaretli oluş'un cesaretten önce geldiğine çeker, istemlice yapmasa bile bunu, bu gözümüzden kaçamaz. Burada bir kez daha düşünürsek şimdi rasyonel bilgi her şeyi erişilebilirin dahilinde mi görür, mekanik sıra gibi, Marksist diyalektik de bunu yapmaz mesela, yapmadığı için müdahilliği (müdahil olunan hamleyi) düşünür zaten. Cesareti tanımlayan şey cesaretli oluştur ve bilinen bu şey her seferinde insan tarafından yeniden tanımlanacaktır, sıfır noktasından itibaren hatta... Nikias cesaret bilgisini tanımlar :"Bu bilgi Lakhes, savaşta olsun, nerede olursa olsun, nelerden kaçıp neleri göze alabileceğimizin bilgisidir." Burada şöyle bir konuşma geçer: "LAKHES: Bir söz ki, Sokrates, hiçbir özü yok. SOKRATES: Bunu nereden çıkardın, Lakhes? LAKHES: Nereden mi çıkardım? Bilgi başka, cesaret başka şeydir de ondan." Lakhes'in burada öze ilişkin söylemi dile getirmesi apayrı bir ironik durum. Başta Platoncu manada bir öz akla gelirken( ya da benim aklıma o geldi direkt) , bilgi başka şey cesaret başka şey diyerek onu tekrar oluş içindeki tanımına çeker. Onda öz denen şey her anlamda insan ve onun eylemiyle birlikte ilerler...Buradan ilerleyen kısımlardan epey hoşlandım diyebilirim... Şimdilik söylediklerimi kessem iyi sanırım epey uzadı...Kısa konuşmalarla ilerlemek akıllıca olacak gibi... Diyalogun bittiği belirsizlik her üçünün de o konuda eğitim verecek ehil kişiler olmamasından kaynaklanıyor olabilir yine de...Söyleyecek sözleri yoktuysa üçünün de savaş eğitimi verecek kişiler olmamasından dolayı olabilir...İşin doğası üzerine konuşabilecek olanların olmadığı yerde Sokrates'in de susması da akıllıca ve başta dediklerinin gerçekleşmesi gibi, başkalarını bulmalı...Bu arada Atina düştü :)
1 önceki yanıtı göster
Sorel okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim dostum. Yazdıklarına kısa kısa yanıt vermeye çalışayım çünkü hepsini metin olarak görüp yazamıyorum. Cesaretin bilgi mi yoksa hayati bir hamle mi olduğu konusunda ve statik olan ile ilgili; Socrates'in her durumda geçerli bir tanim arayışı kanımca başlı başına büyük bir problemdir. Eğer diyalektik bir gelişim içerisinde bunlar ele alınırsa dediğine geliriz ancak her durumda geçerli demesi ve sonrasında bunun değişmesi bize, bir gerçekliğin tanımla oturtulamayacagidir. Kavramlar ilişki içerisindedir değişime tabidir anlayışlara algılara hallere göre değişken bir modül ile kendisini sunar. Bilmiyorum dediğini tam anladım mi ama bu her durumda değişmeyen dediğini, sorunun yanlış konulması olarak buldum. Tabi eğer Socrates kurnaz bir taktik ironisiyle sunmamışsa bunu
6 sonraki yanıtı göster
Hasan Suphi okurunun profil resmi
Selamlar dostlar, öncelikle tekrardan özür dileyerek başlayayım, epey geç kaldım. Siz meselenin birçok boyutunu güzelce tartışmışsınız bolca faydalandım. Ben de kendimce birkaç noktadan konuya gireyim. Öncelikle Platon'un değişmez özler arama konusu, akla duyduğu güvenden kaynaklanıyor. Dünyanın akıl ile anlaşılabilir, dil ile ifade edilebilir olduğunu düşünmeseydi muhtemelen sadece susmayı tercih ederdi. Buradan, dünyanın anlaşılmaz ve ifade edilemez olduğunu düşünmesine rağmen hiç susmayanlara da taş atarak devam edeyim :) Felsefede fenomenleri dilin nesnesine dönüştürmek için öncelikle belirli tanımlar eşliğinde kavramları inşa etmek gerekiyor. Zannımca bu filozofların oluş’tan bihaber olmalarından değil, dili işe koşmanın biricik yolu olduğu için tercih ediliyor. Dolayısıyla herhangi bir fenomen, bazı özelliklerini dışarıda bırakılarak, incelenen konu açısından ele alınıp ortalama bir şekle kavuşturuluyor, buna da bilindiği üzere soyutlama deniliyor. Tabii ki bu fiziğin hareketi durağanlık üzerinden incelemesi, kimyanın ideal şartları ya da Weber’in kastettiği anlamda “ideal tip”ten çok da farklı değil. Tanım meselesi hemen hemen bütün diyalogların merkezini teşkil ediyor. İslam düşünürlerinin bolca vurguladığı üzere “efradını cami, ağyarını mâni” bir tanıma ulaşmak için bütün yollar deneniyor. Lakhes diyaloğunda da ilk yapılan tanım eksik, ikinci yapılan tanım fazlasıyla geniştir. Dolayısıyla iki tanım da cesaret fenomenini ortaya koymak adına uygun değildir. Sokrates’in nesnesini çevresi kuşatılarak avlanacak bir av olarak görmesi göz önüne alındığında maalesef “cesaret” karşısında yeterince mahir değildir. Bu sizin de bahsettiğiniz üzere soruyu yanlış bir biçimde ortaya koymasından da kaynaklanıyor olabilir. Ya da Platon 199d’de yapılan tanım üzerinden Sokrates’in ölümüne de gönderme yapıyor olabilir. Sokrates’in ölümünü düşündüğümüzde hem geçmişteki hem de gelecekteki iyilik ve kötülükler hesaplanmış; olayın nasıl meydana geldiği ve nelere sebebiyet vereceği göz önüne alınmış; uygun olan sonuç bilgi ve akıl vasıtasıyla elde edilmiş, geriye sadece bu bilgeliği pratikle tamamlayacak son halka olan cesarete ihtiyaç kalmıştır. Sokrates’te bu cesareti göstererek tüm erdemleri kendisinde toplamıştır. Yani diyalogun sonuçsuz kalan kısmının cevabı olarak Sokrates’in ölümünün göz önüne alınması gerektiği aşikâr gibi geliyor bana. Şimdilik bu kadar yazarak, ihtiyaç halinde diğer fikirleri tartışmanın devamına saklayayım. Sanırım sıradaki diyalog olan İon, benim ödevim. Onu kısa sürede tamamlayarak kendimi affettireyim, sağlıcakla kalın.
Sorel okurunun profil resmi
" Felsefede fenomenleri dilin nesnesine dönüştürmek için öncelikle belirli tanımlar eşliğinde kavramları inşa etmek gerekiyor" Platon da bu yuzden felsefenin sözcüklerden değil, nesnelerden yola çıktığını ifade eder. Donemi için akılcı bir yöntem izlemesi gayet anlaşılırdır. Soyutlama konusunda ise Platon kurnazca yollar izlemekte bana sorarsanız. Örneğin erdem temel bir öz olarak alınır. Erdemin bütünlüğü konusunda - diyalogda konuşulmaz tabi- net bir şey söylenemese de erdemin parçasını teşkil eden cesaretin tanımını erdem görüşünü sağlamak için kullanır. Örneğin günümüzün ekonomi indirgemecilerini baktığımızda da durum çok benzerdir. Onlar da seyleri ekonominin kaplamina cikmayacak sekilde isler. Tabi burda Platon'un nesnelerin kendisinden yola çıkması ayrıca önemli bir konu.
2 sonraki yanıtı göster
Sorel okurunun profil resmi
Hasan Suphi
Hasan Suphi
Pierre Rivière
Pierre Rivière
Öncelikle özür dileyerek başlayayım. Hem geç yazdığım için hem de sizin yazdığınız incelemeye katkı sunamadigim için. Özellikle de Pierre'in incelemesine.
Sorel okurunun profil resmi
Bence güzel bir noktayı yakaladın Pierre. Değişmeyen şeyi arıyor Platon. Ve bize şeyin kendisinin bilgisini fenomenler vermez, olsa olsa kopyasını verir. Asıl değişmeyen öz idealardır.
karasu