Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

230 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Bireysel psikoloji=Adler Alfred Adler'e nihayet giriş yaptım ve bu kitabı, İnsan Doğası ile giriş yaptığım için kendimi şanslı hissediyorum. Zira neden bireysel psikoloji deyince akla Adler gelir diye sorarlarsa garip gelebilir ama bu kitaptan yola çıkarak rahatlıkla cevap verilebilir. Freud okuyan birçok insan ki ben de aynı kanıdayım. Olağanüstü tespitleri ve gerçekle bağdaşan, ileriye dönük savları var. Hatta bazen okuyunca yok artık dedirtebilecek türden. Öncelikle kitabın ağır olduğunu söylemeliyim. Yani 230 sayfa gibi gözüküyor ancak küçük ve sıkıştırılmış yazıları büyütürsek 300-350 sayfa rahat çıkabilir. Bir de konu ve gerçekçi söylemleri, gözlemleri, kişilik analizlerinden yola çıkınca bu ağırlık sadece yazılar ile değil, fiziksel olarakta yorabiliyor. Kitap içerisinde çok fazla dikkat çekici ve hayatın ta kendisi olduğu bilinen başlıca psikolojik ve patolojik bozukluklar mevcuttu. Benim en sevdiğim ve kitap içerisinde de hayli hayli değinilen 'çocuk-sevgi ve kadınlar' üzerine tespitleri, gözlemlerini aktarması olmuştu. Eh, Freud'un öğrencisi olmak... kendini belli ettiriyor. Kitap iki bölümden oluşmuştu. Birinci bölüm daha çok kişilik ve ruhani, düşe yönelikti. Bunlar içerisinde okuyarak bilgilendiğim ve aşırı keyif aldığım diyalogların ve gözlemlerin aktarıldığı başlıca konular şunlardı: Ruh nedir, Ruhun İşlevi, Çocuk ve Toplum, Bebeklik, Dünyaya Nasıl Bakıyoruz, Yaşama Hazırlık, Dikkat ve Dikkat Dağınıklığı, Zeka, Cinsler Arasında Gerilim... Şimdi burada not aldığım bu başlıklardan birkaçını ki sizler de yorum yazarak belirtebilirsiniz. Şimdi kendim yazmak istiyorum. Çocuk ve Toplum başlığını alalım. Çocuk aslında doğar doğmaz toplum içine entegre edilmiştir; toplumdan yeni bir üyesi olmuştur. Ancak sorun şu ki; toplum çoğu zaman yeni üyeye sıcak bakmaz ve ötekileştirir hatta tabiri caizse kovar. Bu tıpkı aslan sürüsünde sürüye yeni katılan erkek aslanlarda olduğu gibidir. Belli bir yaş sonrası sürüden kovulurlar. Toplum da öyledir ve doğa kanunları üyeler içinde geçerlidir. Çocuk ve Toplum, Bebeklik üzerine iki tane belgesel bırakmak istiyorum. Mutlaka izlemelisiniz, özellikle anne ve anne adayları. youtube.com/watch?v=dVxGZGP... youtube.com/watch?v=tHB4eyl... Sıradaki ise Cinsler Arasında Gerilim. Cins... Hımm. Buna çok basit bir örnek verebilirim. Bir çiftimizi düşünelim. Yoğun ve uğraştıcı geçen bir iş dönüşü sonrası eve gelen erkek birey, eşi ile tartışmakta. Sorun şu ki ev işleri ve komşuları ile uğraşmak zorunda kalan kadın birey de bu yorgunluk ile asabi durumdadır. Bu sebeptendir ki önce iğneleyici bir soru yöneltilir ve bu soruya cevap vermek istemeyen erkek birey ile söz diyaloğa başlanır, bu gittikçe daha da artar ve argo kelimelere, hakaretlere kadar gider. Sonunda kadının baskın yapısı ile sessizliğe mahkum olan erkek çok daha fazla sinirlenir ve bu anlık bir sinir, refleks veya bilinçdışı ile saldırıya dönüşür. Evet, bu gerginlikle ne elde edebiliriz? Sizce böyle bir durumda erkek birey tek bir tokat ile yetinecek midir? Devamı ya cinnet diye tabir edilen psikolojik baskı patlaması ya da ortamda iki bireyden birinin terk etmesi olacaktır. İşte, bütün gerginlik küçük ve sıradan, anlamsız bir söz diyaloğu, günlük insan cinslerinin size üstelemiş olduğu yorgunluk ile başlamıştır. ''Öfkeli anınıza sabır gösterirseniz, yüzlerce üzüntülü günden kurtulursunuz.'' -Çin Atasözü Bir diğer başlığım ise Yaşama Hazırlık. İsterseniz biraz düşünün. Yaşama nasıl ve en önemlisi neden hazırlık duymaya ihtiyaç duyarız? Cevap basit ve gerçekçi. Anne karnına düştüğümüz o minnacık damla anında hayat bize gülümser ama gözlerimizi açtığımızda ise o gülümseme yok olur ve asla bir daha ortaya çıkmaz. Artık o sıcak gülümsemeden yoksun bir şekilde ağlar, ağlar ve sürekli ağlarız. O kadar ağlarız ki, bir daha doğru dürüst uyuyamayız. Çünkü rüyamız da sürekli suratsız ve somurtkan bir yüz ile karşılaşırız, korkarız. Bu yüzden düşen uçakta mucizevi bir şekilde hayatta kalıp adaya düştüğümüz gibi bir durum oluşur. Kendi ateşimizi, tatlı suyumuzu ve yiyeceğimizi kendimiz bulmalıyız; bunun için hazırlıklar yapmalıyız. Eee, peki sonra? Sonra yine hayat ortaya çıkar. Breh breh! Hayattan kurtulmaz mümkün değildir, bizi orada da bulur, enerjimizi düşürür, düşündürerek umutsuzlaştırır ve zamanımızı alır. Çoğunlukla da başarılı olur... Yaşama karşı bir hazırlık, uğraş, çaba... ne kadar saçma değil mi. Öyle, ama yapacak pek bir şey yok. Ya kaldıramaz pes edersin ya da boyun eğersin. Çünkü hiç kimse sana bu dünyaya gelip gelmeyeceğini sormadı, sadece gönderildin... Kitapta ikinci bölüm de başlıca not aldığım başlıklar ise şöyle: Kişilik Bilimi, Olduğumuz Noktaya Nasıl Geldik, Kişilik Nasıl Gelişir... Kişilik Bilimi bana İnsan Davranışlarının ABC'si kitabını hatırlattı. Orada da Davranış Bilimleri üzerine enfes tespitler vardı. Burada açıklayabileceğim pek bir şey yok, mantıki şeyler. Size soruyorum: Olduğumuz noktaya nasıl geldik? uyum sağlayarak deyip geçin... Saldırgan Kişilik Özellikler: Kibir ve Hırs Kıskançlık Nefret Keder Tiksinti Kader Neşe Sempati Alçakgönüllülük Baylar ve Bayanlar! Nefret sevgiden daha üstün bir duygdur. Hekes nefret besleyebilir ama herkes nefret edemez. Nefret öyle bir şeydir, öyle lanet bir şeydir ki, nefret ederken bile sevebilirsin; onu kırarken bile onu düşünebilirsin vs... Kıskançlık ise hem illet hem de olumlu bir şeydir. Kıskançlık özellikle küçük yaşta daha çok görünen bir duygu çeşididir. Çünkü dışavurum en fazla o yaşta sağlanır, büyüyünce ise arkadan konuşulur ve ötekileştirilir. Kitapta küçük kızların aileye yeni katılacak olan kardeşlerine çok asabi davrandığını ve ölümle sonuçlanan bir hikaye yazılmış. Kıskançlık konusunda kadınlar daha haşin ve çekilmez olurlar. Ancak bunun nedenlerinden en önemlisi de şu: Hepinizin bildiği gibi erkek çocuk kız çocukan daha üstün tutulur, sanki üstün bir özelliği varmış gibi müjdesi bile kız çocuğunu olmadık bir yere koyabilir. Bu durumda küçük kız aşırı bir kıskançlık ile o nefreti içinde büyütebilir ve aileye yeni katılacak olan kardeşini yabancı bir madde olarak algılar. Çünkü gelecek olan kardeşin ebebeyinlerinin ona duyduğu sevginin kardeşine geçeceğini ve sevgiden mahrum olacağı kanaatine varmıştır. Bu durumda anne ve babaya çok önemli roller düştüğünün Adler söylemekte. Adler'in İnsan Doğası kitabı bu bakımdanda örnek alınacak bir kitap olabilir. Çünkü Adler, işin bireysel ve kişilik boyutana inmiştir. Adler'a göre anne ve babanın bu hassas döneminde çok dikkatli olması gerektiğini ve ileride o kıskançlık duygusunun kabarmamasını belirtmektedir. Kitaptan birkaç önemli tespit. #42319499 #42429401 #42363557 #42363097 (Günah keçisi kadın) #42314143 Keyifli okumalar.
İnsan Doğası
İnsan DoğasıAlfred Adler · Dorlion Yayınevi · 2018159 okunma
··
180 görüntüleme
Samet Ö. okurunun profil resmi
Kitleye Freud demek çok yanlış bir kıyas olur diye düşünüyorum. Aslına bakarsanız bu kıyasa toplumsallık ve öznenin çok yönlü etkileşimi açısından baktığımızda tam tersi olduğunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Adler'in ekolü bireysel psikolojidir doğru, ama yönelimine baktığımızda insanın hayattaki amacını toplumsallık-sevgi-çalışma ekseninde tanımladığı için bireye yalnız topluma katılımı açısından değer biçer. Aykırı kişiliklere de şımarık yaftasını yapıştırarak kolaya kaçar tabii. Freud'un yapısal kuramı ise Psikanalizin özneci bir teorik düzlem açısından tutunacağımız tek dal olmasını sağlayacak ölçüde kişiye, öznenin toplumla çatışması biçimselliğinde önem verir. Ego, toplumun bir yansıması olan superego ile çatıştığı sürece bireyselliğini inşa edebilir. Lacan'ın bir 'normal kişilik' yapılanması tanımlamamasının sebebi de Freud'un doktor yönünden bağımsız olarak psikanalitik kuramı incelemesinde yatar. Özetle bu kıyas çok sırıtıyor hocam, gözden geçirmeni öneririm.
Eminkolnikov okurunun profil resmi
Aslında bir kıyaslamadan daha çok genel bir değerlendirme. Freud'un kitleye çok rahat hitap ettiğini ve sorunları açıklarken geniş bir biçimde dillendirdiğini düşünürsek kitlesel olduğunu belirtmeliyim diye düşündüm. Bir yandan da diğer kitaplarını okumadan "kitlesel" damgasını yakıştırmak belki de bir yanılgı payı olduğunu gösteriyor olabilir. Yani o başlık kesin bir kanı gibi bu yüzden şimdi düşününce hatalı olduğu en azından birçok kitabını okuyup karar verilmesi gerektiğini gösteriyor. Haklısın hocam, yorum için teşekkür ederim.
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.