Gönderi

Tam Bağımsız Türkiye ve İkinci KurtuluŞ Savaşı
Ülkemizde emperyalizmin ve karşı devrimin ilk büyük zaferi Demokrat Parti’nin iktidara gelmiş olmasıdır. Deniz Gezmiş ve arkadaşları 12 Mart döneminde mahkemelerde yaptıkları savunmada Demokrat Parti’nin iktidara gelmesini Amerikan emperyalizminin bizzat iktidara gelmesi olarak nitelendirmiştir. Doğal olarak, Demokrat Parti’nin iktidara gelişinden sonra Türkiye emperyalizmin kuyruğu haline getirilmek için belirli misyon ve vizyonlara oturtulmuştur. Bu süre içinde yabancı sermayenin imtiyazları genişledikçe genişlemiş, Türkiye, Mustafa Kemal’in belirttiği Tanzimat Devri sonrası yabancı sermaye örneğinden de öteye geçmiş, NATO’ya girilmesi ile emperyalizmin jandarması haline gelmiştir. Emperyalizm hiç duraksamadan Türkiye’ye verdiği yardımlarla, açtıkları iş alanlarını genişletmesiyle, Türkiye’yi NATO’nun jandarması haline getirmesiyle, gizli işgalini gerçekleştirmiştir. Bu işgal kısa sürmemiş, bugün de duraksamadan yoluna devam etmektedir. Amerika, Türkiye’de yarattığı ‘küçük Amerika hayalleri kuran’ Adnan Menderes’ler ile, Morrison Süleyman’lar ile, Turgut Özal’lar ile alttan üste doğru gelmiş, 12 Mart ve 12 Eylül ile gizli işgalini, ezilen ulusların liderinin ordusu Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kullanarak gerçekleştirmiştir. Ülkemizin sözde değil, özde vatansever devrimcileri bu olayları izlememiş, her zaman hareket içinde olmuştur. Tam Bağımsız Türkiye yürüyüşleri gerçekleştirilmiş, büyük kurtarıcıyı dillerinden düşürmemiştir. Bu süre içinde büyük kurtarıcının “Ya İstiklal, ya ölüm” sözünü benimsemişler, hatta ölüm anlarında bile haykırmışlardır: “Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten de Demokratik Türkiye!” 68 kuşağı devrimcilerinden olan Ulaş Bardakçı’nın bu ifadeleri meselenin özünü ortaya koymaktadır. “Biz her yazımızda, her konuşmamızda stratejimizi açık olarak belirttik. Her bildirimizin sonunu ‘Tam Bağımsız Demokratik Türkiye’ diye bitirdik. Tartışmalarımızın sebebi her zaman bağımsızlık savaşının temel ilkeleri oldu. Yayınlarımızın temelini bağımsızlık savaşının taktikleri teşkil etti.'' Sloganımız dün olduğu gibi bugün de: ‘Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten de Demokratik Türkiye!” 12 Eylül Amerikancı darbenin ardından sol üzerinde büyük çalışmalar yapılmıştır. Solun vatanseverliğine, Atatürkçülüğüne, tam bağımsızlık ilkesine ‘liberalizm’ virüsleri enjekte edilmiştir. Bu virüsler ile Türkiye’de artık bağımsızlık özlemi ortadan kaldırılmış, yaratılan yeni sol ile, ‘Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten de Demokratik Türkiye!’ sloganının bugün geçerli olmadığı kanıtlanmaya çalışılmıştır. Oysa bugün tam bağımsızlığımızdan bahsedebilir miyiz? Bugün Demokrat Parti döneminden bin kat daha bağımlıyız Amerikan emperyalizmine. Bugün Amerikan emperyalizmi, bazı sol partiler için bir ‘dost’ olarak gösterilirken, Amerikan emperyalizmi ‘ezilen ulusların kurtarıcısı’ olarak gösterilirken vatanımızda, hangi bağımsızlıktan bahsedebiliriz? Eğer devlet kanallarımızda Amerikan emperyalizmi seviciliği yapılıyorsa hangi bağımsızlıktan bahsedebiliriz? Mustafa Kemal'in miras bıraktığı Atatürk Orman Çiftliği, Amerikalılara satılırsa hangi bağımsızlıktan bahsedebiliriz? Cumhuriyet'in ilk yıllarında kurulan onlarca fabrikalar özelleştirme adı altında yabancı sermayelere peşkeş çekilirken hangi bağımsızlıktan söz edebiliriz ? Sloganımızın “sosyalist devrim” olması için şartlar tam anlamıyla gerçekleşmedi. Bağımsızlığımız ‘gizli işgal’ ile elimizden alınmışken sosyalist devrimden nasıl bahsedebiliriz? Türk ordusunun içerisine emperyalist işgali derinleştirmek için sokulup darbeler yapan/yapmaya çalışan Amerikancılar varken hangi sosyalist devrimden bahsedebiliriz? Tüm kurumlarımızın içine sızmış olan Amerikancıları temizlemeden, ülkemizi NATO’dan çıkarmadan, gerektiğinde hükümet tayin edip/düşüren para babalarının şirketlerini kamulaştırmadan hangi sosyalist devrimden bahsedebiliriz? Mahir Çayan, bu süreç hakkında şöyle söylüyor; “…Bugün için tayin edici gelişme, proleterya ile burjuvazi arasındaki çelişme değil, Yankee emperyalizmi ile bütün Türkiye halkı arasındadır. Bu durumda proleterya partisinin görevi, proleter devrimcilerinin görevi, “sosyalist devrim” çığlıkları atmak değil, bütün ulusun en bilinçli sözcüsü olarak milli cephenin başına geçip, Amerikan postalları altında ezilen milli bağımsızlık bayrağını yükselterek milli devrimi yapmaktır. Bu baş çelişme çözümlenmeden ülkede ne “sosyalist devrim” yapılabilir ne de sosyalizm kurulabilir. İşgal altındaki bir ülkede Marksistlerin ilk görevi, “sosyalist değil”, “milli devrim”i yapmaktır…” (6) Kemalist devrimin kesintiye uğraması ile duraksayan demokratik devrimi tam bağımsızlığımız için, dün olduğu gibi bugün de tamamlamaktan başka bir görevimiz bulunmuyor! Bu görevimizi gerçekleştirdikten sonraki görevimiz ise”‘sosyalist devrim”dir. Türkiye’nin bugünkü devrimci sloganı: ‘Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten de Demokratik Türkiye’dir. Görevimiz: Ülkemizi emperyalist boyunduruk altından kurtarmaktır. Emperyalizmin ‘gizli işgal’ ettiği ülkemizi ‘İkinci Kurtuluş Savaşı’ ile tekrardan tam bağımsızlığına kavuşturmaktır. Türk ordusunu NATO’culardan arındırmak, ülkemizi hiçbir amacın ve hiçbir kimsenin jandarması haline getirilmesini engellemektir. Görevimiz kısaca tüm bunları başaracak olan devrimi, yani proleterya öncülüğünde Demokratik Halk Devrimini gerçekleştirmektir. Emperyalist sömürü, istila ve işgal var oldukça, “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” diyen Demokratik Halk Devrim'i teorisi de vardır ve var olacaktır. Üçüncü dünya ülkelerinin kurtuluşu Küba da, Vietnam da, Çin de olduğu gibi proleteryanın ideolojik öncülüğündeki Demokratik Halk Devrim'i yolundan geçmektedir.
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.