Gönderi

336 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Bu kitabı çıktığı ilk zamanlar görmüş, beğenildiğini fark etmiş ve çevirisi yapılır diye ummuştum ama geçenlerde kendime neden bekliyorum ki diye sorup okumaya başladım. Kitapların konusuna bakmayı pek sevmiyorum. Özellikle kontrol ettiğim birkaç şey, etiket vardır bir kitap dikkatimi çektiğinde, eğer onlar yoksa arka kapağa bile bakmadan alıp okumak gibi bir huyum var. Bu kitaba da öyle yapmıştım. Bu yüzden Nefret Oyunu gibi güzel ama klişe bir roman okumayı bekliyor hatta umuyordum. Klişe konular güzeldir, yeter ki yazarın kafası klişe olmasın. Ben böyle düşünüyorum en azından. Her neyse. Kitabın konusuna bakmadığım için okurken şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Hiç beklemediğim bir yerden vurdu yazar beni. Karakter özellikleri o kadar etkiledi ki yaşananlar normalde seveceğim şeyler olmasa da kitabı sevdiğimi, çok sevdiğimi hissettim. Bu yüzden tavsiyem, kitabı okuyacaksanız konusuna bakmamanız. Aksi halde ne sürprizi kalacak? Tek bilinmesi gereken yetişkin içerikli bir aşk hikayesi olduğu bence. Gelelim detaylı yorumumuza. (Spoiler yok merak etmeyin.) İlk defa bir yetişkin kitabını bu kadar beğendiğimi söylersem pek şaşırmayın zira bu türle aram yok. Okuduğum çok fazla kitap da yok ama okuduklarımda genelleyebileceğim şey şudur: Erkek mükemmeldir, başta saçma sapan hareketler yapsa da yapmasa âşık olduktan sonra hep HARİKAdır. Genelde de zengindir, çok yakışıklı ve atletiktir. Bla bla bla. Ama kadın karakter? Dış görünüşü büyüleyicidir, mankenlere taş çıkartır. Akıllı görünse de saçma davranışlar sergiler, kaprislidir, final bölümünde bile ya irite edecek bir laf eder ya da yapar, insanı delirtir. Bakın ben cinsiyetçilikten hoşlanmıyorum. Bunu söylüyorsam sebebi kadın karakterlerin bu şekilde yazılmasından nefret etmemdir. Ama Stella? Ya kadın ben seni yerim. Gerçekten kitapta en sevdiğim şey Stella. Bu kadar mı normal, betimlenen özelliklere uygun davranan, normal seviyede kendini seven ve sayan bir kadın olabilir? Sonunda bir yazar uçlarda yaşamaya gerek olmadığını, kadınların belli kalıplara sokularak yazılmasının bir lüzumu olmadığını anlamış Allah'ım, sonunda. Baştan sonra saygı duyduğum bir karakter. Yaptığı her şeyi anladım, hissettim, hak vermesem de ona uyduğu ve mantıklı olduğu için dert etmedim. Gerçekten böyle bir karakter okuduğum için mutluyum. Michael ise... Yaptıklarını anladım, bazı konularda hak verdim, başlarda gerçekten beğendim de diyebileceğim birisi. Rahatsızlık hissettirmedi, beni delirtmedi ama kitabın sonlarına doğru "anlamamakta" ısrar ettiği bazı şeyler vardı, sanırsınız kör! Buna biraz sinirlendiğimi söylemeliyim çünkü karakterin dinamiğiyle çelişen şeyler aslında bunlar. Her şey apaçık ortada ve adam da bunları anlayabilecek kapasitede biri. Temelde, kapıldığı aşağılık duygusu yüzünden göremediğini biliyorum. Ama bu duygu o kadar uzatıldı ki! Yani nasıl desem? En başta anlayamadı, tamam, eyvallah da defalarca gözünün içine sokulunca bile hâlâ anlayamadığı şeyler beni kızdırdı. Sonunda düzgün bir şekilde toparladı ama o kısmı yok sayamıyorum ne yazık ki. Bunun haricinde kendi türü içinde harika bir romandı. Karakterler özgün, olaylar tutarlı, duygular samimiyet doluydu. Biraz fazla uzatılmıştı bir olay, o olmasa on numara beş yıldız derdim ama onun dışında gerçekten severek okuduğumu söyleyebilirim.
The Kiss Quotient
The Kiss QuotientHelen Hoang · Berkley · 2018923 okunma
·
176 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.