Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

750 syf.
10/10 puan verdi
·
147 günde okudu
Ulysses - James Joyce
Yaklaşık 4,5 aylık bir okuma ve araştırma çabasından sonra, siz değerli kitapsever dostlarıma Ulysses’i yorumlamaya çalışacağım. Şimdiye kadar yaptığım veya yapmaya çalıştığım yorumlar içerisinde en çok zorlandığım, nereden başlayacağım konusunda derin düşüncelere daldığım, yazıp yazıp silerek farklı bir başlangıçla yeniden yazmaya başladığım, hangi dille yani James Joyce’un o asi-asabi-umursamaz İrlandalı ağzıyla mı yoksa normal bir şekilde mi yorum yapacağıma karar vermekte çok tereddüte düştüğüm bir yazı olacak. O yüzden şimdiden sürç-i lisan ettiysem affola. Öncelikle çok detaya girmeden James Joyce’dan bahsetmek sanırım en iyi başlangıç olacak. James Joyce, 182 yılında İrlanda’nın Dublin şehrinde doğmuştur. 10 kardeşin en büyüğü olan Joyce, 6 yaşındayken yatılı bir Cizvit (bir Hıristiyan tarikatı) okuluna gönderilmiş ancak alkolik babasının işlerini ihmal etmesi ve geçim sıkıntısına düştükleri için 9 yaşından itibaren bu okulu bırakak zorunda kalmıştır. 2 yıl boyunca annesinin yardımıyla eğitimine evinde devam eden Joyce, başarısı ve zekası sayesinde Dublin’deki bir başka Cizvit okuluna ücretsiz kabul edilmiş, oradan üniversiteye devam etmiştir. Henüz öğrencilik yıllarında çeşitli yerlerde yayınlanan yazıları sayesinde 18 yaşındayken belli bir üne kavuşması, kendisini yazarlık üzerine daha fazla çalışmaya teşvik etmiştir. 1904 yılıda annesinin ölümü üzerine Fransa, İtalya ve İsviçre’de yaşamıştır. Giderek artan göz rahatsızlığı sebebiyle zamanla görme yetisini kaybeden Joyce, 58 yaşındayken 1941’de İsviçre’de yaşamını kaybetmiştir. James Joyce yazılarında kendine has bir üslup kullanmıştır. Özellikle Ulysses ve Finnegan Uyanması bunun en çarpıcı örnekleridir. (İleri tarihlerde Finnegan Uyanması için de bir okuma planım bulunmakta; onun yorumunu da siz değerli kitapseverlere okur okumaz sunacağım.) Peki nedir bu teknik? Ulysses’i “çevrilmesi ve anlaması en zor kitap” yapan, hatta kendisinin bizzat “İçine o kadar çok bilmece-bulmaca ve zeka oyunu koydum ki, profesörler yüzyıllarca ne demek istediğimi tartışacaklar, insanın ölümsüzlüğü garantilemesinin tek yolu budur.” dediği, büyük bir çoğunluğun “oooo Ulysses mi, yanından bile geçmeye korkuyorum”diyerek kaçtığı bu kitap nasıl bir teknikle yazılmıştır? Elimden geldiğince size anlatmaya başlayayım. En basit ve kısa anlatımıyla kitabın özeti şu: “Tarih 16 Haziran 1904, yer Dublin. Kitabın başkarakteri sayılabilecek Leopold Bloom kahvaltısını yapar, arkadaşlarıyla buluşarak kalp krizi neticesinde ölen diğer bir arkadaşı olan Patrick Dignam’ın cenazesine giderler. Sonrasında, mesleği olan reklam afişi tasarlamak üzere baskı evine gider. Reklam afişi toplamak için dışarıya çıkar, kitapçıdan karısı Molly’ye kitap alır, geri döner. Arkadaşlarıyla bir şeyler içmek üzere genelev tarzı bir bara giderler ve sarhoş olan Stephan Dedalus’un çıkardığı bir kavgaya karışırlar. Mr.Bloom oradan evine gider ve yatar. İşte bu kadar. Zorluğuyla ünlü koca Ulysses’in tüm konusu bu bir günde, yani 16 Haziran 1904’te yaşanan olaylardan oluşmaktadır.” demeyi inanın çok çok çok isterdim. Aslında doğruluğu var, evet, bütün olay örgüsü bundan ibaret. Ama asıl konu bu değil, asıl konu kitabın yazılış tekniğinde. Çünkü James Joyce tüm bu kısacık günü anlatırken “Bilinç Akışı” adı verilen teknik ile kaleme almış. Size bu tekniği şöyle bir örnekle, daha doğrusu kendimden bir örnekle, bunu yazarken önümdeki 1 dakika boyunca zihnimden geçenleri aktararak açıklamak istiyorum: “Çok uzun oldu yorum, saçmalıyorum da sanırım. Yayınlamaz bunu editörler. Yo yo çok güzel gidiyorum, sonuçta tamamen samimi duygularımı aktarmaya çalışıyorum. Pencereyi kapatayım, üşüdüm. Bekle. Serumun yeri acıyor. Tayinler de inşallah zamanında açıklanır. 20 saniye olmuş daha. Sigara yaksam mı? Zaman geçiyor sonra yak. Hay bu otomatik düzeltemenin… Hişşt sakın yazma o küfürü buraya. Borges okuyayım bundan sonra. Kaç saniyem kaldı? Oğlum çok saçma oldu sil bu bölümü. Kalsın. İzmir olsun lütfen tayinim. Son 5 saniye. Hasss…Noktalı virgül, yo hayır sadece virgül. Öğle mi ikindi mi bu ezan? Bitti sürem. Tırnağı koymayı unutma.” Şimdi bunu James Joyce’un tüm bir gün boyunca büyük çoğunlukla Mr.Bloom üzerinden, bazen de diğer karakterler üzeirnden yaptığını ve yazdığını düşünün. Üstelik bunun içerisine James Joyce’un üstün edebi bilgisinin getirdiği birikim ve zekası ile, bazen tek bir kelime, bazen de bir paragraf veya dialog eşliğinde aktarmaya çalıştığı şifrelenmiş mesajlar ile edebi eserlere atıflarda bulunarak sunduğunu hayal edin. Bu bir kelime ile Yunan mitolojisinden ve Homeros’un Odysseus’undan geniş bir bölüme veya Shakespeare’in Hamlet’inden bir veya daha fazla sahneye gönderme yaparak şifreyi oradan çözmenize yönlendirip, ister istemez meraklanarak kendinizi bu kitapları karıştırırken bulduğunuzu düşünün. Bazen de dini inanca yönelik ve Tekvin, Eski Ahit ve İncil’e bulunduğu atıflarda da bulunarak verdiği ve iyice içinden çıkılmaz hallere soktuğu şifreler, gerçekten insanda araştırma hırsını tetikleyen bir mekanizma şeklinde boy gösteriyor. Öncelikli tavsiyem, bu kitabı okumadan önce Homeros’un İlyada ve Odysseus’unu, Shakespeare’in Hamlet, Kral Lear ve Romeo ve Juliet’ini okumanız ve kitabı okurken mutlaka bunları elinizin altında bulundurmanızdır. Kitapta her türlü detayı aktarmış James Joyce, özellikle de Dublin şehri hakkında. Hatta bir röportajında “Dublin yerle bir olur ve onu tekrar eski düzeninde inşa etmeye çalışırsanız Ulysses’ten faydalanabilirsiniz.” şeklindeki söyleminin abartı olmadığını okuyunca anlayacaksınız. Çünkü en küçük ayrıntısına kadar, tüm sokak, köprü, dükkan ve hatta sokak lambalarına kadar, adeta bir harita şeklinde Dublin’i anlatıyor. Yolda yürürken yanından geçen insanların veya barda-lokantada otururken yan masadakilerin konuşmalarına kadar, sokak köpeklerinin kusmuğuna kadar her şeyi kaleme almış ve bunları mutlaka bir şekilde şifrelerle başka detaylara bağlamak üzere yönlendirme yoluna gitmiş. Arkadaşlarıyla olan sohbetlerinde de bol bol dedikodu okuyabilirsiniz. Şu şöyle yapmış, bunun karısı zaten şöyleydi, onun oğlu böyle yapmış gibi klasik erkek dedikoduları da oldukça fazla. Aslında Ulysses, sanıldığı kadar kasvetli bir kitap değil. Oldukça fazla mizah da barındırıyor. Herhangi bir sohbet esnasında veya karakterlerin bilinç akışlarını kaleme aldığı satırlarda öyle espriler sıkıştırmış ki aralara, tam “burada ne demek istiyor acaba?” dediğiniz sırada bu esprilerle karşılaşınca istemsizce gülmeye başlıyorsunuz. Zaten Joyce yine bir röportajında “Birisi de çıkıp Ulysses’i bir mizah kitabı olarak algılasa, çünkü içinde tek bir ciddi satır yok.” demiştir. Gerçekten de türlü türlü kelime oyunları, şakalaşmalar, laf sokmalar, göndermeler, belden aşağı espriler, sakarlıklar, kısacası mizaha yönelik her şey kitapta mevcut. Kitabı şifrelerden ve bilinç akışı tarzından başka karışık yapan bir diğer neden de, birden bire gündelikten çıkıp hayale geçmesi. Ciddi bir olayı anlatırken, aniden hayal kurduğu bir olaya geçmesi okurken gerçek-hayal yönündeki anlaşılmazlıklara yer verebiliyor, ama merak etmeyin çünkü ilerleyen satırlarda derhal bunun ayırdına varabiliyorsunuz. Genel olarak en beğendiğim bölüm Stephan Dedalus’un kütüphaneci ile yaptıkları ve sonrasında Egliton ile Mulligan’ın da katıldıkları sohbet bölümüydü. Shakespeare’den, Goethe’den hatta Boccaccio’dan söz ettikleri bu bölüm diğer bölümlere göre bir tık daha ilgi çekiciydi. En çok zorlandığım bölüm ise; tam 42 sayfa süren, hiçbir noktalama işareti kullanmadan paragraflar halinde yazdığı, Leopold Bloom’un karısı Marion Bloom’un, yani Molly’nin bilinç akışını anlattığı son bölümdü. Toparlayacak olursam; öncelikli tavsiyem kesinlikle bu muhteşem eserden korkmayın. Uzun da sürecek olsa, bir çok kitaptan araştırma yapmanız da gerekecek olsa mutlaka bu kitabı okuyun. Okuduğunuzda göreceksiniz ki gerek Mr.Bloom, gerek Dedalus, gerekse Molly veya diğer karakterlerden herhangi birinde kendinizi ve içsel yansımanızı, kendi bilinç akışınızı bulacaksınız. İçinizden geçen ama kendinizin bile kabul etmekte zorlanacağız konuları burada bulacaksınız ve artık tüm bu düşünceleriniz özgürleşecek. Bunalmayacaksınız, aksine güleceksiniz esprilere. Gözümüzün bebeği olan yazarımız Oğuz Atay’ı daha iyi anlayacaksınız, nasıl da etkilenmiş James Joyce’dan diyeceksiniz. Hatta özellikle Tutunamayanlar’ı benim gibi tekrar bu gözle okumak isteyeceksiniz. Başlarda Nevzat Erkmen’in Ulysses Sözlüğü kitabından yararlanmaya çalıştım. İsteyen okurlar oradan yararlanarak diğer kitaplara nokta akışı yapıp şifreleri çözme yoluna gidebilirler. Ama şahsi fikrimce Ulysses için sözlük lazımsa, bu sözlükte geçen bölümler için, yani Odysseus veya Hamlet sözlüğü de lazım. O yüzden önceliğiniz yukarıda saydığım ve tavsiye ettiğim kitapları okumanız yönünde olsun. Benim tercihim, eski olan YKY baskısı değil de Norgunk Yayınlarının 2012 yılı baskısı olan Armağan Ekici çevirisi oldu. Sizlere de bu baskı ve çeviriyi öneriyorum. Okuyunuz, çünkü bu muhteşem kitap tamamen hayatın içinden ve gerçeklerle dolu… Saygılarımla….
Ulysses
UlyssesJames Joyce · Norgunk Yayıncılık · 20151,065 okunma
·
141 görüntüleme
Samet Ö. okurunun profil resmi
Oldukça güzel özümsenmiş, emek kokan bir Ulysses incelemesi. Şimdilik Shakespeare'i ve bilumum İngiliz edebiyatı şaheserini yuttuktan sonraya ertelemenin iyi bir karar olduğunu tekrar anladım. Kaleminize sağlık. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.