Gönderi

Bizim tarihlerimizde “Osmanlı Devleti’nin Ömrünü tamamladığı için yıkıldığı” bir mütearife (aksiyom) olarak yazılmaktadır. Meseleye farklı bir bakış ise bize şunu söylemek imkânını vermektedir: Osmanlı Devleti emperyalizmin önünde en azından manevî bir engel teşkil ettiğinden yıkılmıştır: Onun merkez topraklarında kurulan devletin bu yüzden tamamen farklı -hatta ona zıd-olması gerekiyordu. Türk devrimi ideolojisinin omurgasını bu farklı zıd olma mecburiyeti oluşturmaktadır. Hilafetin ilgası, tekke ve zaviyelerin kapatılması, laiklik prensibi, yazı-dil ve tarih inkılabı vs. bütün bunlar üzerinde bir de bu açıdan düşünülmesi gerekmektedir. Hilafet en çok hangi güçlerin önünde engel teşkil ediyordu edebilirdi? Tekke ve zaviyeler Sultan Abdülhamid tarafından anti emperyalist bir tepki oluşumunda rol oynar hâle getirildikleri için de hedef seçilmiş-kapatılmış olamaz mı? Türkiye’de “bağımsız” Devlet’in yaptığı yazı ve dil devrimlerini Sovyet kontrolündeki Türk toplulukları üzerinde hangi güç uyguladı? Acaba Hıristiyan olamayacağımız için mi laik olduk? Kavim esasına dayanan “Türk Devleti” neden Türkiye dışındaki Türklerle hiç olmazsa kültürel ilişki kuramadı? Osmanlı Devleti’ni “Türk Devleti” ortadan kaldırdığına göre, Osmanlı Devleti’nin sahası üzerinde kurulmuş diğer devletlerle neden kalıcı ilişkiler kurulamadı da ancak dünyanın patronluğunu yürüten devletlerin istediği tarzda münasebetler kurulabildi? Türkiye çevresiyle en geniş ilişkileri kurabilecek konumdayken neden dünyayla irtibatı kesik bir ada haline getirildi? Bu soruların ancak şöyle bir cevabı olabilir: Türkiye’nin sahip kılındığı “savaş sonrası ideolojisi” ancak böyle bir harekat alanı öngörüyordu....” Savaş sonrası ideolojilerinin, “emperyalistlerin savaşla yapamadıklarını barış ortamında gerçekleştirmek durumunda oldukları” gerçeğini unutmamak lâzımdır...
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.