Gönderi

Sen kitapları elli dile çevrilmiş edebiyat düşesi En iyi okullarda okumuş, pamuklara sarılıp büyütülen büyük kontes. Londra’nın parklarında dolaşıp ülke için üzülüyormuşsun. Romanlarında ezilmiş insanların, toplumdan dışlanmışların seslerine yer verip farkındalık yaratıyormuşsun. Balo salonunun cilalı mermerlerinde rugan ayakkabılarınla gezinip, kadehini “Acı çeken insanlara” kaldırıyormuşsun. Eyvallah, sayende acılarımızdan arındık. Hayatta acı mı çektin sen, fukaralık nedir bildin mi? En büyük derdin banyonun fayansları mavi mi yoksa yeşil mi olmalı sorunu, hangi rengin ruhundaki yaratıcılığına daha iyi geleceğini düşünüp uykusuz geceler geçirirsin. Hem feminist hem biseksüelmişsin, aykırı bulunduğun için toplumdan dışlanmışsın. Acaba kaç tane kadının hayatına dokundun, kaçını çekip bataklıktan çıkardın, bir yetim kızı alıp büyüttün mü? Senin acıların yok, yazman için bize ihtiyacın var, onun için bu ilgin. Bizlere imrenerek bakıyorsun çünkü biz gerçeğiz. Yaşamaktan korktuğun hayatın ta kendisiyiz. Ne imlamız ne de senin gibi imgelerimiz vardır bizim, kendimizi ifade etmeye gerek bile duymayız. Yumruklarımız sıkılı her zaman kavgaya hazırdır, bakışlarımız sert, düşüncelerimiz nasırlıdır. Çok güzel küfür eder, iyi içer, harika sevişiriz, öyle kolay ölmeyiz. Sen ne sevmeyi, ne öpüşmeyi ne de kavga etmeyi bilirsin. Yaşarız ulan biz, gerçekten yaşarız. Sen bizim günahlarımızdan beslenen şeytansın. Gökyüzündeki cam kubbenden bize bakıyorsun, sahte göz yaşlarınla bize üzülüyorsun. Çek artık kahpe renkli bakışları bizden. Bizim sana ihtiyacımız yok ama sen biz olmadan bir hiçsin.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.