Hayatı savaş ve cihattan ibaret gören, yaklaşımla toplumu, ülkeyi, dünyayı kendi İslam anlayışına göre şekillendirmeyi amaç edinen, bir amaç için ‘harp hiledir’ gibi bir hadisi temel alıp rakip olarak algıladığı ötekini düşman gören, düşman gördüğü için de her türlü hileyi, yalanı, iftirayı, kabalığı, hakareti meşru göre din anlayışıdır son yaşadığımız olumsuzlukların nedeni.
Müslüman olduğu için kendini hak, Müslüman olmayanları batıl görüp “Hak ile batıl mücadelesi kıyamete kadar sürecek” diyen ve savaş meydanındaki stratejilere vurgu yapmak için söylenmiş ‘harp hiledir’ gibi hadisleri her alanda referans alan dolayısı ile yalana, iftiraya, hakarete dayalı bir yaşam vaaz eden bir dindarlık anlayışı…
“Düşmanın eline koz vermemek için gerçekleri söylemeyelim”, “Zafere ulaşmak için gerçek niyeti belli etmeyelim”, “Amacımıza zarar verir bu nedenle doğruları söylemeyelim”, “Yolsuzluk, liyakatsizlik, şatafat gibi küçük sorunları dert etmeyelim” gibi yaklaşımlar ülkeyi tahrip etti.
Hem dine zarar verdi hem de dindarlara.
Hal buyken açıktan eleştiri yapmamayı, doğruları söylemek için kimin işine yaradığına bakmayı öğütlemek, ‘büyük amaç var küçük şeylere takılmayalım’ anlayışını sürdürmek anlaşılır gibi değil.
Toplumsal barış, ülke ağır yara almışken hâlâ ‘biz ve onlar’ ayrımını sürdürmek dahası onları ‘öteki’ ve ‘düşman’ görmek gelinen durumun vahametini kavrayamamaktır.
Kaldı ki toplumu iki yüzlü olmaya zorlayan bu sakat yaklaşımla, doğruluğu, dürüstlüğü, adil olmayı ertelemeyi vaaz eden bir din anlayışı ile nereye varabiliriz ki?