Gönderi

240 syf.
10/10 puan verdi
SUOMİ'YE GİDEK Mİ, "REFAH"INDAN YİYEK Mİ? Mecburiyetten dolayı, Koridor Yayıncılık baskısıyla başladığım okumamı, Timaş Yayınları baskısıyla nihayetlendirmek durumunda kaldım. Birçok farklı yayınevinden çıkmış olsa da tavsiyem, "tam metin" olduğunu belirten veyahutta takriben 200 küsur sayfalık olan kitapları tercih etmenizdir. Çeviri konusunda bir şey diyemem tabii, çünkü hepsini tek tek incelemedim. Okuduğum iki farklı yayınevinden yola çıkarak konuşacak olursam da, Koridor versiyonunda ilaveten önsöz (Timaş versiyonu ile farklılıklar gösteren türde), sonsöz ve yazarın hayatı gibi detaylar göze çarpmakta. Ayrıca da bu iki yayında, bölümler arasındaki sayfa sayısı farklılıkları, bölümlerde kırpılmalar olduğunu hissettirse de kısa tutulan kitaplar da, size konunun özünü verecektir diye düşünüyorum. Yine de siz siz olun, tam metinden şaşmayın, ne olursa olsun. Öncelikle biraz Petrov'dan bahsedelim. Petrov, hitabet yeteneği iyi olan, halkın anlayacağı dilden konuşabilen, böylece de kitleleri etkileyebilen, kitapları Gorki ve Tolstoy gibi önemli yazarların kitaplarıyla birlikte piyasayı koşturan bir hatip. Özellikler müthiş... Ama tabii bu özellikleri ne niyetle kullandığına göre değişir. Petrov iyi yönde kullanmış, darısı herkesin başına. Petrov aynı zamanda bir papaz. Fakat siyasetle iç içe olan kilisenin ağzıyla konuşmuyor. Amacı, ülkesinin kalkınması. Ve haliyle de iyi emelleri olan birçok insanın başına geldiği gibi kendisine de karalama, sürgün ve de papazlıktan atılma reva görülüyor. Kitabın girişinde Petrov ve Rus halkının durumundan bahsedilse de, kitabın merkezinde Finlandiya var. Finlandiya benim için ayrı bir yere sahip bir ülke. Üstüne üstlük Atatürk'ün de müfredata konulmasını istediği bir kitap olunca, daha başlangıçta kitabın değeri katlanıyor zaten. İçeriğe indiğimizde de bu değerin havada kalmadığına şahit oluyoruz. Bataklıklar içindeki ülke Suomi, nam-ı diğer Finlandiya'nın, nasıl refah dolu bir ülke haline geldiğini feyz alarak okuyoruz. Kitap belli başlı konular üzerine yapılmış eleştirilerden ve sonrasında meydana gelen değişimlerden bahsediyor yer yer. Bu "yer yer"ler arasında, bazen o aydınlanma halinin halka ilham olduğu gibi bir hisse kapılıyor okuyucu. Bu da kitabın biraz edebi yönü diyelim biz. Belki de bu süreçler bu kadar kolay aşılmadı ama kitaplaştırılırken böyle aktarıldı okuyucuya. Zaten kitabın başında da dile getirildiği gibi, Snelman'ın yaşadıkları ile kitaptaki Snelman'ın faaliyetleri birebir gerçekle örtüşmemekte. Yine de verilmek istenen mesaja odaklandığımızda, ortaya gerçekten de küllerinden doğan bir halkın hikayesi çıkıyor. Verimli tarlalar yok, yeraltı kaynakları yok, soğuk bir ülke, İsveç boyunduruğundan kurtulup Rusların himayesine giriyor. Neyse ki I. Aleksandr, ılımlı bir politika izleyerek Fin halkının kendi kendini geliştirmesinde pay sahibi oluyor. E adamlarda da azim var, iki milyonluk nüfusa sahip ülke, yükselişe geçiyor. Bu yükselişte birçok farklı parametre var. Kendi dilini ve tarihini ön plana alarak güçlü bir ülke olunacağını bilen Fin halkı, aydınlarının da katkılarıyla dilini ve kültürünü koruyup yaşatıyor. Ülkesini demir ağlarla örüyor. "Bütün ümidim gençliktedir." diyen Atatürk gibi, ümidini gençliğe bağlıyor ve onların eğitimi için azami gayret ve özeni gösteriyor. Eğitimi sadece okula değil, kışlaya, halkın içine yayıyor. Eski dönemden kalma yozlaşmışlıkların önüne set çekmeye çabalıyor. Gençlerin, sadece bedenen değil aynı zamanda zihnen de zinde olmalarını önemsiyor. Toplumun temel taşı olan ailenin önemine vurgu yaparak, aileyi sarsan unsurlara dikkat çekiyor. İyi bir ebeveyn olmanın gerekliğini vurguluyor. İşçisinden doktoruna, rahibinden ev hanımına topyekun bir yükselişin gerekliliğini vurguluyor. Bunu da aydınlar eliyle yapıyor. Bu esnada da aydın kesimin nasıl olması gerektiğini apaçık bir şekilde ortaya koyuyor. Kitap, ahvalimize şöyle bir nazar eylediğimizde, bizim gibi toplumlara ütopya gibi gözükebilir ama madalyonun diğer yüzü de, toplumla birlikte bir toplumsal yükselişin hiç de hayal olmadığını fısıldıyor içten içe. Bu fısıltıyı duyar mıyız? Daha evvelden duyduk, bize yabancı bir fısıltı değil bu. "Tebaa"lıktan "millet" olmaya varan o zorlu ama etrafı cennet gibi bir manzaraya sahip yolda yürüdü bu millet, yaklaşık 100 sene evvel. Yine yürür herhalde... Yoksa bu yozlaşmışlıkla Suomi bataklıkları, içinde bulunacağımız halin yanında nur nimet kalır.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Beyaz Zambaklar ÜlkesindeGrigory Petrov · Koridor Yayıncılık · 2007100,8bin okunma
··1 alıntı·
83 görüntüleme
Elnur Osmanov okurunun profil resmi
Değerli arkadaşlar, ben Elnur, Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabın Koridor Yayınları'ndan çıkan ve Rusça tam metninden eksiksiz olarak Türkçeye çevrilmiş 2012 ve sonraki baskılarının tercümesi tarafımdan yapılmıştır. Yalnız şöyle bir husus var - kitabın Sonsöz kısmı (en sondaki iki sayfa) ve 5 adet resmin altındaki açıklamaların tercümesi BANA AİT DEĞİLDİR. Tahminim, o kısımlar bir önceki tercümeden alınmış ve tarafımdan çevrilen ana metne ilave edilmiştir. Böyle bir hatanın nasıl ve neden yapıldığına dair tatmin edici bir açıklama maalesef yoktur. Daha doğrusu, olayın bir evveliyatı var, ama anlatıp zamanınızı almanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bundan sonraki baskılarda hatanın düzeltilmesi için yayınevi ile iletişime geçtim. Umarım, en kısa sürede o bölümler de benim çevirdiğim şekilde düzeltilir. Not: Kitapta yukarıda zikrettiğim 5 resmin dışında, bir resim daha yer almaktadır, Johan Snelman'ın resmi. Onun altında sadece doğum ve ölüm tarihi var zaten. Diğer 5 resmin altında ise, ana metinde de yer alan açıklamalar mevcut. Dediğim gibi, o açıklamalar da maalesef benim yaptığım çeviri değildir. Selam ve saygılarımla...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.