Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
Yeni nesil çocuklarda işler nasıl yürüyor bilmiyorum ama bizim gibi iki keskin çağın arasında doğanlar, büyüklerinin özellikle akşamları cılız ışıkta anlattıkları masallara bir nebze de olsa kulak kabartmışlardır.. Benim ninem de her fırsatta gerek terbiye etmek (ki genelde korkutarak) gerekse hayata karşı direncimizi arttırmak için nasihatler serpiştirilmiş bir takım masallar anlatırdı.. Bizler de gözümüzü titrek mum ışığından ayırmadan dinlerdik. Korktugumuz zamanlarda merakımız elimizden tutuyor, masalın devamını dinlememiz için bizi cesaretlendiriyordu. Boynumuza kadar üzerimize çektiğimiz yorgan da bizi bir nebze koruyurdu kötülüklerden... Şimdi sadece finalini tek hatırladığım bir masal kalmış aklımda. Nasretin Hoca mıydı? kimdi bilmiyorum ama hoca oldugu kesindi.. Hoca, kendine mezar niyetine bir çukur kazmış, cukura girmiş ve eşeginin semerini çukurun uzerine cekmiş (Güya ölmüştü) .. semerin hemen altından dışarıyı görebiliyordu ama kendinin öldüğüne kanaat getirdiğinden öylece duruyordu çukurda. Derken hemen karşısında bir ağaca bağladığı eşeğine kurtlar saldırmış. Éşek anırıyor, sahibinden yardım istercesine gözünü çukura dikiyordu.. Çukurun içinde herseye şahit olan hoca içinden derin bir ah çekip: - ben hayatta olsaydım sana yardım etmez miydim ey güzel eşeğim? Ama öldüğüm için elimden birsey gelmiyor.. *** Cengiz Aytmatov'un bu güzel eserinde de bu masala yakın bir durum var. Fakat baş karekter "Tanabay" masaldaki hoca gibi bunamış (veya sıyırmış) biri olmamasına rağmen gözünün önünde cereyan eden hicbir olumsuz olaya müdahale edemiyor. Hoca sıyırmış için müdahale edemiyor, Tanabay ise gücü olmadığı için... Sürekli kurtlara ( üstlerine) itaat etmekten başka bir çaresi olamayan Tanabay toplumdaki yoksulluk için cok calışıyor , didiniyor ama beyhude. Bir çoban olarak doğup bir çoban olarak kalan biri.. O sadece en zor koşullar altında ona verilen görevi yerine getirmeye çalışıyor, nitekim sadecece çalışıyor.. Teoriyle pratiğin çeliştiği bir ortamda çalışmak ne denli fayda getirir varın siz hesap edin.. Kitapta, savaştan yeni çıkmış kırgızların o dönemki sefaletini, kominizimin tolumda istikrarı sağlamaktaki yetersiz kalışını, insanların o dönemki sıkıntılarını kısacası otoritenin bir koyun yününe bel bağlayacak kadar ekonomik bir buhramda olduğuna tanıklık ediyoruz... Tanabay, belki de hayatının en güzel yıllarını kendi yetiştirdiği yorga cinsi at (üstün nitelikleri olan at) ile geçiriyor. Atın ismi Gülsarı, diğer atlara nazaran hem özellikleri bakımindan hem de görünüşü itibariyle benzersiz bir at. Tanabay ile Gülsarı arasındaki bu bağlılık kurtlar (Tanabay'nın üstleri tarafından) son buluyor. Gülsarı kac defa yeni sahiplerinden kaçıp Tanabay'a ve özgürlüğüne dörtnala koşsa da yine bir şekilde kaçak mahkumlar gibi yakalanıp geri götürülüyor. Tanabay'ın elinden bisey gelmiyor zira o sadece başkalarının emri altındaki bir çoban... Bu iki dost en sonunda kavuşuyorlar fakat bu defa çok yaşlanmışlardır ve ikisinin de çalışmaya takati yoktur artık. Sistemin sömürdüğü gençlikleri ve güçleri simdi cılız bir ay ışığında bir parça ateşle beraber yanıp kül oluyor... bu kadarı kafi iyi okumalar dilerim yoldaşlarım..
Elveda Gülsarı
Elveda GülsarıCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202016,4bin okunma
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.