Öğretmenin tırnağı ile işaret ettiği yerden fazlasını öğrenmek, bir şeyler
sormak, Oblomov'un aklından bile geçmezdi. Sınıfta tuttuğu notları şöyle bir
okur geçer, iyice anlamadığı yerleri anlamak merakına düşmezdi. İstatistik, tarih
ya da iktisat adını taşıyan kitaplardan bazı parçaları harfi harfine ezberlediği
zaman pek keyiflenirdi. Ama Ştoltz onu derslerin dışında bir kitap okumaya
zorlayınca içini çekerek, "Sende mi Brutus?" derdi.
Bu kadar kitap okumak ona tabiata aykırı bir işkence geliyordu. "Bunca kâğıt,
vakit, mürekkep harcanarak doldurulan bu yapraklar ne işe yarayacak? Bütün bu
ders kitaplarından ne çıkacak? Ne diye altı yedi yıl bir yere kapanıp programlar,
azarlar, dersler içinde ölesiye didinmek? Ne diye koşmaktan, oynamaktan,
eğlenmekten zorla kendini yoksun etmeli? Bunun sonu yok ki...
Ne zaman yaşayacağım ben? Bunlardan çoğu hayatta hiçbir işe yaramayacak.
Çiftlikte iktisadın, cebirin, geometrinin bana ne yararı olacak?"
Tarih ona yalnızca insanlığın ne kadar zavallı olduğunu öğretmişti: Bir
dönemde insanlık felaketlere uğruyor, mutluluğunu yitiriyordu; sonra bütün
gücüyle çalışıp çabalamaya koyuluyor, iyi günlere kavuşmak için türlü cefalara
katlanıyordu. Nihayet tarihin bir döneminde insanlık rahata kavuşacak gibi oluyor; artık tarihin kendisi de rahat edecek, diyorsunuz. Nerede? Tekrar işler
bozuluyor; her şeyin altı üstüne geliyor; insanoğlu yeniden çalışıp çabalamaya
başlıyordu... Güzel günler bir türlü sürmüyor; hayat değişiyor, her şey durmadan bitip yeniden başlıyordu.
Sayfa 74 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları XXII. Basım