Jack London, o samimi gülüşü ile beni benden alan bir yazar,keşke ömrü daha uzun olsaydı da bizlere nice eserler bırakabilseydi, ben çok seviyorum bu adamı... Bir insan yaşamadan bu kitaplardaki ayrıntıları, duygu geçişlerini böylesine yalın ve net aktaramaz, okurken geçmez bu okuyucuya.
Kitaba gelecek olursak çok konu ayrıntısını vermeyi sevmiyorum, ama bahsetmeden geçemeyeceğim yerler var. Ben çok tarih bilen,dünya tarihini şekillendiren toplumsal olayları çok okuyup yorumlayabilen bir insan değilim, aklımda da tutamam zaten, sayısalcı bir kafa olunca bana orneklendirip anlatılması lazım, proleterya-oligarsi- işçi-sermaye- grev- kapitalizm...vb gibi ifadeler o kadar net ve sade örneklerle anlatılmış ki aydınlanma yaşadım, kaba hatlarıyla tamam biliyorum ama örneklendiremezdim.
Avis ve Ernest ana karakterler ve Avis'in birinci ağızdan anlatımıyla ilerliyor kitap, bir toplantıya konuşmacı olarak katılan Ernest konuşmalarındaki sakinlik ve yerinde cevaplarıyla Avis'i sinir etse de etkilemeyi başarıyor, toplantıdaki oligarklarin en tepesindeki ve kiliselerin piskoposlarının bazıları da dahil buna... jackson adındaki bir işçinin kolunu fabrika makinesine kaptırarak, hicbir tazminat almadan ve maaş bağlanmadan fabrikadan atılması sonucu gelişen hayatını inceleyen Avis çevresindeki o güne kadar olan her şeyi ve hayatını sorgulamaya başlıyor, olaylar buradan sonra boyut değiştiriyor...
kitap 100 yıl önce yazılmasına rağmen çok acı ki hiçbir şey değişmiyor, bana göre
Jack London mükemmel bir öngörü ile yazmış kitabı, çünkü hala o kadar güncel ki yaşananlar, dünya sömürü üzerine kurulmuş kocamaan bir çark ve biz o koca çarkı döndüren küçük dişlilerin herhangi birinde bir dişiz sadece, kapitalizmin ne kadar iğrenç bir şey olduğunu ve hakkını arayan her bireyin bu çark içinde ezildiğini bağıra bağıra anlatan muazzam bir eser...
Okuyun ve okutturun, sevgiler, saygılar
Demir ÖkçeJack London · İş Bankası Kültür Yayınları · 201914,8bin okunma