Yazarının "öfke dolu kısa bir roman yazıyordum." diye nitelendirdiği bir bilimkurgu klasiği. Kitapta distopik bir dünyadan bahsediyor. Kitabın dili ağır olsa da okuyucuya o evreni hissettirmiş. Hükümetlerin tek tip insan yaratma modeli kara ve acımasız bir gerçeklikle inceleniyor. Burası önemli, aydınlık geleceğin uzaklarda olduğu ama mücadelenin ve umudun var olduğu bir dünya betimleniyor. Umarım diyoruz
kitabın kurguladığı evren insanı içine bir anda çekiyor. hızlı bir şekilde zıtlıklara kafa yoruyorsunuz.
Cesur Yeni Dünya romanlarında olduğu gibi.
Güzel ilerleyen satır aralarında mesajını vermeye devam eden kitap, yazar tarafından ucu açık bırakılmış bir sonla bir anda bitiyor ve bir eksiklik hissediyorsunuz.
Bilim-kurguların "nasıl" anlatma kaygısından çok "ne" anlatma kaygısı gütmesi gayet doğaldır. Çünkü size bir evren oluşturur, atmosfer çizer ve bunun içerisinde sizi bir maceradan başka maceraya sürükler ve görevini yerine getirmiş olur. O açıdan bu tarz kitaplardan fazla edebilik beklememek gerekir ancak yazar burada farklı bir şey yapıyor. Üslup olarak edebi olmasa da "ne" anlattığının içine "kitapların, toplumun, okurun, kitlenin" nasıl bir süreç içinde bulunduğunun da özellikle altını çiziyor.
Distopya seviyorsanız,