“Tıpkı denizin yüzeyinde dalgalar sürekli kabarırken alt katmanlarda derin bir dinginliğin hakim olması gibi.Dalgalar çarpışırlar,birbirlerine girerler,denge ararlar.Beyaz,yumuşak,oynak bir köpük,dalgaların değişen hatlarını takip eder.Bazen kıyıdan çekilen bir dalga bu köpüklerin izini bırakır kumsalda.Yakınlarda oynayan çocuk köpükten bir avuç almaya geldiğinde şaşırır:Sıktığı avucunda birkaç damla su kalmıştır sadece.Dalganın getirdiğinden daha tuzlu,çok daha acı bir su.Gülme de aynı bu köpük gibi doğar.Toplumsal hayatın dış yüzeyindeki küçük isyanları haber verir.Bu altüst oluşların oynak şeklini anında gözler önüne serer.O da tuzlu bir köpüktür.Köpük gibi ışıldar.Tatmak için bu köpükten bir avuç alan filozof da elinde kalan bu azıcık şeyde bir parça acılık bulacaktır.”
Gülmek nedir,neye güleriz,gülünç olduğunu düşündüğümüz karakter nedir? Henri Bergson ‘gülmek’ eyleminin altından girmiş üstünden çıkmış ayrıca toplumsal hayata da değinmiş bireysel olarak ortak güldüğümüz ‘saçma’lara değinmiş diyebilirim.
Gülünçlüğün yanında sağduyu,egoizm,rüya gibi birçok soyut kavrama da yer vermiş,açıklamış ve gülmeyle ilişkisini gayet güzel anlatmış.
Sorgulamayı seven zihinler için birebir bir kitap.Okudukça güldüğüm şeylerin aslında kitapta da bahsedilen otomatizm,makineleşme kavramlarına ne kadar ilintili olduğunu gördüm ve ufak çaplı bir aydınlama yaşamadım değil.
Son olarak Dostoyevski Öteki kitabını andıran, ‘Acaba Bay Golyadkin de rüya mı görüyordu?’ dedirten alıntı ile bitireceğim;
“Rüyalarda,aynı kişi olmakla birlikte yine de birbirinden ayrı olan iki kişinin görülmesi durumundaki tuhaf birleşimden bahsediyoruz.Genellikte bunlardan biri uyuyan kişinin kendisidir.Kendisi olmaktan çıkmadığını hisseder, fakat aynı zamanda ‘öteki’ kişidir de.Hem kendisidir.Hem değildir”
Keyifli okumalar:)