Gönderi

520 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 günde okudu
Büyülü gerçekçiliğin en güzel örneklerinden biri
Öncelikle eseri değerlendirirken Mihail Bulgakov'un sanat hayatını derinlemesine bilmekte fayda var. Stalin döneminde yaşamış olan yazar hayatı boyunca devamlı denetim altında tutulmuş, rejim yanlısı sanat dünyasının ikiyüzlülüğüyle savaşmış, eserlerinden de hiçbir şekilde ödün vermemiştir. Tiyatroya uyarlanmış bir eseri (Beyaz Muhafız - Turbin Günleri) Stalin’in takdirini topladığından çağdaşı diğer muhalif Rus yazarlar gibi sürgüne gönderilmemiş ve öldürülmemiş, ama-tıpkı George Orwell’in 1984’ündeki Winston gibi- yok sayılmıştır. Tiyatro için yazdığı eserleri denetimden geçmemiş, tiyatro ve edebiyat eleştirmenlerince gözardı edilmiş, ısmarlama eserler yazmak zorunda kalmış, Sovyet yaşam tarzına yönelik eleştirilerinin artması ile 1930ların sonlarından itibaren eserleri yasaklanmıştır. 1940’da, 49 yaşında ölen yazarın bu eseri, işte bu sansür yüzünden ilk kez 1966’da -üstelik 80 sayfası yine de sansürlenerek- yayınlanabilmiştir ancak. Roman iç içe geçmiş ki romandan oluşur; ilki Stalin dönemi Moskova’sında geçen ve şeytan Profesör Woland ve maiyetinin Moskova bürokrasisi, elit kesimi ve edebiyat çevrelerini sahneye koydukları bir gösteri ve sonrasında yaptıkları çeşitli numaralar ile rezil edip dağıttığı günü, ikincisi ise Hz İsa’nın çarmıha gerildiği günü ve dönemin Roma Valisi Pontus Pilatus’u anlatan. Bulgakov’un muazzam hayal gücü ile bu iki roman iç içe geçiyor ve bize büyülü gerçekçiliğin en güzel örneklerinden birini sunuyor. Bulgakov eserinde temelde Rus bürokrasisi ve edebiyat dünyasının çıkarlara dayalı çökmüş ahlakını şeytan ve maiyeti yardımıyla ortaya döker ve gerçekçi bir şekilde yerden yere vururken, bir yandan da hristiyanlık inancına ve İsa’nın çarmıha gerilmesine ilişkin kutsal kitaplardaki söylenceleri takip ediyor ve buradan insancıl bir Pontus Pilatus ve Matta Levi resmi çiziyor. Bulgakov romanında şeytan ve yaverleri aracılığıyla kendi yazınsal hayatını hiçe sayan ve kendisine yaşarken cehennemi yaşatan edebiyat çevrelerinden, sanatçılardan ve sistemden tek tek intikamını alırken, İsa’nın çarmıha gerilmesine istemeden onay veren Roma valisi Pontius Pilatus'a son derece özgün ve insancıl bir profil çiziyor. Romanda ilerledikçe Rus bürokrasisi ve elit kesimi o kadar sevimsiz görünüyor ki şeytan Woland ve maiyetine sempati duyuyor, fantastik cehennemlerini bu yozlaşmış gruba bu dünyada yaşatmalarından çok da memnun oluyorsunuz. Yazarın ölüm döşeğindeyken yazdığı ve tamamlayamadığı son kısımda kendisi ve eşini temsilen Usta ve Margarita’nın cennet ya da cehenneme değil, sadece “huzuru hakedenler”in kabul edildiği yere gitmek uğruna ölmeyi seçmeleri ve orada mutlulukla kavuşmaları hüzünlendiriyor sizi. Usta da, Usta’ya kavuşabilmek için cadı olmayı kabul eden Margarita da, şeytan ve maiyeti de, hatta Pontus Pilatus da masum değiller, birçok kötülük yapıyorlar; ancak şeytan’ın Matta Levi’ye dediği gibi; “Kötülük olmasa senin iyiliğin ne işe yarardı ve gölgeler kaybolsa dünya nasıl görünürdü? Saf ışığın tadını çıkarma fantezin yüzünden üzerindeki bütün ağaçları ve bütün canlıları söküp atarak bütün yerküreyi çırçıplak bırakmak mı istiyorsun yoksa? Aptalın tekisin"
Usta ve Margarita
Usta ve MargaritaMihail Bulgakov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20207,3bin okunma
··
77 görüntüleme
AkilliBidik okurunun profil resmi
teşekkürler :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.