Gönderi

ACIMDAN ÖLÜYORUM -Acıktınız, biliyorum. Ötüp durmayın, yeterince sıkıldım. Bir de sizinle uğraşamam. -Anne! ... Anne! ... -Yine ne var? -Acıktııımmm… -Babanızı bekliyorum. Nerede kaldıysa? - Anne! ... Anne! ... -Anladım, tamam… -Hiç susmayın. Sakın, ha… Sabah akşam ciyak ciyak ötün. Kim var burada, kim? Ne zaman doydunuz ki? Tıka basa yeseniz yine ciyaklarsınız. -Huu… huu… Komşu, komşu! ... -Yine ne var? -Ne yapıyorsun? Nasılsın? -Acıktım… Acıktım… -Bakıyorum da, çocuklar hiç susmuyor. -Hiç sorma sabahtan akşama kadar hem de. -Saat kaç olmuş, hala neden yedirmedin yemek? -Babalarını bekliyorum. - Şimdi geldim! ... Geldim! ... Çocuklar neredesiniz? Akşam oldu, yorgun argın geldim, hala kimsecikler yok. Bu çocuklar nerede? Yine nereye gittiler? -Anne! … Anne! … Babam geldi. -Hani nerede? -Geldim, dedi. Ama çocuklar neredesiniz, dedi. -Hayır, o yan komşunun babası. -Şu adama kaç kere söyledim, şu gözlüklerini değiştir diye. Zamanında takmadı, takmadı. Gözleri iyice bozuldu. Yine evi karıştırdı. -Şu havaalanını da burnumuzun dibine yaptılar, gece, gündüz kafa, beyin kalmıyor, gürültüden. Babanız gelse de bu gürültüde geldiğini duyamayız bile. -Anne!... Anne!... -Efendim canım.. -Bu büyük kuşlar acıkmıyor mu? -Aklınız, fikriniz yemekte. Hiç başka bir şey düşünmeyin aman diyeyim. -Kıyıya kadar geldik. Hala bir parça yiyecek bulamadık. Üstelik akşam da oldu. Evdekiler ne yaptı acaba? -Ne yapacaklar dostum, biz ne yapabildik ki. Elimiz boş gitmemizin de hiçbir anlamı yok. -Haklısın. -Evden de uzaklaştık. Bu saatten sonra aç karnına nasıl döneceğiz? -Offf…Offf… -Oflayıp, puflama! ... Bir şeyler bulana kadar bakacağız. -İyi de dostum, ne orman, ne dağ, taş hiçbir şey bulamadık denize de baktık. Hala tek bir yiyecek bulamadık. -Haklısın. Ama aramaya devam etmeliyiz. -Sizin buralarda ne işiniz var? -Yiyecek arıyoruz? -Yiyecek mi? Ha.ha.ha. Gülecek halim bile yok. Siz delirdiniz mi? Yiyecek mi kaldı da yiyecek arıyorsunuz? Kaç ay oldu tek bir balık bile bulamadık. -Bizim için balık olmasa da olur, iyi de. -Anlamak istemiyorsunuz anlaşılan. Geldiğiniz yere dönün buralarda hiç bir şey bulamazsınız. -Bak onlarda yiyecek sıkıntısı çekiyormuş. Bu gidişle çok daha zor olacak. Yine ne düşünüyorsun? - Diyorum ki, kuzenin yanına mı gitsek ? şimdi nasıl da yiyip içiyordur. -Sirke mi? -Evet. -Aklın fikrin teslimiyette. -Arkadaşlar! ... Arkadaşlar! ... Yeni birileri geliyor. -Kim onlar? -İki kuş. -Nereye böyle? -Yiyecek arıyoruz ve tek bir lokma bile bulamadık. Ormanlara, vadilere, dağlara baktık, hiçbir şey yok. -Kutuplara kadar gittik, birileri her gittiğimiz yeri kurutmuş adeta. Biz de arıyoruz, ama yok, yok… -Bu gidişle hepimiz öleceğiz. -O da öldü. Artık hiç yumurtam kalmadı. Hepsi, hepsi öldü, daha doğmadan. -Şurada biri var. Gel, yanına gidelim. -Merhaba, nasılsın? Buralar da yiyecek bulabileceğimiz bir yer var mı? -Hayır! … Hayır! ... Sakın buralardan bir şey yemeyin. -Neden? Oysa insanların bir sürü yiyecek atığı varmış. -Evet, doğru. Hem de dağlar kadar atıkları var. Hepsi zehirli ama. -Nasıl! ...Nasıl? -Evet, bakın tek bir yumurtam kalmadı, hepsi öldü. -Hey!… Şu aşağıya bak. İnsanlar!...İnsanlar!...Şunlardaki rahatlığa bak. Yiyorlar,içiyorlar, hiçbir sorunları yok. -Hiçbir yere de yiyebileceğimiz bir şey bırakmamışlar. -Hey! Belki de Belki de iyecek bulamamamızın sebebi bunlar. -Nasıl yani? -Bilmiyorum, aklım çok karıştı. Açlık bir taraftan, yorgunluk bir taraftan. -Evdekileri düşünmektendir. -Kimbilir belki de doğru söylüyorsun. -İyi de bunu nasıl öğreneceğiz? -Bilmiyorum. -Onca yol gittik, geldik ve eve de ulaşamadık hala. -Bugün çok yoruldum. -Ya ben kanatlarım neredeyse dökülecek. -Eve nasıl gideceğiz? Hala çocuklar için tek bir yiyecek bulamadık. -Bilmiyorum, bilmiyorum... Sorup durma çıldıracağım. -Haydi, çabuk, çabuk lağım fareleri. Onlar bilir, nereden yiyecek bulacağımızı. -Onlar da bilmezse¸bu iş buraya kadar. -Hey! Merhaba. Nereden yiyecek bulabiliriz? -Siz dalga mı geçiyorsunuz? Hiç bir yerde yiyecek kalmadı. Biz de gidiyoruz buralardan. -Nereye? -Yiyecek bulabileceğimiz yerlere. -İyi de biz kutuplara kadar gittik ve tek bir yiyecek bulamadık. -Ne! Ne! Ne! -Evet, bu doğru. -Bittik, mahvolduk demektir. -O günleri hatırlıyor musun? -Hangi günleri? -Eve çocuklara yiyecek götürdüğümüz günleri. -Evet, çok güzel günlerdi. -Ben eve bu halde gidemem. -İyi de ne yapacağız? -Anne! Anne! Babam neden gelmedi? Ne zaman gelecek. -Bilmiyorum, çocuklar. Ben de merak ettim. -Açlıktan öleceğiz mi anne? -Elbette hayır. Ne yapıp, ne edip babanız yiyecekle dönecektir. -Gel artık gel. Çocuklar daha fazla dayanamayacak. Elimden geleni yaptım. Ama buraya kadarmış. Eski günlerdeki gibi hadi yiyeceklerle yavrularımız için geri dön. -Yiyecek, yiyecek… -Evet, evet. Artık eve dönebiliriz. -Ama! Ama! Ne bunlar bu böcekler kurumuş. İçleri boş bunların. -Nasıl olabilir bu? -Güneş, güneş yakıp kavurmuş. -Onlar gibi yok olacak mıyız? -Arkadaşlar nereye? -Gidiyoruz. -Neden? Yiyecek kalmadı. -Nereye? -Bilmiyoruz. -Çocuklarım, çocuklarım… Neredeler? Yuvamız yok olmuş. Kim yaptı? Kim yaptı bunları? Artık yok onlar. Biz de yok olacağız. Herkes gibi. -Neden? -Bunların olacağı belliydi. -Neden? -Fabrikaların yıllarca ürettiği kirlilik, bacalara takılmayan filtreler kirletti. Yüksek yüksek yapılıp etrafı sözde kirletmeyen fabrikalar diğer bölgelerde sülfür dioksite sebep oldu. -Bir yılda bacalardan çıkan milyonlarca ton sülfür dioksit asit yağmurlarına sebep oldu ve ağaçları kuruttu. -Kömür gibi fosil kaynakların uygun ve zararsız bir şekilde kullanılmaması ve bunların atmosfere bıraktığı gazlar. -Spreylerin çıkardığı aerosol kirliliği yüzünden ozon tabakasının yüzde beşi azalmakta ve bitki kaynaklarını yok etmekte. -Uzay mekiklerinin çıkardığı gazlar. -Kesilen ormanlar. -Arabaların eksozlarınn çıkan gazlar. -Sonuç, yok oluş. HASAN HÜSEYİN BEYDİL 10.12.2009 12:22:59 10.12.2009 03:45:00
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.