The Last IslandDünya nereye gidiyor sorusunun cevabını şimdilerde kaç kişi arıyor? Coğrafyanın kader olduğunu hep bir ağızdan haykırır olduk. Bu söz zamanında kimse tarafından bilinmeyen bir denklemken şimdilerde dillere pelesenk olması bir tesadüf sonucu değil. Şimdi bir sanat galerisine girdiğinizi hayal edin, karşınızda sanat olduğuna emin olduğunuz bir tablo var, uzun uzun bakıyor ve sanat olduğuna emin olduğunuz tablodan bir anlam çıkarmaya çalışıyorsunuz. Tablodaki resimden bir şey anlamadınız ancak hala emin olduğunuz bir nokta var ki bu resmin içinde bir sanat olduğu. İşte tam olarak coğrafyamızda dönenler de bu tablo örneğiyle eşdeğer. Ne döndüğünü bilmiyoruz ama bir şeylerin kötü gittiği aşikar. Ee elimizden ne gelir diyeceksiniz Livaneli'nin kitabındaki baş karakter gibi. Gelmez, gelmeyecek! teşebbüssüzlük, hissizlik, nemelazımcılık, dogmatizm saymakla bitmeyecek onca olgu sizi bir sorgu odasından alıp sıcak yatağınıza taşıyabilir.
Hindistan'da yaşayan bir devesin ya da atsın. Bir gün hakkında tecrit kararı çıkıyor. Ooo hem de nereye! Medeniyetin beşiği Avustralya. Aklın olsa şaşar, mutluluğuna paha biçemezsin. Ancak bir devesin dilin var su içmek için kafan var taşımak için. Senin de bir ruha sahip olduğunu kimse bilmez. Tecrit başlar ve yıllar yılı Avustralya çöllerinde bir hayat vücut bulur. Sonra cennet vatanda yangınlar başlar. Cennet yerini cehenneme bırakır, ada şaşkın, insanoğlu topyekün yok oluyor sanki. Ee haliyle sen de bundan etkileneceksin, yangınlardan kaçıp bir sığınak aramak istiyorsun, dostların ölüyor, sadece etrafın değil için de yangın yeri! Sonra üzüntünü içindeki yangını dindirmek için cehennemde su aramaya koyuluyorsun, buluyorsun da. Su ki yaşam için en vazgeçilmezi. Kana kana içmek lazım. Bilmiyorsun ki yaşamak için içtiğin su ecelin olacak, kana kana içtiğin su kan olup içinden çıkacak. Zamanla sırtında taşıdığın, yanından geçerken başını okşayan insan silah kuşanıp dikilmiş karşına, önce konduramıyorsun ta ki namluyu sana doğrultana kadar. Sonra ağır bedeninle kaçmak istiyorsun, ancak nereye. İnsanoğlu iyi bir atıcıdır koskoca bedenini ıskalar mi hiç? Hem bu insanlık suçunu bir hayvan olarak nasıl işlersin, nasıl yaşamak için su içersin. Suçlusun, cezan ölüm. Sevimli bir hayvan olsan bir sürü hayvansever tarafından korunurdun, ancak hörgücün ve heybetinle ölmeyi hak etmiyor musun sence de? Hayvanseçerler seni korumak için adım atmadı, vicdanlar bugün de üç maymunu oynadı. Alçaklığın evrensel tarihi Avustralya'da yeniden yazıldı. Atlar ve develerin midesinden arta kalan su ile koca kıta huzur buldu. SON ADA.
Değil mi ki yaşamak, soluk almanın ötesinde yüce anlamlar taşır ya da taşımalıdır.
Zaman, şekil ve şartları itibariyle değişken bir olgu. Yani dün ak dediğimiz bugün kara olabilir ee yarın da gri. Siyaset zamanı iyi kullanabildiği için belki de bu isimle anılır. Yani doğru anı kollamaktır özü. İnsanların hoşuna giden, inandıkları ana temalardan yola çıkarak deyim yerindeyse ilmek ilmek işlemektir politikanı. İş bu kitabın ana teması da tam olarak bunu içermekte. Kayıtsız kalınan ve çıkarların güdümüne değmeyen durumların, aşama aşama nasıl da gelip evinize kadar girdiğini, Malınıza, canınıza nasıl kast ettiğini şaşırarak izliyorsunuz.
Bugün en uzun gece ile en kısa gündüzün üzerinden onca gün geçmiş. Ne değiştiği hakkında pek bir fikrim yok. Kafesin biri kuş aramaya çıkmış, sadece bu kadarına eminim.