Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

202 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
Hikaye Ama Masal Değil!
İşyerindeydim, nöbette, yalnızdım, öyle umdum en azından. Çayımı koydum, dikkatimi toplamaya çalıştım, yazarla baş başa kalayım diye. Oğuz Atay’ın öykü kitabını bu akşam bitiririm diye düşünmüştüm. Ya da bir ara aklıma öyle gelmiş sonra vazgeçmiş olabilirim. Emin değilim okuyorum sadece... Şimdi anladım, aslında bu kitapla başlamak lazımdı Atay’ı tanımaya. Böyle parça parça öykülerle alışmak iyi bir fikir olabilirdi. Öyle birden adı çok duyulmuş diye Tutunamayanlar'dan başlayınca doz aşımı oluyor birçok okur için. En çok yarım bırakılanlar listesine girmenin bir nedeni olmalı. Beynin çalışmasına ya da çalışmamasına, ya da ara sıra çalışıp çalışmamasına bir ön hazırlık olurdu böylece. Yoksa karışıyor hepsi birbirine. Sorarlarsa okudum diye hava atmak yetmiyor ki! Birkaç kelime söyleyecek kadar anlamak lazım. Tam olarak anlayamayız da zaten, en azından hayata şuradan bakıyor, iddiaları, söylemek istedikleri bunlardır falan diyebilmek yani. Biraz da şöyle metafordan, kullandığı veya kullanmadığı cümle yapıları, eksik bıraktığı şeylerden bahsedebilsek, okumuş gibi görünebiliriz en azından. Hiç kimse başkasından fazla biliyor değil nasılsa, elime yüzüme bulaştırmadan biliyormuş gibi bahsedebilsem, suyun derinliğini görmeden kimse gelmez peşimden zaten, onlar da anlamamış gibi görünmek istemez, haklı derler belki… Kitabın adı “Korkuyu Beklerken”. İç dünyasını okurlarına gösterirken alışılmadık bir cesaret gösteren, noktalama işaretleri ve cümle yapılarındaki kalıpları elinin tersiyle iterken anlaşılmamayı bile göze alan bir yazarın korkularını okuyoruz. O halde sakin kafayla okuyarak anlamaya çalışayım istedim, en azından yazacak kadar. Arkadaşım gelip yanıma oturana, Oğuz Atay’ın kitabını görene kadar. Çok ilgiliydi yazara karşı, anlamış görünmek istiyordu, suyun ortalarına kadar onu getirip bırakabilirdim. Sevdiğim bir kişi olmasa yapabilirdim de. Ama Oğuz Atay kızar belki dedim. Canım insanlara yapmayın bunları, bize yaptılar, neler yazdırdılar demesin istedim. Biraz konuşmak iyi geliyor bazen, biraz ama, çok değil. Madem çayımızı içtik, okumaya devam etmek istiyorum. Bu da direk söylenmez ki, ara sıra telefona bakar gibi, bazen tavana kafamızı dikip bir noktayı inceler gibi yapsam veya koltuktaki oturuşumu değiştirsem ara sıra, çok fazla değil ama, fazla olursa saygısızlık olur çünkü. Sen de biraz anlayış göstersen iyi olmaz mı, kitabı anlamaya çalışacağım daha, anlamış gibi yapıp bir şeyler yazacağım. Bir çay daha içmek ister misin? Sonra mı, yine gel, beklerim mutlaka. Şimdilik yalnız bırak beni, çok fazla değil ama. Kendimle yalnız kaldığım zaman anlaşamıyorum. Daha zor oluyor hatta başkalarıyla anlaşmaktan, korkularım var benim başkalarınınkine fazla benzemeyen. Söylemiştim sanırım daha önce, tekrara düşmek istemem. Hatta düşmenin hiçbir türlüsü kimsenin başına gelsin istemem. Hiçbir şey yapmadan durarak saklanarak, konuşmayarak hallolmuyor hiçbir şey. Konuşarak da… Yalnızım şimdi, çok zaman olduğu gibi. Oğuz Atay’ın resmine bakarak okumaya başlıyorum. Bir kedi geldi camıma, bizim kedimiz diyemem. Bizim sık gördüğümüz kedi, veya bize en sık gelen kedi diyebiliriz. Her neyse, camın karşısından bana dik dik bakıyordu. Cam gibi gözleri vardı, bana bakarken kaçırmadı hiç onları, dik dik baktı hem de. İçeri giremezdi, korkmadım bu yüzden. Kulağının birini net bir hareketle oynattı, diğeri yerinden kıpırdamadı bile. Bunu nasıl yaptığını anlamadım, ama anlamadığım çok fazla belli olmasın diye okumaya devam ettim. İlk hikâyeyi bitirmiştim bu arada. Gogol’un paltosu gibi bir şeydi sanırım. “Beyaz mantolu adam”. Böyle hikâye adı mı olur Allah aşkına. Hem de kadın mantosu alıp giyer mi insan, kıyafet değil önemli olan, hikâyenin sonuna gelmiş adam. Bu son hayra alamet değil, konuşmuyor kimseyle, herkese dert olmuş onun susması. Susuyorsa bir bit yeniği olmalı bu işte. Anladım ne demek istediğini. Oğuz Atay okuruyuz biz çünkü. Sorarlarsa cevabımı bile hazırladım. “Çok beğeniyorum Oğuz Atay’ı, varoluş sancısını iç monologlarla o kadar güzel yansıtıyor ki,” evet evet böyle derim zor durumda kalırsam. Zor durum, hep durduğum durum aslında, bir şey söylemek zorunda kalırsam yani, anlatırım elbette. O kadar kitabını okuduk sonuçta… Bir başka hikâyemiz “Unutulan,” tavan arasında. Hikâye ama masal değil, fark var arada. Gönderilmemiş, yazılmış oysa. Albümlerin içinde kalan, çekilmeyen resimlerin, yarım kalanlar arasında unutulan, unutulmayan belki de. Bizimle beraber orada kalan.
Beş Katlı Evin Altıncı Katı
Beş Katlı Evin Altıncı Katı
gibi bizimle gelen peşimizden. Bir replik vardır bu kitabın oyununda hiç aklımdan çıkmayan: - Neden sürekli beni takip ediyorsun? - Hayır, ben takip etmiyorum, sen beni her yere yanında götürüyorsun. İşte bunu da sıkıştırdık araya, söylemesem olmazdı, laf olsun diye değil anlattıklarımız… Unutan unuttuğunu sanıyor, unutulanın haberi olmadan unutulmuyor işte. Yanınızda götürüyorsunuz her yere, haberiniz bile yok. Madem ki yok, çıkmayın tavan arasına, benden söylemesi… Bir sonraki öykü, kitabın adıydı, tekrar bahsetmeyelim şimdi ondan, kedi geldi tekrar cama, kulağını tek oynatma söylemiştim, çay içmem lazımdı zaten, yarım kaldı bardağım, hep aynı bardakla içiyorum, bu kadar istikrarlıyım yani, hep aynı yerde oturuyorum, zaten hep oturuyorum. Hava soğuk, hasta olmasak bari. Nerede kalmıştık, kedi gelmişti, yok burayı geçmiştik. “Mektup” hikâyesindeydik. Yazıldığına göre bir yere varmak istiyor demek ki. O kadar uzun bir mektuptu ki, bir ara hiç bitmeyecek sandım. Daha uzun yazmak isterdim diyor hem de, yazmamış yine de, bu kadar uzun ne anlatılabilir mektupla? Bir hayat hikayesi mektuba sığar mı, sığmış işte! Aslında ne anlatmak istediğinden çok emin değil gibi geldi bana. Yani hepimizin, her zaman yaşadığımız gibi. Belki onu anlatmak istemiş olabilir. Tamam, ben de öyle derim o zaman: “Hiçbir şey anlatmamak suretiyle ne kadar çok şey anlatıyor,” derim. Evet iyi oldu bu, karışık olunca daha iyi oluyor, anlaşılmasa bile belli olmuyor çünkü… Geçtik mi bir sonraki hikâyeye, "Ne evet ne hayır," biraz geçtik, biraz geçmedik. Ciddi ciddi okuyoruz şurada, yani ne kadar ciddi olunabilirse o kadar! Yazarımız bu defada bir gazetede gönül doktoru oluyor. Doktor dediysek, sık karşılaşılan sorulara sıradan cevap verilmesi istenir ya hani, öyle yani. Yok yine değil, Oğuz Atay'ca bir bakış göreceğiz bu kimsenin önemsemediği doktorluğa. Yazar insanı nasıl önemsiyorsa öyle anlatıyor bu hikayeyi de. Yazanın ne kadar çelişkileri varsa gözümüze sokar gibi seriyor orta yere. En azından mektuba yaptığı müdahalelerle kendine benzetiyor, çelişkileriyle, eksik bıraktığı veya abarttığı yönleriyle kendi kendine yazdığı mektup haline getiriyor onu. Artık bu Oğuz Atay mektubu olmuş diyoruz. Sonra bir "Tahta at" bekler bizi Truva'dan kalan. Bir geri çekilme taktiğinin tarihe mal olmuş örneği gibi durur yurdumda. Onun için kurulan bir dernek de yurdumun özelliklerini taşır, Atay ironisiyle tanışmak için güzel bir örnektir bu hikaye. Tutunamayanlara götürebilecek kadar iddialıdır hatta. Gülmek, ağlamak veya hiç bir şey yapmamak arasında bırakır sizi. Gerisi ruh halinize kalmış. Hayata anlam katmak için bir dilekçe verilmesi gerekiyorsa, o da verilmiş ve zarf kapatılmıştır çünkü. #60789763 Kitapta bu kadar mektuptan bahsedilmişken sonuncusunun babaya gönderilmesi, hem de ölümünden iki yıl sonra olunca, ciddileşecek demek ki, şimdi inişe geçebiliriz. Lütfen kemerlerinizi kontrol ediniz. Ciddiyet demişken, konunun hassasiyetinden ötürü söylüyoruz bunu elbette, yoksa ölüm ve mezarlıktan bahsederken bile ironi hakim hikâyeye, en azından kimin yazdığını anlamış oluyoruz. Oğuz Atay kafası veya Oğuz Atay gibi bakmaktan bahsediyoruz. "Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz," derken neyi kastetmişse, bu hikayede görebiliriz, boş ve süslü bir ifade olmadığını… Demiryolu hikayecileriyle bitiriyoruz kitabı. Buradaki karakterlerin hikaye yazma serüvenleri de bu sürecin ne kadar zor olduğunu yansıtır bize. Okuruyla dertleşir gibidir. İstasyonda satamadığı hikayelerine okurların sahip çıkmasını ister. Anlaşılmasının zor olacağını ve çıktığı yolun güç olduğunu bilir. Şöyle seslenir okurlarına: "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" Okuyucu nerede? Kimi kitabın ortalarında bitirmeyle yarım bırakma arasında, bir çoğunun da gönlünde artık. Çünkü bir sonraki kitabını yarım bırakmazsanız iflah olmaz bir Atay okuru oldunuz demektir. Belki, "Oğuzcuğum, Ataycığım," bile dersiniz. Derneğimize hoşgeldiniz…
Korkuyu Beklerken
Korkuyu BeklerkenOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202226,3bin okunma
··
2 artı 1'leme
·
7,9bin görüntüleme
Mustafa A. okurunun profil resmi
Kitap hakkında benzer şeyler düşünmüşüz. Dediğiniz gibi Atay ve diline aşina olmak için ilk okunması gereken kitabı bu olmalı. Tutunamayanlar zirve, zirvenin aşağısı Tehlikeli Oyunlar. O iki şaheserden sonra okunursa bu kitap yavan kalır zaten. Kitapta en beğendiğim hikaye Beyaz Mantolu Adam'dı. Keşke roman olsaydı demiştim o kısa hikaye için. Hatta bir dönem o hikayenin filme uyarlanacağı söylenmişti ama öyle kaldı. Ellerinize sağlık akıcı bir inceleme olmuş.
Resul Bulama okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Mustafa Hocam. Ben öykülerini okumak için geç kalmışım, buradan başlamanın daha doğru olacağına vurgu yapmak istedim. Öykülerin hepsi birbirinden güzel ve tutunamayanlardan bir parça koparılmış gibi. Ben de en çok "Babama mektup" ve "Korkuyu Beklerken"i beğendim. Keyifli okumalar :))
Gülcan Coşkun okurunun profil resmi
“Şimdilik yalnız bırak beni. Çok fazla değil ama.Kendimle yalnız kaldığım zaman anlaşamıyorum.” İstiyoruz camdan bize bakan ve tek kulağı ile de bizi dinleyen kedi gibi biri . Arada cam olsun böyle zamanlarda istiyoruz.Tamamen kayıtsızlığa maruz bırakılmak ölüm gibi bişey…İçinde her an her şey olabilir beklenmedikliği esaslı ,aynı kuvvette mantık direkleri içine gönüllü hapsolunmuş bir duruş ile..Kedi gibi tek kulağımız bir şeylere kabartılmış yüzü dönüklükle beklemekte:) (Geç kalmış yorum için özür dilerim) 💐🌸🌸🌸
Resul Bulama okurunun profil resmi
Hiçbirimiz anlaşamıyoruz kendimizle. Var biraz Oğuz Atay'lık. Kendimize yakın görmemiz belki de bu yüzden :)
Emin K. okurunun profil resmi
Ben de bu kitabı, Tutunamayanlar'dan sonra okumuştum ve o zaman Tutunamayanlar'ın minyatürü olduğunu düşünmüştüm. Hikayeler okuru adeta Tutunamayanlar'a hazırlıyor gibi gelmişti; küçük parçalar ama aynı ton hepsinde var. Kendi kendime aslında bununla başlamalı Oğuz Atay'a demiştim sonrasında :) Çünkü Tutunamayanlar uzun soluklu bir koşu ve yazarı biraz da anlamayı gerektiriyor. Eğer bağ kuramazsa, yazarı biraz olsun anlayamazsa okur, yarım bırakma olasılığı yüksek oluyor. Bu kitap, o bağ için güzel bir fırsat. Tehlikeli Oyunlar'ı henüz okumadım ama belki ona da hazırlıyordur bu öykü kitabı. Böyle heveslendirici incelemeler oldukça Oğuz Atay merakı da olur, okuma hevesi de. İlerleyen aylarda belki Tehlikeli Oyunlar'ı okurum ben de, neden olmasın? :) Emek vermişsiniz bu güzel incelemeye, elinize sağlık Resul Hocam :)
Resul Bulama okurunun profil resmi
Bütün roman ve öykülerinde aynı ton olduğuna katılıyorum ben de. Bu tona alışmak için de Oğuz Atay'ın ironik diline ve anlatım şekline alışmak gerekiyor önce. Bunun için de öyküler iyi bir başlangıç olur. Tutunamayanlara en yakın kitabının da Tehlikeli Oyunlar olduğunu düşünüyorum. Okumanızı tavsiye ederim. Değerli katkınız için teşekkür ediyorum Emin Hocam, keyifli okumalar :))
Zeyn okurunun profil resmi
Harika bir inceleme, inceleme diye buna derim. Oğuz Atay 'ın diline, kitaplarına gerçekten hakimsiniz, emeğinize sağlık.
Resul Bulama okurunun profil resmi
İnceleme sayılır mı bilmiyorum, bu kelime üzerinde düşünelim. Ben işyerinde duruyordum sadece. Sonra kediyi gördüm. Ben aslında onu anlatmak istiyordum. Sonra kafam karıştı. Böyle oldu bence.
2 sonraki yanıtı göster
Neşe okurunun profil resmi
Bırakmazlar, okurken de düşünürken de bırakmazlar yakamızı. Sen okursun, o elindeki telefondan fotoğraf gösterir; hem de getirip burnunun dibine sokarak. Neyse, isyanımı buraya bulaştırmayayım:) Öyle güzel yazmışsınız ki, ilk fırsatta okuyayım diyorum. Elinize, yüreğinize sağlık.
Resul Bulama okurunun profil resmi
Katkınız için teşekkür ediyorum. Biraz Oğuz Atay penceresinden bakmaya çalıştım. Onlar direk müdahale edebiliyor, biz olumsuz cevap verdiğimizde saygısızlık etmiş oluyoruz. Size de tanıdık gelmiş anlaşılan. Canım insanlar, hep böyle yapıyorlar işte...
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Sevgi Aras okurunun profil resmi
👏👏👏👏👏
Laín Coubert okurunun profil resmi
Emek var bu incelemede.Süper anlatmışsınız.
Resul Bulama okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, bol Atay'lı okumalar diliyorum.
3 sonraki yanıtı göster
Ayşenur okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık, hem kitabı okumaya iten güçlü bir merak hem de yarım bırakma korkusuyla geri durmaya sebebiyet veren bir korku ile ikilemde bırakan bir inceleme olmuş. En nihayetinde merakım korkumu yendiği vakit Oğuz Atay'ın ilk okuyacağım kitabı bu olacak inşallah.
Resul Bulama okurunun profil resmi
Böyle düşünmenize memnun oldum, çok ertelemeyin bence :)
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.