Alet, dil, Türkçe... Bu aletin (Hentatonik) basitliği ve havasızlığı beni boğuyordu. Cedlerimizin bu dâvayı kavrayıp Türkçeyi bir çarşaf gibi Arapça ve Farsça meyve ağaçlarının dalları altında açmaları ve yemişlerini devşirmeleri, böylece içinde tek bir mücerret mefhum bulunmayan
dillerini düşünür hale getirmiş olmaları bana yapılması şart tek iş olarak görünüyor; fakat bu gidişin iğretilikten ileriye geçemeyişi, bünyeyle kaynaştırılamayışı ve aslî maddeleri almak dururken sarf ve nahvine kadar iktibasçılık yobazlığına düşülmesi, hususiyle «Edebiyat-ı Cedide» devrinde en ağdalı Divan Edebiyatında bile rastlanmayacak ve Arapla İranlıyı şaşırtacak derecede
sun'iliğe yol açılması ruhuma son derece giran geliyordu.