İnsan en çok neyden pişmanlık duyar:YAŞADIKLARINDAN MI, YAŞAYAMADIKLARINDAN MI?
Bu dünyada herkes bir arayış peşindedir ama çok az insan gerçek manada ne aradığını bilir. Ne aradığımızı bilmezsek nihayetinde ne bulduğumuzun da bir önemi olmaz. Kitabın bence okura zerk etmek istediği en önemli mesaj bu. Kitaptaki her karakterin dünya ağrısı ve arayışı farklı farklı. Kimi var altın peşinde, kimi var sevgi peşinde, kimi var vicdan peşinde, kimi var hırs ve tutku peşinde, kimi de var insanlık peşinde. Tıp literatüründe dünya ağrısı diye bir ağrı geçiyor mu bilmiyorum ama dünya ağrısı çeken Mürşit gibilere bakarsak semptomları tahmin etmek hiç zor olmasa gerek:
Hayal kırıklıkları
Vicdan azabı
Çaresizlik, acı, sefalet
Boşvermişlik, her şeyi kabulleniş
Kendine, eşine, çocuklarına, arkadaşlarına, çevresine, hatta dünyaya yetersizlik, tamamlanmamışlık ve daha ciddi durumlarda kayıtsızlık hissi
Yaşanan hayatı kabullenmek zorunda olmak, başka bir yol bulamamak
Evet, tüm bu semptomları Mürşit karakterinde görmek mümkün. Mürşit neden dünya ağrısı çekiyor peki? Bu sorunun cevabı öğrenmek istiyorsanız yüreğinizi açmanız gerek. Ama dünyanın kendisi başlı başına bir ağrı değil mi zaten? Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayallerden mutluluk kırıntıları toplamak? Yaşamak ve “hissetmek” başlı başına bir dert değil mi? Varsa şayet, hayata bir anlam yüklemeye çalışmak da bir dert değil mi? Sen sevgili okur, sende de bu belirtiler varsa senin ilacın bu kitap. Mürşit’in sefil, buz gibi otelinde sana da bir oda var. Ama sen Mürşit gibi kayıtsız olma; adının anlamı gibi onun gösterdiği yoldan sakın gitme, gidersen onun düşüncelerinden hiç çıkamazsın. Belki daha derin hissedersin ama sevmeyi unutursun ve daha da önemlisi değer vermeyi unutursun ve her şey artık çok geç olmuş olabilir.
Ayfer Tunç bu romanıyla benim gönlümde zirve yapmıştır. Kitapta bence her duyguya yer vermiş yazar ve ben ilk kez bir kitapta gerçek hayatı ve bir karakteri bu kadar sahiplenerek yaşadım ve hissettim. Sanırım dünya ağrısı çeken her okur benim hissettiklerimi ve hatta daha fazlasını hissedecektir. Kitaba dair söylenecek çok şey var aslında, ama ben daha fazla konuşarak okuma zevkinizi kaçırmak istemiyorum.
Mürşit, madenci abimizle o kadar sohbet ettin içindeki azabı, acıyı, ağrıyı dindirmek için ama ne senin ne Ayfer Tunç’un aklına geldi sormak, ben çok bekledim sorasın diye. O zaman izin ver ben sorayım.
Madenci abi, bu yazıyı okuyorsan söyler misin bana? Aşk kaç metreden çıkar? Dünya ağrısına iyi gelecek bir cevher var mı yerin altında? Varsa n’olur söyle kazma kürekle değil tırnaklarımızla kazarız. Arzın merkezine kadar olsa da kazmaya razıyız, yıllar sürse de hiç umurumuzda değil. Biz kasabadaki o sefil ruhlar gibi bu kasabada altın var mı diye sana zor bir soru sormuyoruz. Bizimki çok basit bir soru. Söylesene abi, aşk kaç metreden çıkar?