Gönderi

Rousseau
«İnsan özgür doğar ve heryerde zincirler içindedir; özgürlüğünden vazgeçmek, insan sıfatından, insanlık haklarından, hatta ödevlerinden vazgeçmek demektir; böylesi bir vazgeçiş insanın doğası ile uzlaşmaz». Otorite ile özgürlüğü uzlaştırmanın aracı, «her katılanın bütün haklarıyla kendini topluluğa vermesidir. İnsan, kendini herkese verirken, hiç kimseye vermemiş olur; kaybettiğinin karşılığında da kazanmış olur». Kanunu yapan genel iradedir; genel irade, ne bir insanın iradesidir, ne de bir temsilciler meclisinin iradesi; genel irade, özel iradelerin toplamı olmadığı gibi, bir çoğunluğun kararı da değildir. Her bireyde, içgüdülerin ve anın tutkularının harekete getirdiği özel bir irade vardır; ve aynı zamanda derin bir irade; bu sonuncusu, «tutkuların sessizliğinde, insanın başka insanlardan isteyebileceği ve başka insanların da o insandan isteyebileceği şey üzerinde düşünen sağduyunun katıksız eylemidir». Bu irade, bütün insanlarda aynıdır ve yanılmaz; bireysel vicdandan doğuş, sessizlik içinde ortaya çıkmış, partilerden, heyetlerden, topluluklardan uzakta tek başına düşüncenin ürünü olan bu irade genel iradedir. Ne derneğe gereksinmesi vardır, ne korporasyona, ne de partiye; sadece bireyler önemlidir. Genel iradenin dile gelişi demek olan kanun, hükümrandır. «Devlet, üyelerinin karşısında, sosyal sözleşme yoluyla, onların mallarının sahibidir. Malları ellerinde bulunduranlar, genel yararın görevlileri gibidirler». Devlet, herkese bırakması gereken özgürlük konusunda yargıç durumundadır; toplum için gerekli olan bir dini emredebilir, ona inanmayanları kovabilir, hatta ölüme de mahkûm edebilir. Herşeye karşın, uygulamada çoğunlukla karar vermek gerektiğinden, sosyal sözleşme, azınlığın çoğunluk yoluyla kendini kabul ettirdiği bir baskı rejimine varacaktır.
··
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.