BİR GÖRGÜSÜZ SINIF: TÜRKİYE BURJUVAZİSİ
Devrimini gerçekleştiremeyen sınıf görgüsüzdür.
Kabaca üç sınıf, yeryüzü tarihinde geçmişten geleceğe egemenliklerini
kurmuş, toplumların yaşamına damgasını vurmuştur.
Eskilerde aristokrasi, büyük toprak sahibi... Sonra burjuva,
fabrika sahibi... Ve proletarya, emek sahibi ...
Tarihte tarımdan endüstriye geçişin öncülüğünü yapan burjuvazi,
yapısı ve yaratıcı özelliğini İngiltere ve Fransa' dan başlayarak
Bah'da ispatladı. Bilim adamları, mucitleri, gezginleri,
ressamları, romancıları, ozanları, müzisyenleri ve her şeyiyle
yeni bir yaşam biçiminin haritasını çizdi dünyaya ... Batı dediğimiz
zaman, temelde burjuva devrimlerinin yapısal ve biçimsel
dünyasını anlıyoruz.
Ve şimdi kendi içinde fışkıran bir yeni gücün ve bir yeni
devrimin sancılarıyla kıvranıyor bu dünya ... Fabrika uygarlığının
ürettiği proletarya yığınları sendikaların, üniversitelerin, siyasal
partilerin örgütlenmesinde gümbür gümbür gelişiyor. Çağımızın
yaratıcı gücü, alın teri felsefesinin kaynağı, kendine özgü
bir yeni dünyanın koşullarını için için hazırlıyor bilim adamlarıyla,
ressamlarıyla, romancılarıyla, ozanlarıyla, sosyologlarıyla,
ekonomistleriyle ... Yarınların dünyası, emekçilerin dünyasıdır
kuşkusuz. Batıda burjuvazi proletaryanın gücünü, fikrini,
sanatını benimsemiş; toplum yaşamında yeni bir sentezin
aranışını insan haklarının ve özgürlüklerin gereği saymıştır.
Bir de bizimki gibi, daha burjuva devrimlerini gerçekleştirememiş
ülkeler var.
Batı burjuva sınıfına özenen mukallit çevrelerin, köksüz, düşünsüz,
edebiyatsız, sanatsız, bilimsiz, resimsiz, müziksiz, heykelsiz;
ama parasal görgüsüzlüğü, bu ülkelerin apartman yığınlarından
konaklarına, zengin salonlarından sözde üniversitelerine
dek her yanı sarmış, bilim ve sanat düşmanlığını yaşanan
toplumun hayat biçimi olarak benimsetmiştir.
Ticaret odalarına kiralanmış maskeli balo profesörleri, mütevelli
heyetlerine sokulmuş sahte bilim adamları, ucuz alıp, pahalıya
satmak üzerine kazıkçı işadamları, yurdun emekçisine
düşman kurulu-düzen koruyucuları, yeryüzündeki tüm ileri
eylemlere ve i nsanlığın yaratıcı bütün yeniliklerine kapalı kalmaktan
kokuşmuş bir anlayış içinde, banknot saltanatı üzerine
kurulmuş yozlaşmış bir düzenin çürük kokuları. ..
Bir herif-i şerif düşünün ki, Anadolu'daki Amerikan kasalarından
İsviçre' deki Siyonist bankalarına dek her yerde sağdan
bol sıfırlı hesapları bulunsun, ama hayatı banknotun yeşili
gibi öğürmekle geçsin gündüz ve gece ... Kendisine birazcık yakınlaşıp;
- Gel kardeşim, şu güzelim evrende yaşamak, hayatın tadını
damağında duymak için bir şeyler yap ...
- Ne yapalım?
- Al Aziz Nesin'in, Yaşar Kemal'in, Orhan Kemal'in romanlarım,
bir kitaplık kur evinde ...
- Allah göstermesin, hepsi komünist! ..
- Ruhi'nin plaklarını al, türkülerini dinle ...
- Şeytan görsün yüzünü . . .
- Ulan herif! Duvarına birkaç güzel resim as. Abidin, Avni,
Cihat, Selim; bizim ressamlarımız bunlar ...
- Boş ver, kimini sürdüm, kimini vatandaşlıktan attım, kimini
defterden sildim ...
- Nazım'ı oku be! . . Türk dilinin büyük ozanını tanı! Dilini
sevmeyen insan yurdunu sevemez ve yaşamın tadıdır şiir okumak
...
- Nazım mı? Düşmanım benim o ... Mezardan çıksa yine gömerim
ellerimle ...
Duvarında ressamı, dilinde şiiri, kitaplığında romancısı,
üniversitelerinde bilim adamı bulunmayan bir görgüsüz sınıf
... Hilton' da düğün yapıp, göbekçinin külotuna banknot
sokuşturmaktan başka zevki olmayan, kasaba hovardalığıyla
play-boy mukallitliğinde ömür tüketen; çarpık, zevksiz, renksiz,
utanç verici bir sınıf Türkiye'nin yazgısına egemen bugün
...
Evet, devrimini gerçekleştiremeyen sınıf görgüsüzdür ve
Türkiye'nin yarını, mazlum ulusun uyanışı, emekçi yığınlarının
iktidarı ve alın teri ülküsünün yükselmesiyle kurtulacaktır.
Görgüsüzlüğün çirkinliğinden gerçeğin güzelliğine yöneleceğiz
o zaman ...
(İlhan Selçuk, "Görgüsüz Sınıf", Cumhuriyet, 1 Mart 1975)