“Kültürümüz tarım kültürüydü; dolayısıyla
Türkler şehir kurmayı bilmiyorlardı” şeklinde
yorumlar yapılmaktadır. Bu yoruma
katılmıyorum. Tamamen şehir kültürüydü İslâm
kültürü. İnsanlar arasındaki münasebeti insanlar
kendileri düzenliyorlardı. Bu şehir Paris ve
Hıristiyan Ortaçağ şehirleri gibi tabiattan kopuk
değildi. Tabiatla bütünleşmiş bir şehrin
kültürüydü; bu bakımdan da ne orman
ortasındaki evlerden oluşan Orta Avrupa yeni
yerleşmeleri, ne Amerikan şehirleri gibi ağacın
içerisine gömülmüş yapılardan oluşuyordu.
Allah’ın yarattığı tabiatla insan elinin meydana
getirdiği ürünün dengesinden oluşuyordu İslâm
şehri.
Tabiatın içerisinde kaybolduğunuz zaman
sorumluluklarınızdan bir kısmını terk edersiniz.
Halbuki Osmanlı ve İslâm şehirleri tabiatı içine almakla beraber her ağaca, her çalı parçasına,
her çiçeğe yüce bir değer kazandıracak şekilde
insanın dünyayı nasıl güzelleştirdiğinin
ürünlerini vermiştir. Bu bakımından insanlık
tarihinde benzeri çok az görülen ve bu kadar
yaygın olarak hiçbir örneği olmayan bir
üründür.