Merhaba herkes!
Nasılsınız, nasıl gidiyor?
Ben Saint jhn radyosunda kendimi çürümeye bırakmıştım ki.. o da ne!
Beni çürütecek mi yoksa çürüdüğüm yeri mi gösterecek; çürüyen yerimi mi kesecek yoksa onarmayı mı öğretecek diye düşüneceğim bir kitaba rastladım. Aslında rastladım değil, zaten yolumun üstündeydi de ben henüz durmaya hazır değildim. Şu an tam yerinde mola verdim, size de soğuk herhangi bir Bolu terminalinden sesleniyorum!
Daha önce bir kitap sizi karşısına aldı ve konuştukça konuştu mu?
Hayır mı?
Peki böyle ilk ergenlik dönemleriniz, asisiniz, hayat bir size zor, yaşasın arkadaşlar, ailem beni anlamıyor zamanlarını hatırlayın.
Hatırladınız mı?
Heh, hani anne veya babanız alır sizi karşısına ve nasihat verdikçe verir ya, kalkıp gidemezsiniz de, sıkılırsınız, başka şeyler düşünmeye çalışırsınız ama şak diye bir soru gelir ve dağılırsanız hani?
İşte tam böyle bir kitaptı.
Bu kitap herkese farklı şeyler hissettirecek ve çağrıştıracak bir kitap. Alamet-i farikası da bu zaten demeyeceğim korkmayın, sadece bu kitap bana ayna oldu diyebilirim. Kaçtığım, görmezden geldiğim, göremediğim ya da yeni yeni görmeye başladığım şeyleri gösterdi. Kaçımız yüzümüzün dönük olduğu bir aynada sırtını görebilir? Ben bu aynada görebildim. Güzelmiş ya da değilmiş demiyorum, ayna bizi filtrelemiyor zaten, en azından sırtım ve ensem neye benziyormuş onu biliyorum artık.
Kitap bitince büyük bir boşluğa düştüm ve gerçekten son satırlar böyle mi yazılmalıydı dedim. Neden derseniz de, bilmiyorum sanırım daha çarpıcı bir şey bekledim ya da bir beklentim olmadığından da olabilir.
Her neyse.
Kitabı tam zamanımda okudum. Bu kitaba hazırmışım ve tam bu zaman, benim zamanımmış. Bunun için farkında olarak/olmayarak ertelemelerime karşı kendimi kocaman öpmek istedim yanağımdan. Ama imkan… ve mümkün…
Kitap öncelikle her şeyi sorguluyor, ölümü, ölümü seçişi, ölümden sonra geri gelişi (isa), ölüm sonrasını, kelimeleri, inancı, sevgiyi, aşkı, bilgiyi, mesleği, ahlakı, yargıyı, aklınıza gelecek her şeyi…
Çürüme dediği varoluşmuş gibi geldi bana. İyiyi anlatmak hep en kolaydır. Ya da doğruyu. Tartışılmakla beraber belli iyi ve doğru normu ya da standardı vardır. Ama kötü ve yanlışı açıklamak ve anlatmak o kadar kolay değildir. Kitapta bunu yapmış, negatifi anlatmaya çalışmış. Güzel de anlatmış evet, edebi hüviyeti ya da bilgisi benim burada yazacağım bir nokta zaten olamaz.
Kitap için bana ayna oldu demem, kimileri için çok rahatsız edici olabilecek bu durumu daha iyi ve tam şekilde anlatacak kelime bulamayışımdan. Beni bana göstermesi rahatsız etmedi beni, bazen kendime helal olsun dedim, bazen de yuh yani cidden bunu mu düşündün/düşünüyorsun diye uzaklara daldım.
Beni bana gösteren kitapları seviyorum, bu herkes için aynı olacak anlamına zaten gelmez ama, fanatikler ve radikaller kesinlikle okur okumaz yakardı kitabı herhalde. Kitabı okumak için kendisinin de söylediği için daha açık ve elastik olmak gerekiyor.
Bundan 2-3 sene evvel okusaydım ne düşünürdüm acaba, merak etmiyor değilim. Ama bundan 2-3 sene sonra tekrar okuduğumda ne düşüneceğimi biliyorum.
170 sayfalık ama 170 ton ağırlığındaki bu kitap; bakış açınıza, size, varlığınıza, algınıza, kelimelerinize… aklınıza gelecek her şeye dokunacak. Aslında yazdığım şeyleri desteklemek için alıntılar eklemek istedim ama, sonra bu temellendirme ihtiyacı çok boş geldi birden, alıntılar her yerde zaten.
Bu kitap, eleştirel düşünmeden, kişisel gelişime; eğitimden, felsefi bir şeyler okumak istiyorum’a kadar her konuda aradığınızı size verecektir. Sadece doğru yer ve doğru zaman. Okudunuz baktınız olmadı, bırakın. Zorlamayın, başka sefer tekrar bakarsınız. Tıka basa doyduğunuzda hemen arkasından gelen tatlının ne olduğunu pek anlamazsınız çünkü yiyemezsiniz ya da çok aç olduğunuz bir zaman ne yediğinizin pek önemi olmaz amaç karnınızı doyurmaktadır malum. Bu da öyle bir şey, kitapta da görürsünüz zaten beslenme ve yemek neymiş diye.
Benden bu kadar, aynamı aldım ve gidiyorum. Masaldaki ayna bu. Daha güzeli çıktı mı şak diye vuruyor gerçekleri yüzüme. Ama ben fırlatıp kırmıyorum, daha özenli davranıyorum. )