Dikkat! Bu İnceleme GDO İçerir!İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 36. kitap oldu. Bilimkurgu üstadı H. G. Wells'in ise şu ana kadar okuduğum 5. kitabıydı.
Yazar, tıpkı diğer okuduğum kitapları olan Zaman Makinesi, Dünyalar Savaşı, Görünmez Adam ve Dr. Moreau'nun Adası'nda olduğu gibi bu eserinde de bilimkurguyu distopyaya oldukça yaklaştırmış ve karanlık bir gelecek tasvir etmiştir. Zaten aynı dönemlerde yaşadığı, bir diğer bilimkurgu üstadı, Jules Verne ile anlaşamamasının sebebi de budur. Jules Verne kitaplarında her zaman güzel bir gelecek tasvir etmiş, Wells ise her zaman geleceğin karanlık olduğunu düşünmüştür. Bize düşense her iki değerli yazarı da okuyup keyif almak, keyif almanın yanında da dersler çıkarmaktır. Peki bu kitaptan alınması gereken ders nedir?
Özellikle son 20 yıldır televizyonlarda ve bilimsel makalelerde sıkça tartışmalara sebep olan bir konu var: GDO! Eminim aramızda duymayan yoktur. Duyanların birçoğu da GDO karşıtı yazıları okuduğu için GDO'ya karşıdır... Nedir GDO? Yararları nelerdir, zararları nelerdir?
GDO(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar), biyoteknolojik yöntemlerle canlıların sahip olduğu gen dizilimleriyle oynanarak, mevcut özelliklerinin değiştirilmesi veya canlılara yeni özellikler kazandırılması ile elde edilen organizmalara verilen isimdir. Daha iyi anlaşılması bakımından en genel anlamıyla biyoteknolojiyi "canlı organizmaları ya da bunlardan elde edilen ürünleri kullanarak yeni ürün ve hizmetlerin üretilmesi" olarak tanımlayabiliriz.
GDO'lu ürünler şu an hayatımızın tam ortasındalar. Onlardan kaçış neredeyse imkansız. Farkında olarak veya olmayarak genetiğiyle oynanmış ürünleri hapur hupur yiyoruz. En basitinden marketten aldığımız çikolatalar, kolalar, gazlı içecekler, salamlar, sosisler, sucuklar, yoğurtlar, yumurtalar, cipsler gibi diğer saymakla bitiremeyeceğimiz ürünlerin içerisinde envai çeşit GDO var. Peki tükettiğimiz bu GDO'lu ürünlerin ileride bize nasıl bir yarar/zarar getireceğini tam olarak biliyor muyuz?
Sadece yediğimiz içtiğimiz şeylerin de genetiği değiştirilmekle kalmıyor, birçok hayvanın ve bitkinin de genetiği ile oynanıyor. 4 ayaklı tavuk, 2 başlı fare, 5 ayaklı inek gibi birçok hayvan üretiliyor. Peki 4 ayaklı tavuğa artık tavuk demek ne kadar doğru? Ya da 4 ayaklı tavuğun etini yerken hiç mi içinizde şüphe belirmiyor? Kasaplarda tavuk kanadının tavuğun diğer bölgelerine oranla nasıl daha fazla olduğunu hiç düşünmediniz mi?
Gerçekten de akıl almaz bir hızla ilerleyen gen teknolojisi artık sadece bir araştırma alanı olmaktan çıkıp sağlıktan tükettiğimiz besinlere, kullandığımız eşyalardan evcil hayvanlarımıza kadar birçok alanda gündelik hayatımıza girmiş durumda.
GDO'lar hakkındaki olumlu görüşleri bir paragraf içerisinde toplamaya çalışırsak; bu teknolojinin daha fazla üretim yolunu açacağı, besinlerin besleyici değerini arttırarak dünyanın birçok yerindeki açlık sorununa ve kötü beslenmeye çözüm getireceği, bazı besinlerin alerjik özelliklerinin ortadan kaldırılacağı, besinlere eklenecek öğelerle hastalıklara karşı kolayca bağışıklık sağlanacağı ve üretim maliyetlerinin düşürülerek toplumda birçok kesimin besine kolayca ulaşabilmesinin sağlanacağı şeklindedir.
GDO'lar hakkındaki olumsuz görüşleri bir paragraf içerisinde toplamaya çalışırsak; gen teknolojisi ile üretilen besinlerin, toplumda görülen alerjik reaksiyonları artıracağı, zararlı etkileri olabileceği, antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların kısa sürede gelişeceği, ekolojik açıdan zaman içinde dünyadaki genetik çeşitliliği azaltacağı, ekonomik açıdan dışa bağımlılığı da artıracağı ve özellikle küçük çiftçilerin bundan zarar göreceği şeklindedir.
Asıl konumuz olan kitaba dönecek olursak, iki biliminsanı, keşfettikleri Herakleophorbia, diğer adıyla Devtohumu ile daha zeki, daha büyük, daha güçlü süper insanlar ve diğer canlıları geliştirmeye başlıyorlar. Üzerinde tohum kullanılan her canlı 11-12 kat daha fazla büyüyor ve zamanla büyüme kontrolü insanlığın elinden çıkıyor. Akabinde ise kitaba tam bir kaos hakim...
Bilimkurgu üstadı H. G. Wells, gen teknolojisinin bu kadar gelişmesinden yaklaşık 100 yıl önce bu konuya değiniyor ve sonumuzun pek de iyi olmadığını öngörüyor. Bilimkurguyu neden bu kadar seviyorsun diye soranlara, sanırım bir önceki cümle yeterli cevabı veriyordur.
GDO ile ilgili benim fikrimi soracak olursanız, yeniliklere açık bir kafa yapısına sahip olsam da GDO’ya karşıyım. İnsanın, hayvanın, bitkinin veya bir eşyanın genetiğiyle oynanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Sonucunu tam olarak kestiremediğimiz bir deneyin içerisinde girmek bizim için çok tehlikeli sonuçlara varabilir. Bununla birlikte GDO'yu savunan görüşlerin dayandıkları en önemli nokta, dünyada giderek artan besin ihtiyacını karşılamak ve açlık sorununa çare bulmak için GDO’nun zorunlu olduğu. Fakat esas sorunun besin yetersizliği olmadığını hepimiz pekala biliyoruz. Birbirimizi kandırmayalım. Esas sorun, dünyada adil bir sistem olmaması... Besin dağıtımında adil bir yaklaşım sergilenirse bütün insanlar gerekli besinlere ulaşır ve dünyanın bir kısmı oboziteden kurtulmak için çareler ararken, diğer kısmı açlıktan ölmez.
Gördüğünüz üzere, kitap her ne kadar 100 yıl kadar önce yazılmış olsa da günümüze ışık tutmaktadır. Konu hala güncel ve ilgi çekici. Herkese keyifli okumalar dilerken, sağlıklı ve GDO'suz bir yaşam diliyorum. Tabii isteyen 4 ayaklı tavukların kanatlarını fazla fazla yiyebilir. Hatta benim hakkımı da çekinmeden yiyebilirsiniz.