Derin bir uykudan uyandın.
Soluk soluğasın. Yanında duran defterine uzandın ve aklından geçen onca cümleyi anlamlı bir bütünlüğe nasıl ulaştıracağını düşünüyorsun.Rüya mıydı bunlar? Onca doku-tat-renk? Geçtiğin yollar değil miydi ayaklarını sızlatan?
Ve yazmaya başlıyorsun. Rüya-gerçek, şimdi-geçmiş, ezen-ezilen, uzak-yakın gözetmeden..
.
Koşucular’ın ilk sayfalarında hissettiğim şeyler bunlardı, bir not defterine alınmış notları okur gibiydim.Ardından o parça parça metinler bir düzene girdi ve şöyle hissetmeye başladım: bu durakları çok olan bir yolculuk. Bazı duraklar anlamsız-tatsız, bazı duraklar tam da olmak istediğim yere açılıyor.
.
Uzun bir okumaydı. Kimi cümlelerin altını çizdim, kimi kısımları birden çok okumam gerekti. Ama sevdim. Yorulmama rağmen sevdim:)
.
Olga Tokarczuk, 2018 Nobel Edebiyat Ödülü’nü malum sebeplerden 2019 yılında, “sınırların kesişimini ansiklopedik tutkuyla birlikte bir yaşam biçimi olarak temsil eden anlatısındaki hayal gücü nedeniyle” kazanmıştı.
.
Yazarın dilimize çevrilen ikinci eseri “sür pulluğunu ölülerin kemikleri üzerinde” de elimde okunmayı bekliyor,arayı da çok açacağımı sanmıyorum:)
.
Neşe Taluy Yüce çevirisini ise çok beğendiğimi belirtmeliyim (özellikle dipnotlardaki özenini)