Psikoloji ve sosyoloji kitaplarıyla ilgili en sevdiğim şeylerin başında gündelik hayatımızda fark etmediğimiz detayları tahlil edip önümüze farklı bir bakış açısıyla koymasıdır. Bu kitapta da o lezzeti aldım.
Kitabın konusu ise “sahip olmak” ve “olmak” düşünce yapılarının hayatlarımızda nasıl izdüşümlerinin olduğu ve gündelik ilişkilerimizi ne yönde etkilediğidir.
“Sahip olmak” başlığı altına dünyevi hırslarımızı, alışveriş yaparcasına insanlarla olan ilişkilerimizi, tükettiğimiz değerleri ve bu sürecin sonunda tükenen bizleri koyabiliriz. Modernleşme süreciyle insanın içine düşürüldüğü bu maddesel yaklaşımının getirdiği buhranları özellikle batı toplumlarında gözlemleyebilmek mümkün. Okuyup dinlediklerim, bize yansıtılan ‘american dream’in aslında iç karartıcı bir kabusa dönüştüğünü gözlerimin önüne seriyor.
Maneviyatından arındırılmış, aşkınlıkla irtibatını kaybetmiş ve maddi bir değeri olmayan tüm değerlerinden feragat ettirilmeye çalışılan sığ bir topluma insanların daha çok para kazanma uğruna itildiğini ne yazık ki hepimiz yaşıyoruz.
Bizim toplumumuz için ise bataklığa saplandığımızı ancak debelenip uğraşmakla ve bize uzatılan yardım halatına tutunmakla boğulmaktan kurtulacağımıza inanıyorum. Çünkü biliyorum ki insan sadece bu dünyayla sınırlı değil. Bizlere bahşedilmiş olan ruh, yüklendiğimiz emanet, yaratıcımızla olan bağımız sadece bedenden ibaret olmadığımızı gösteriyor. Yeter ki gönlümüzün alıcılarını kapatmayalım, kalbimizi katılaştırmayalım.
Öylesine dalmışız ki buraya, sırtımıza öyle ağır yükler yüklenmiş ki, dilerim içerisinde bulunduğumuz bu mübarek ay bizler için arınıp hafiflemeye bir vesile olur.
Hayırlı Ramazanlar, istifadeli olsun.
