Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
‘İçimde yarı kalmış bir konuşmanın üzüntüsü var’
“Sana her zaman o kadar güvendim ve o kadar güveniyorum ki bu zorlukları, yüklendiği ağır yükün altından kalkarak yeneceğini inanıyorum. Romanını doğacak çocuğumu bekler gibi bekliyorum.” Nazım Hikmet Ran DİKKAT: İncelememde söz sanatları, ahenkli konuşmalar, vurucu cümleler, falanlar filanlardan ziyade, Kuyucaklı Yusuf’un asıl hikayesini, Sabahattin Ali’nin sadece bir kitabı için bile neler çektiğini okuyup bilin diye yazıyorum. Çünkü o kahvenin yanına konulup storyler atılsın diye yazmadı bu kitapları ve bu kadar eziyeti de bunun için çekmedi. Uyanın dedi uyanın… Sabahattin Ali. 41 yıllık kısacık ömrüne hayal kırıklıkları, maddi-manevi sıkıntılar, mahkemeler, hapishaneler, kitaplarının toplatılması, vahşice katlediliş ve mezarsız bir gidiş bırakan Sabahattin Ali. Bunların yanında; -İki şiir kitabı /Dağlar ve Rüzgâr (1934 - Yeni Eklerle 1943), Kurbağanın Serenadı ve Öteki Şiirler'le birlikte (1937) -Üç roman / Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940), Kürk Mantolu Madonna (1943) - Dört öykü / Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937) - Kağnı - Ses (1943 - İki Kitap Birlikte), Yeni Dünya (1943), Sırça Köşk (1947) -Yedi çeviri / Tarihte Garip Vakalar - Max Memmerich (1941), Antigone - Sofokles (1942), Minna Von Barnhelm - Lessing (1943), Üç Romantik Hikaye - H. Von Kleist - A.V. Chamisso - E.T.A. Hoffmann (1944), Fontamara - Ignazio Silone (1944), Gyges ve Yüzüğü - Fr. Hebbel (1944), Yüzbaşının Kızı, Puşkin (1944) ve sonsuz beste bırakan Sabahattin Ali. Cılız kaleminden çıkan o korkunç hakikatlerin devleri korkutup sonunu daha doğrusu sonsuzluğunu getirdiği Sabahattin Ali. Sene 1930, Almanya’dan dönen Sabahattin yaz maaşını alabilmek için Bursa’nın Orhangazi ilçesine öğretmen olarak atandıktan sonra yine aynı sene, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde yapılan Almanca yeterli sınavını başarıyla kazanıp Aydın Ortaokulu Almanca öğretmeni olarak atanır. Maddi yükünün biraz hafifleyeceğini, artık kendini tamamen yazmaya vereceğini düşünüp sevindiği sırada, öğrenciler arasında yıkıcı propaganda yaptığı ve kafalarını tehlikeli bilgilerle karıştırdığı gerekçesiyle 1931 senesinde tutuklanır. Her ne kadar böyle bir şey yapmadığını defaatle dile getirse de söyledikleri dikkate alınmaz ve mahkum edilir. Aradan üç ay geçtikten sonra suçsuz bulunur ve serbest bırakılır. Ama hayatından üç ayı çalınır Ali’nin, peki bunun hesabını kim verecektir ya da vermeyi düşünecekler midir? –Derin bir iç çekip ‘ hayır’ dediğinizi duyar gibiyim- Bu Ali’nin hayatına atılan ilk çelmedir ve asla son olmayacaktır. Yine de asla pes etmeyen, yılmayan biridir Ali. Çektiği acıları bal eyler her zaman ve yine öyle yapacaktır. Aydın Cezaevi’ni kendine bir okul haline getirir, orda gördüğü her şeyi belleğine kaydeder, tanıştığı her mahkumun hikayesini, acısını heybesine yükler ve öyle çıkar cezaevinden. İşte Aydın Cezaevi’nin mahsulüdür Kuyucaklı Yusuf. Ali orada yattığı süre boyunca yazacağı ilk romanın taslağını oluşturur kafasında. Bu ilk romanında halkını anlatacak, uyuyan çoğunluğu uyandırmaya çalışacaktır. Cezaevinde kaldığı süre boyunca ülkenin çelişkiler silsilesinden ibaret olduğunu ve bunun düzeltilmezse çok kötü sonuçlar doğuracağını fark edecektir. İyi ve kötü, zengin ve fakir, işçi ve patron, ağa ve köylü… Daha sonra Konya’ya öğretmen olarak atanır. Burada Yeni Anadolu gazetesinin sahibi Cemal Kutay’ın yanına gider ve daha önce Resimli Ay gibi bir gazetede öyküsü yayınlandığı için hemen kabul edilir. Ve Kuyucaklı Yusuf yazılmaya başlanıp 1932’de gazetede tefrika edilir. Ama yine, yeniden hevesi ağzına kadar getirilip kursağına kadar itilir. Gazete satışları hızla artarken Ali’nin parası verilmez ve yazılarını gazeteden çeker Ali. Satışları hızla düşen Cemal Kutay yanına iki yazarını da alıp Ali’yi, bir eğlencedeyken Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklattırır. Bir’e üçtür ve daha önce bir tutuklanması mevcuttur, atılan iftiraya yaptığı itirazlar dinlenmez bile Konya ardından Sinop Cezaevi’ne girer. Sinop Cezaevi’nde acılar içindeyken o çok sevilen şiirini yazar: “Başın öne eğilmesin Aldırma gönül aldırma Ağladığın duyulmasın Aldırma gönül aldırma” (Hapishane Şarkısı) Ve daha sonra Duvar adlı öyküsünü yazar, dalgalar hızla duvarlara çarpıp kendisi denize hasret kalırken. “Bir mahpusu dünya ile hiç alakası olmayan bir zindana kapamak ona en büyük iyiliği yapmaktır. Onu en çok yere vuran şey, hürriyetin elle tutulacak kadar yakınında bulunmak, aynı zamanda ondan ne kadar uzak olduğunu bilmektir. On adım ötede en büyük hürriyetlere götüren denizi dinlemek ve sonra aradaki kalın kale duvarlarına gözleri dikerek bakmaya, denizi yalnız muhayyilede görmeye mecbur kalmak az azap mıdır?” Kağnı-Ses-Esirler / Sf:40 Bir yıl yattıktan sonra çıkan afla serbest bırakılır. Ama memuriyet hayatı bitmiştir. Defalarca milli eğitime gider sonunda, "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesi" istenir. Benim Aşkım adlı şiiri yazar Atatürk’e olan sevgisini kanıtlamak için. Ve tekrar öğretmenliğe kabul edilir. Bu dava üzerine şunları söyler; "Ben yirmi yaşına gelmeden saçlarımı, bu memlekete hizmet edeyim diye, hizmet edebilecek hale gelmesi için ağarttım, dalavere peşinde ve kesemi doldurmak için ağartmadım. " Mahkemelerde / Sf:20 Kuyucaklı Yusuf yarım kalmıştır ama 1934 Dağlar ve Rüzgar şiir kitabını, 1935’te Değirmen ve 1936’da Kağnı öykü kitaplarını yayınlar. Ve nihayet Kuyucaklı Yusuf Tan gazetesinde tefrika edilmeye başlanır. ( Kasım-Ocak) 1937’de Şubat ayında Kuyucaklı Yusuf yani ilk romanı yayınlanır. O sırada Askere çağrılır. Henüz askerdeyken, halkı aile hayatı ve askerlikten soğutma gerekçesiyle kitaplar Haziran ayında toplatılır ve mahkemeye çağrılırlar. Kesin sonuç için bilirkişi raporu istenir ve Kuyucaklı Yusuf üç kurul üyesi tarafından okunup kesin kararı alacaktır. Üyelerden biri olan Reşat Nuri Güntekin şöyle sonuç yazacaktır, "Sabahattin Ali kanaatimce son neslin hikâyecilerinin en kuvvetlisidir. Ve Kuyucaklı Yusuf romanı memleketimiz ve edebiyatımızın yüzünü ağartacak kıymetli bir sanat eseridir." Mahkemelerde / Sf:65 Diğer üyelerin de olumlu raporlarıyla birlikte dava düşer ve basıma devam edilir. Ama Ali öldürüldükten sonra tüm eserlerine yasak gelir ve senelerce adından bile bahsedilmez. Şimdilerde ise MEB'in okunması gereken 100 Temel Eser listesinde ilk sıralarda. Sözün bittiği yer. Kitaba gelirsek, Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf’u üç ciltlik seri olarak yazmayı planlar. Şehrin büyüklerini öldüren Yusuf, ‘Çineli Kübra’ isimli ikinci ciltte eşkıya olacak, üçüncü ciltte ise yörüklerin arasına katılacaktır. Bu yönüyle Kuyucaklı Yusuf, İnce Memed gibi eşkıya romanlarının öncüsü sayılabilir. Kitapların giriş cümleleri her zaman önemlidir. Sizi sarsması ya da afallaması gerekir. Camus’nün ya da Orhan Pamuk’un yaptıkları girişler gibi. Kuyucaklı da şöyle başlıyor; "1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın 'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkiyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler." Bu cümleyi duyduktan sonra nedense kafamda hep şimşek çakma efekti canlanıyor. :) Ailesini eşkıya baskınında kaybeden Yusuf, kasabaya tahkikat için gelen kaymakam Salâhattin Bey tarafından evlat edinilir ve asıl hikaye o zaman başlar. Köyden şehre evlatlık olarak giden Yusuf’un oraya adapte olamaması, üvey annesi Şahende hanımın onu hiçbir zaman istememesi onu içine kapattıkça kapatır. Kimseyle konuşmaz Yusuf sadece içine sızar. Ali eserlerinin çoğu yerinde kendinden bahseder aslında. Gizli özneler doludur eserleri ama bunu saklamakta ustadır. Bu yüzden hayatını detaylı bilmeyenler pek fark etmezler. Mesela, kendinden 15 yaş küçük Şahende ile evlenen Salahattin bey aslında anne ve babasıdır. Babası Selahattin kendinden yaşça çok küçük olan Hüsniye ile evlenir. Hem yaşının küçük olması hem de kocasının asker olup sürekli çatışmalara katılması annesini delirtmiştir. 3 kez intihar girişiminde bulunmuş ve çoğu kez hastanede yatmıştır. Babası annesine çok düşkündür ve annesi ona kan kusturur, bu yüzden Ali ile annesinin arası hiçbir zaman iyi olmamıştır. Hele sonunda babası dayanamayıp kalp krizinden vefat edince hepten annesinden nefret etmiştir. Buna rağmen ömrünün sonuna kadar, cezaevindeyken bile annesini tek bir gün bile kimseye muhtaç etmemiş sonuna kadar bakmıştır. İşte bu romandaki Şahende hanım annesidir aslında. Yani sitede dolanan şu cümleler - #40065362- tamamiyle sahte alıntıdır. Genelde çoğu okur aşk kitabı olarak benimser kitabı ama bu tamamen yanlış bir tutum. Hukuk sisteminin bozuklukları, ağalık kavramının cumhuriyete rağmen hala egemen olması, parası olanın istediği insanı satın alabilmesi -asker, polis, hakim vs.- gibi konulara değinir aslında. Daha önceki eserlerde köy hayatları pastoral bir güzellikte anlatılır. Çiçekler, böcekler, kelebekler kıvamında. Ama Ali olaya bambaşka bir pencereden bakar, bahçeden çıkıp bodrum katına iner. Toplumsal düzendeki çelişkiyi, çarpıklığı görür ve bunu okuyucusuna gösterir. Alman ve Rus edebiyatına hayrandır Ali. Çok okur, Niyazi Berkes şöyle der onun için, “Hiç vazgeçmedi bir alışkanlığı vardı: Cebinde daima bir kitap bulundurur, boş kaldığı anda okumaya başlardı” Bu yüzden eserleri tasvir gücü yüksek imgelemlerle doludur. Bu kitap ise çizgi-roman ve ben ilk kez okudum bu yüzden çizim bilgim sıfır. Sadece şunu söyleyebilirim; çizimler Talat Bulut'un oynadığı Kuyucaklı Yusuf filminden daha gerçekçi geldi bana. :) Zira film aşırı kötüydü. Ama kitap da pek iyi sayılmazdı. Ben Ali'ye ait her şeyi okuduğum için aldım, pek tavsiye etmem. Buraya kadar okunur mu bilmiyorum, okuyanlara teşekkür ediyorum en azından bir iki kişi çıkar :) Okumayanlar da aşk kitabı diye kahvenin yanında paylaşmaya devam etsinler. Daha güzel bir dünyaya uyanmak dileğiyle...
Kuyucaklı Yusuf (Çizgi Roman)
Kuyucaklı Yusuf (Çizgi Roman)Sabahattin Ali · Everest Yayınları · 2020173,5bin okunma
··
742 görüntüleme
Kaan okurunun profil resmi
Sabahattin Ali hakkında bilgilendirici çok iyi bir yazı olmuş. Ben üç eserini okudum ve İçimizdeki Şeytan en iyisiydi bana göre ancak yazarın kalemi sağlam. Ne yazık ki böyle bir yazara da bir Türkiye klasiği olarak o yaşarken kıymet vermemişiz. Yazık olmuş. Umarım bundan sonra benzer üzücü olaylar olmaz diye bir temennide bulunmak istesem de, buna kendim bile inanamıyorum. Kalemine sağlık, keyifle okudum.☺
1 önceki yanıtı göster
Gül okurunun profil resmi
Benim de en beğendiğim eseri İçimizdeki Şeytan ama KMM'nın da yeri çok başka bende, on kezden fazla okumuşumdur. :) Aslında yaşarken okurları kıymet veriyor ona. Gazetede yayımlanan eserleri her zaman gazete satışlarını yüksek derecede artırıyor. O yönde sıkıntı çekmiyor ama devlet sürekli eserlerin basımını durdurup toplattırıyor. O yüzden para alamıyor. Ve sürekli cezaevine girip çıktığı için maddi sıkıntılarla boğuşuyor artık. Zaten Aziz Nesin ile çıkardıkları Markopaşa Dergisi dönemin en en yüksek tirajlarına ulaşsa bile kàrları zararlarını kurtarmıyor ve hepten sonlarını hazırlıyor. Yani işin özü şu, eğer bu isimler etliye sütlüye karışmasa, halkın gözünü açmaya çalışmasa müthiş bir hayat sürerlerdi. Ama ne Ali ne Aziz ne Nazım ne de diğerleri hiçbir zaman kendilerini halktan üstün görmüyorlar hayatları da sefalet içinde geçiyor. Umarım iyi yazarların kıymeti bilinir ama dediğin gibi ben de zannetmiyorum. Mesela Orhan Pamuk vakamız bile var. Nobel aldı diye bin tane şey döndü neyse. Okuduğun ve yorumladığın için çok çok teşekkür ederim. :) Ve evet Adem, ben de yemin edebilirim ama kanıtlayamam. :)
Sezen B. okurunun profil resmi
"Cılız kaleminden çıkan o korkunç hakikatlerin devleri korkutup sonunu daha doğrusu sonsuzluğunu getirdiği Sabahattin Ali." diye yazdığın yerde yüreğime taş oturdu sanki Gül. Değeri öldükten sonra anlaşılan yazarlar arasında maalesef Sabahattin Ali, âmâ senin gibi sevenleri sayesinde de ölümsüz. Yüreğine ve emeğine sağlık. :)
Gül okurunun profil resmi
'Bizim gibi' sevenleri olduğu sürece o cılız kaleminde çıkan hakikatler hiç susmayıp devleri korkutmaya devam edecek. Hasan H. Korkmazgil diyor ya hani, "Ekilir ekin geliriz ezilir un geliriz bir gider bin geliriz beni vurmak kurtuluş mu" diye. Değil, hiç değil. Vaktini ayırıp okuduğun ve bu değerli yorumun için de çok çok teşekkür ederim. ♡
Necip G. okurunun profil resmi
Malum nedenlerden dolayı elim bir türlü gitmiyor SA kitaplarına. Toplum olarak yücelteceğiz derken organize bir şekilde yok ediyoruz yazarı. Kuyucaklı Yusuf aylardır bekliyor kitaplığımda... Birkaç defa niyetlendim ama başlayamadım bir türlü. Yazdığın inceleme harika olmuş Gül. Benim durumumda olanları kamçılar nitelikte bir yazı. SA eserlerini bir fetiş nesnesi olmaktan kurtarıp tekrar edebiyattaki doğal ortamına taşımak gerekiyor. O yüzden bu tarz incelemeler gerçekten değerli. Emeklerine sağlık... Selam ve sevgilerimle...
Gül okurunun profil resmi
Sabahattin Ali'nin kitapları, bilinçsiz okurlarından çektiği kadar yaşadığı dönemde devletten çekmedi sanırım. Bilinçsizce tüketilerek popüler kültüre maalesef yenik düşürüldü. Telif haklarının kaldırılmasıyla da ikinci Zweig vakasına dönüp ortalık yüzlerce farklı ve iğrenç kapaklı kitaplarıyla doldu. Bu kadar kıymetsizleştirilen bu kitapların acı gerçeklerini bilseler böyle davranırlar mıydı bilmiyorum ama en azından bazılarımız bilsin ve görünce konuşsun istedim. Bir şeyler anlatabildiysem ne mutlu. Çok teşekkür ederim Necip abi. Senin de ayırdığın vaktine ve yoruma sağlık. Bence daha fazla ötelemeden bir an önce oku ve güzel kaleminden de bir iki satır karala biz okurlar için. :)
Çetin Öcalan okurunun profil resmi
Gel de ‘Aldırma gönül’. Acı, çok acı. Kuyucaklı Yusuf’un da Sabahattin Ali’nin de hikayesi bu memleketin değişmez kaderi. Elinize sağlık. Sabahattin Ali’yi çaydan, kahveden kurtarma girişiminiz de ayrıca güzel:)
Gül okurunun profil resmi
İkisinin de hikayesi yarım bırakılıyor ne yazık ki. Başlığı da bu duruma ithafen yazmıştım zaten. Kurtarabileceğimi pek zannetmiyorum ama adım adımdır. :) Çok teşekkür ederim, vaktinizi ayırdığınız için de ayrıca minnettarım.
Hilal okurunun profil resmi
Bu kitabı okuduktan birkaç yıl sonra Aydın'a giderken Kuyucak tabelasını gördüğümde öyle heyecanlanmıştım ki... Öyle etkilenmişim işte kitaptan.. Ne acı bir hayat geçirmiş Sabahattin Ali. Ne acı Çok güzel anlatmışsınn.. Çook teşekkürler 🌼
Gül okurunun profil resmi
Onun geçtiği her yerden geçmek istiyorum ben de, umarım bir gün bunu başarırım. Vaktini ayırıp okuduğun için ben teşekkür ederim asıl ve kıymetli yorumun için de. <3
2 sonraki yanıtı göster
Homeless okurunun profil resmi
İlahi Türkiye'm sen adamı öldürürsün. Sonra yetmez parklara, bahçelere, caddelere, okullara adını verirsin. İronik salatalar! 41 yıllık kısa ama öz bir yaşam. Mücadelenin en namuslusu. İnsanın davası ilim / bilim olunca yüzyıllar boyu hiçbir dilin kemiğinde boğulmuyorsun. Sabahattin Ali'yi çevresinde sevilmez kılan onurlu duruşuydu belki de. Vaktinde kaçmayı bilmeyen, inandığı doğruları dile getirmekten çekinmeyen bir insanmış. Şimdi Atsız'cılar patladı Sabahattin Ali'ye sağdan soldan bindiriyorlar. Gerek yok kardeşim. Her insan gibi onun da hataları vardı. (Tabii Atsız ile olanlara hata demiyorum) Sonuç olarak alman gerekeni alacaksın bu insanlardan. Haa senin ve benim gibilerin Sabahattin Ali ile olan olayı farklı. Özümsemekle, benimsemekle ilgili. Anlaşılmanın her çağ büyük bir mesele idi ve öyle de olmaya devam edecektir. Huzur içinde uyusun. Ellerine, yüreğine sağlık.
Gül okurunun profil resmi
"İlahi Türkiye'm sen adamı öldürürsün. Sonra yetmez parklara, bahçelere, caddelere, okullara adını verirsin." cümlelerine ek, gider bide mahkum ettirdiğin hapishaneyi müze yapar, ismini verir üzerinden kültür turizmi yaparsın. Gariplikler ülkesi. Bu her zaman böyledir, sözünü sakınmayan insanlar toplumun hiçbir yerinde yer edinemezler. Çünkü insanlar doğruyu duymak değil, kandırılmak istiyor ve kandırıldıklarının da dile getirilmesini istemiyorlar. Senin de gözlerine sağlık, teşekkür ederim.
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
marie sklodowska okurunun profil resmi
Çok güzel ve bilgilendirici bir inceleme olmuş. Bunları bilmeden Sabahattin Ali'yi boş okuyuşlarıma üzüldüm. Emeğine sağlık :)
Gül okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. Biraz bile yardımcı olduysam ne mutlu bana :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.