Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

384 syf.
10/10 puan verdi
Kurtlar, İnsanlar ve Kıyamet
Dişi Kurdun Rüyaları, romanın Türkiye’deki ismidir. Orijinal adı Kıyamat’tır. İdam Yeri, Kader Ağı gibi isimleri de vardır. Nihayetinde bunların hepsi romanın içeriğine uygundur. 1988 yılında neşredilen Dişi Kurdun Rüyaları, büyük Aytmatov'un enfes üslubuyla tezyin ettiği iç içe hikayelerden oluşmakta. Özellikle Akbar ve Taşçaynar'ı anlattığı bölümler kurtların hayatı üzerine araştırma yapan bilim adamları tarafından da hayranlıkla karşılanmıştır. Bu harika roman üç bölümden oluşuyor. Hatta birbiriyle kurtlar üzerinden kesişen üç hikayeden de diyebilirim. Roman kurtlarla başlıyor. İki kurt var. Bunlardan erkek olanının adı Taşçaynar; yani Taşçiğner. Güçlü çenesi ve heybeti nedeniyle, taşı bile çiğneyebileceği varsayılarak çobanlar tarafından bu ad verilmiş ona. Dişisi ise Akbar. Romandaki ifadesiyle: “Yöredeki çobanların dişi kurda verdikleri ilk ad "Akdalı" (Akcıdav) idi. Az sonra halkın dilinde bu isim Akbörü'ye dönüştü. Daha sonra da ona, en ulu, en büyük anlamında Ekber ya da Akbar dediler. O zamanlar bunun, çok başka bir geleceğin, bir kaderin, bir ayrıcalığın işareti olduğunu kimse anlamamıştı.” Kurtlar, binlerce yıldır atalarının yaşadıkları gibi bir hayat yaşamak istiyorlardı. Tabiat onların dünyasıydı. Ancak ne zaman insanlar bu doğal alanlarına müdahale ettiler, işte o zaman en tabii hakları olan yavru sahibi olmaları bile ellerinden alınıyor. Bunlardan ilkinde helikopterlerden yapılan yaylım ateş, ikincisinde yuvalarının da olduğu yerlerin yakılması ve sonuncu da ise bir hırsız, yavrularını ellerinden alacak. Aytmatov, üç bölümde de yer verdiği bu iki kurdu o kadar başarılı anlatır ki, tarifsiz. Türkler tarafından sembol olarak kabul edilen bozkurt figürü, tıpkı Ergenekon yahut Bozkurt Destanlarında olduğu gibi capcanlı resmedilir. Nitekim onun en önemli özelliklerinden ve başarılarından birisi de hayvanları da eserlerine konu etmesi ve büyük bir maharetle anlatmasıdır. Mesela şu satırlarda olduğu gibi: “Güneş doğarken dişi kurt birden hızlandı. Sanki yavruları bekliyordu onu. Peşinden gelen Taşçaynar da yavruları yuvalarında bulabilecekleri hayaline kapılmıştı. İkisi birden inlerine koşarak girdiler. Her şey yeniden başladı. Akbar kaya yarığının her köşesini koklayarak dolandı, yavrularını bulamayınca dışarı fırladı, acı gerçeği kabul etmek istemiyordu sanki. Dışarı çıkarken Taşçaynar'ı tekrar ısırdı ve dereye doğru koştu. Bazarbay'ın bıraktığı birçok iz ve iğrenç kokular hâlâ kaybolmamıştı. En kötüsü, Akbar'ı çıldırtanı, bir taşa dayalı duran pis kokulu o votka şişesiydi. Homurdandı, saçını başını yolar gibi kendi kendini ısırdı, dişleriyle toprağı kazdı. Sonra başını gökyüzüne kaldırıp, mavi gözlerinden seller gibi yaş akıtarak inledi, inledi... Ama onu teselli etmek, onunla birlikte ağlamak için kimse gelmedi yanına. Yüce dağlar hiçbir şeyi umursamadan, hiç kımıldamadan, öylece duruyorlardı.” Romanın bir diğer adının da Kader Ağı olduğunu söylemiştim. Aytmatov, hemen her eserinde kadere atıfta bulunan bir yazardır. Burada da şöyle bir ifade kullanır: "Hayır... Kader boş bir kelime değildir. İyi olsun, kötü olsun bütün olayları o belirler." Hakikaten romanın tamamına baktığımızda, kaderin çok önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Bazarbay’ın kurt yuvasını bulması, kaçarken Boston’un evine gelmesi… Abdias’ın geldiği sırada İnga’nın evde olamaması… Yavru kurtların ilk avının sayga katliamına denk gelmesi… Hepsi kaderdir. Romanın başlarında Sovyet sisteminin katılığı üzerine bir hadise gelişir. Buna göre beş yıllık plan gereği belli bir miktar et üretimi olmalıdır. Ancak gerçekler farklıdır. Bunun üzerine yaban ortamdaki sayga denilen sürüler, bir sürek avı ile katledilir. Et, ettir ve yıllık hedef tutturulmalıdır! Aytmatov'un romanda Stalin'i çok net şekilde birkaç defa eleştirdiğini görüyoruz. Tabii Stalin kadar Stalin tarzını da. Çünkü maalesef despot idarecilik, kötü kalpli tek adam dünyada varlığını devam ettiren bir husus. Romanın benim açımdan önemli bir tarafı da içinde yer alan bir sözdür. Aytmatov’un mezar taşında yazan ve benim de çok beğendiğim bir cümle geçer romanda. “Adamga baarınan kıyını-kün sayın adam boluu/ İnsan için hepsinden zoru, her gün insan olması...” Üstelik kurguya göre bu sözleri Hz. İsa söylüyor. Aytmatov bu romanda din ve ahlak gibi konulara da girmiştir. Bunun içinse bir papaz okulu öğrencisi olan Abdias karakterini ve bizatihi Hz. İsa’nın kendisini kullanmıştır. Hz. İsa’yı çarmıha gerdiren Roma Valisi Pontius Platus ile konuşmalarını hikaye etmiştir. Tabii, meseleyi Hıristiyanlık üzerinden değerlendirdiği için birtakım eleştiriler de almıştır. Ancak o bunu “Oluşturduğum karakter ve anlattığım hikayenin İslam dininde bir karakter karşılığı yoktu, Hz. İsa buna uyuyordu.” diyerek cevaplandırmıştır. Hakikaten de romancı penceresinden bakıldığında, dediği doğrudur. Romanın başkişilerinden birisi Abdias’tır. Dinde reform yapmak gibi fikirleri yüzünden papaz okulundan kovulan Abdias, bana göre cins bir karakterdir. İlk olarak gazeteci sıfatıyla, esrar kaçakçıları da diyebileceğimiz bazı kişilerin peşinde Mujunkum bozkırına gelir. Burada çenesini tutamadığı için, kötü kişilerin hışmına uğrayacaktır. Bundan birkaç yıl sonra aynı yere bir kez daha gelecek ve bu defa da sayga katliamı yapan kötü adamların kurbanı olacaktır. Aytmatov’un roman boyunca verdiği en önemli ve net mesajlardan birisi ise İçkinin kötülüğü olmuştur. Abdias karakteri içmez, Boston da içmez. Ancak romandaki olumsuz karakterlerin hepsi de ayarsız şekilde içerler. Özellikle Bazarbay karakteri, Kırgız toplumunun baş belası sayılabilecek bir içki düşkünlüğü içindedir. Üstelik bu alışkanlığı kendisinden çok çevresine felaket getirmektedir. Romanın üç bölümden oluştuğunu söylemiştim. Kişisel fikrim şudur ki, en başarılı, en etkileyici olanı son bölümdü. Bunu söylememin esas sebebinin ise Aytmatov’un tekrar bozkıra ve Kırgız hayatına dönüş yapması olabilir. Başlı başına, bağımsız bir hikaye bile olabilecek kısımlardı. Mesela bir “Bozkırda Gece” tarifi vardır ki, enfes! “Bozkır geceleri çok güzel olur. Önce mutlu bir sessizlik çöker ortalığa. Yerin ve göğün sonsuzluğu, sanki bu sessizliği daha da artırır. Yumuşak hava ot kokularıyla dolar. Sayısız yıldızla donanmış gökyüzü ile gözümüz arasında, en ufak bir sis, bir bulut, bir buhar gölgesi bile yoktur. Hiçbir yıldız kaçırmaz bu daveti, ay da büyülü bir biçimde aydınlatır bozkırı... Mutlak ve esrarlı bir duruluk içindeki bu görüntü pek görkemlidir. Günlük sıkıntılardan biraz kurtulduğu o nadir anlarda insan düşüncesi, bu muazzam görüntüye, muazzam etkiye kaptırır kendini ve düşünür. Ama bu zamanlar çok kısadır.” Aytmatov’a bu romanı yazdıran bazı gelişmeler olmuştur. Mesela Hz. İsa karakterinde, öldürülmüş olmasından dolayı, dinle ilgili görüşlerini onun üzerinden vermeyi planlamıştır. Oluşturacağı Abdias karakteri ile onun başından geçenin dinler tarihinde çok benzediğini düşünmüştür. Bir başka hikaye, esrarkeşler ile alakalı olan kısımlar. Zamanında bir haber okumuş ve çok üzülmüş. Bir annenin mektubudur bu; maalesef esrarkeş olan iki çocuğunun akıllarını kaybetmesi ile alakalı bir anne mektubu. O, bundan çok etkilenmiş ve sonra da bir seyahati sırasında tren istasyonunda gözaltına alınmış, hücrede bekletilen küçük çocukları görmüş, esrar işi ile alakalıymış bu çocuklar. Burada iki parça oluşmuş. Üçüncü kısımda ise oğlu Eldar ile dağlara tırmandığı, köyleri dolaştığı bir seferde misafir olduğu bir çobanın bir kurt yavrusu beslediğini görmüş. Çoban ona demiş ki, “aptalın biri bu kurtların inini bozmuş ve bu yavruyu çalmış. Bana getirdi. Ben de sütle besliyorum.” Çobanın beş yaşındaki çocuğu, kurt yavrusu ile arkadaş olmuş ve yavrudan ayrılmak istemiyormuş ama çoban da mutlaka yavruyu vermesi gerektiğini biliyormuş. Çünkü annesinin onun peşinden geleceğini düşündüğünü falan anlatmış. Nihayetinde Aytmatov, bütün bu parçaları birleştirip şahane bir roman koymuş ortaya. Dişi Kurdun Rüyaları’nın çevreci ve trajik bir roman olduğunu söylemek lazım. Zaten Aytmatov’un hayata bakışı böyledir. Hayvanları, insanlardan ayrı görmez. Romana göre, “Doğayı yok etmek insanı kıyamete götürür.” Nitekim öyle de olacaktır ancak her zaman hak edenler cezalandırılmayacak, maalesef kıyamet koptuğunda masumları da yok edecektir. Aynı zamanda annelik üzerine bir romandır da... Çünkü Akbar bir annedir ve bütün çabası yavrularının yaşaması içindir. Romandaki diyaloglarda, Hz.İsa, Avdiy, ve Boston hakikati savunurlar. Doğruları anlatırlar. Lakin muhatapları olan Vali, Boss, Grişan, Bazarbay, Koçkorbayev gibileri hem fikren kötülüğü savunurlar hem de bu kötülüklerini devam ettirirler. Türk atasözüyle devam edersek, “ite bulaşmaktansa çalıyı dolaşmak evladır” ancak burada it, gelip size bulaşır, kaçamazsınız… Bu romanın kahramanı kesinlikle Akbar’dır; canım Akbar, mavi gözlüm Akbar…
Dişi Kurdun Rüyaları
Dişi Kurdun RüyalarıCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 20236,8bin okunma
··
990 görüntüleme
Ateş Fedya okurunun profil resmi
Teşekkürler hocam 🙏
Ateş Fedya okurunun profil resmi
Hocam merhaba, Cengiz Aytmatov’un kitaplarını Nora yayınlarından mı yoksa ötüken yayınlarından mı okumalı, hangisini tavsiye ediyorsunuz?
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Merhaba . Ötüken Neşriyat'ı tavsiye ediyorum. Onun basmadigi bazı eserler ise diğerlerinden tabii :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.