“ Ömür hanımla güz konuşmaları” şiirinin şairi yazmış bu kitabı, yine harikadır diye aldım hevesle okumaya başladım. İlk başta sıkıldım ne yalan söyleyim. Aşk vardı, tensel. Ruh yoktu sanki. Sonra kitap gonca gül gibi açtı. Dizeler zihinde istilalar başlattı. Şiir içine şiirden alıntıları çok güzeldi. Kalemi Hasan Ali Toptaş’a benziyordu, bir türküden bahsetmişti aynı onun gibi. Açtım türküyü
Hasan Ali Toptaş ın Kuşlar Yasına Gider kitabındaki Denizli’ye gittim. Acıyı da çok güzel işlemiş şair, doğuda üniversite okurken anlatılan acılara benzettim daha çok onların sesi gibi. “Deniz-Yusuf-Hüseyin” deyince kitapta tahminlerim oturdu yerine. Betimlemeler hep mi harika olur, bu kadar çok çiçek nasıl bilinir, puhu kuşu nasıl bir kuştur ? diye sorular uçuştu zihnimde (En az beş defa “ puhu kuş”u geçti ayrı ayrı şiirlerde ) “ çocukların ve kitapların tanrısı “ diyerek kendi tanrı algısını serdi gözlerimizin önüne. Sanırım bu algı oluşana kadar o da çok çatıştı. Hep en çatışılan da tanrı algısı değil midir zaten ? En sonunda Yozgat’ı İstanbul’a yazılan övgüler gibi yazdı, ama hep geçmişi özleyerek.
@Edaorn