Körleşiyorum- körleşiyorsun- körleşiyorBen Kien, Profesör Kien. Aslında unvanım bu olmamalı. Neyle uğraştığımı soranlara “Bir Kitaplığın Sahibiyim” diyorum. 25 binden fazla kitabım vardı. Onlara ne olduğunu size birazdan anlatacağım. Bütün insanları “değersiz” gördüğüm ortamda,sohbeti güzel bilge kitaplara sığındım.
Bu sabah saat yedi gibi biri bana gideceği adresi sordu. Cevap vermedim. Buna hakkım olduğunu düşündüm.Nazik bir beydi, duymadığımı düşünmüş olacak ki bir kez daha sordu.Merakla inceledim kendimi. Acaba cevap verecek miydim? Duyduğumdan fakat ona cevap vermek istemediğimden emin olan adam,arabadan indi ve üstüme yürüdü. Öfkelenmedim. İnsan yanında kitap taşıdı mi, birisiyle itişip kakismaktan elden geldiğince sakınmalıydı. Nazik demiştim ama vazgeçtim.Kaba biriydi,insandı. Bana öfkeliydi çünkü ona cevap vermeme hakkımın olduğunu bile bilmiyordu. Kitapları en çok da bu kaba insanlardan korumalı, bir de misafir çocuklarından..
Karım, adı Therese ya da hizmetçim. Ona böyle söylenmesinden hoşlanmaz. İnsanlar da normalde kitap okumaktan hoşlanmaz. Düşünsenize,hırsız bir eve girerken kitaplar dururken parayı bulma derdine düşer.
Ahmak!
Hizmetçim yok bu olmadı, karım yani önce hizmetçim sonra karım Therese’ye okuması icin verdiğim kitap bizi bir yastıkta kocattı. Kitap okurken görmüştüm onu, sırf başımdan savmak icin ona verdiğim en eskimiş kitabı öyle dikkatli okuyordu ki koca parmakları kitaba zarar vermesin diye eldiven dahi takmıştı. Ahh evlendiğimiz gün divana bıraktığım onlarca kitabı fırlatıp atmasaydı onu bir kadın olarak görebilirdim belki. İnsanın kişiliği dış görünüşünü de biçimlendirmekteydi. Hayır, hayır o tam bir ucube. Doğru yolu görüp de oradan gitmememek yüreksizlikti. Gidemedim, yani gittim ama tuvalete kadar. Kitaplarımın uğradığı hakarete saatlerce ağladım. Ey Konfüçyüs konuş hadi bu yaşananları sen anlat!
Konfüçyüs bana kızmış olacak. Sesini çıkarmıyor. Şunu belirtmek durumundayım ki karımın sözcük haznesi elli kelimeyle sınırlı olmasına rağmen, başkalarından az konuşmayı düşünmezdi . Zaten iletişim yolumuz da dil değil, ben susuyorum o dövüyor.Yok artık o kadarını da anlatmamı istemeyin benden. Kadının bir zorba hatta bir yaratık olduğunu anlatmıştım size. Önce beni oyuna getirip karım oldu, sonra sınırlarını genişleten imparatorluklar gibi odalarımı ele geçirdi, şimdi de evin sahibi. Beni evden attı . Kitaplarım içerde ben dışardayım.
Dışardayken, Bay Fischerle ile tanıştım. Satranç turnuvasına katılması icin teminat parasına ihtiyacı vardı. Ona bu parayı ben verecektim, karısı, karıma benziyordu ve onu kurtarmak boynumun borcuydu. Hem sevmiştim onu. Para verdiğimi gören insanlar etrafımı sarınca korktum, şimdi dedim, kitaplarıma ne olacak?Karışıklıkta Fischerle yanıma geldi, kitaplarımı ve cüzdanımı kurtarmıştı onu yanıma aldım, artık birlikte yaşayacaktık. Uyuduğumda avucumdaki paraları almaya çalışmıştı bir gece. Aslında ona soracak olursak o saatten sonra paralar ona aitti ve cebimden çalmaya çalıştığı paralarına kavuşmak için her yolu deneyecekti. Yeni bir düşman kazanmıştım. Eh, insan kendi canını kurtarmaya bakardı bazen.
Kapıcımdan bahsetmedim size,eski polis memuru.Tam bir zorba. Ya da bir paralı asker, parasını verdiğiniz sürece size kusursuz bir hizmette bulunabilir. Kafasının içi ne kadar boşsa bilekleri o kadar kuvvetli, tıpkı karım gibi . Bence onlar geleceğin despot rejimini oluşturabilecek kadar güçlüler.Ama bu dediklerim aramızda kalsın !
Bir de kardeşim George var. O bir doktor, hayatım boyunca sahip olmak istemediğim her şeye sahip. Kadınlarla arası iyi bir kere. Ben kitaplar uğruna yaşıyorum, kardeşim ise insanlar uğruna. Hangimizin mücadelesi daha zor, hangimiz yaşadığımız hayata karşı daha dürüst bunu sizlere bırakıyorum.
Bugünlerde bir garibim, ya da insanları sevmemenin cezasını çekiyorum.
Hizmetçim( ona karım demeyeceğim) kapıcı ( ona da polis demeyeceğim) cüce( o da dostum değil) kendi elimle var ettiğim ve şimdi bana düşman kesilmiş yaratıklardı. Ne ara körleştim bu kadar, ne ara körleştik!
Beni sorguya çeken polis burnuyla, karım mavi kolalı eteğiyle, kapıcı baldırlarımın zayıflığıyla,Fisherle kamburuyla meşguldü. Kimsenin kitaplarla ilgilendiği yoktu. Görünüşte herkes mükemmel olmalıydı ama düşünceler ölüyordu. Ben ölüyordum..
Size bunları anlatmamalıydım. Belki de çok konuştuğumu düşüneceksiniz ama ben konuşmayı değil yazmayı severim. Boş inançlardan kurtulmamı sağlar yazı. Her neyse geç oldu. Şimdi Fildişi kuleme çekilip kitaplarıma “iyi geceler” dilemeliyim.Onlar çetin bir savaşın askerleri ben de onların komutanı.
İyi geceler herkesten çok dostlarım,
İyi geceler askerlerim,
Sana da İyi geceler Konfüçyüs...