Böylesi lâtif itirazların başımız üstünde yeri var... :)
Tartışma ahlakından uzak olduğumuz kaydını düşerken ilâve edelim:
Bu mâlum Cemil Meriç’e mahsus olan düşünce ve bendeniz de aynı fikirdeyim diyebilirim...
“Ben gizli bir hazine idim, (bilinmeye muhabbet ettim) ve kâinatı yarattım...” sırrından hareketle varlık binasının muhabbet temeli üzerinde yükseldiğine inanan, her şeyin aşk ile ve aşk için inşâ edildiği inancını taşıyan bizlere göre sevmek ve sevilmek fıtrî bir hakîkat. Hâdiseleri, yaratılışı, hayatı buna (sevmeye, sevilmeye, ilgi görmeye... velhasıl aşka) göre anlamak zayıflıktan ziyâde (kadın ya da erkek...) kişinin kendini (vâkıf olduğu ve olmadığı bütün yönleri ile) tanımanın ve Hakk’ı bilmenin yegâne yolu. Ve bu yol mutlak kudrete ulaşmanın en kestirme caddesi. Seven, sevebilen (ve bunun karşılığında sevilen) insan için bu gücün ne demek olduğu noktasında sayısız misâl var.
Her şeyin bir lisânı olduğu gibi madde ve mânâ âleminin dilinin de “aşk” olduğuna iman edenlerdeniz. Hâliyle bilmenin, anlamanın, yaşamın anlamı da ancak bu duygu ile anlaşılır kanaatine sahibiz.
“Havva, Âdem uyurken onun en kısa sol kaburga kemiğinden yaratıldı...” haberine getirilebilecek muhtemel bir izah da kadının, erkeğe olan âidiyeti, ondan bir parça oluşu, olabilir. Bunu sanki bir kölelikmiş gibi anlamak nasıl yanlışsa, yine muhabbet ekseninde düşünmeye çalışmak o denli doğrudur düşüncedeyim...
Velhasıl; kadın genelinde mezkûr duygular bir noksanlık, zayıflık alâmeti olmadığı, olamayacağı gibi (insanın) kendisini tanıma, hayatı anlaşılır kılma ve yaşamanın farkında olma noktasında bir ince sırdır, diyebiliriz...
(Şahsınıza âit düşünceler için teşekkür ederiz...)