Rousseau'yu, cehaleti öven, Türkiye'deki bir profesör sanmak...
Bu kitap, bilimlerin ve sanatların gelişmesi, ahlakın düzelmesine yardım etmiş midir? sorusuna olumsuz yanıt veren bir söylevdir. Bir akademinin düzenlemiş olduğu yarışma için yazılmıştır ve birincilik ödülü almıştır. Rousseau bu söylevle ilk defa Aydınlanmanın, uygarlığın diyalektiğini ortaya koymuştur. Aydınlanma kendisini ilk defa bu kitapla boy aynasında görmüştür ve ayakları yere daha sağlam basmıştır. (Onu, bağnazlık, gericilik, sığ düşünme gibi etiketler ve ezberlerle, cehaleti öven Türkiye'deki bir profesör zanneden güya aydınlanmacı bazı yorumcuların zannettiği gibi değil yani)
Öncelikle şu söylenmeli, Rousseau Aydınlanmaya göbekten bağlı birisi ve esasında Aydınlanmanın çocuğudur. Onun genel olarak düşüncelerine temas eden birisi, bilimler ve sanatların gelişmesi ahlakın düzelmesine yardım etmiş midir? sorusuna hayır yanıtı vermesinin asli değil arızi olduğunu anlayacaktır. Yani Rousseau, nitelikli bilim ve sanatı yermiyor bu kitapta. Bilim ve sanat kapısından giren onca yapaylıklara, tarih içerisinde bu kapıyı menfaat, gösteriş ve sahtelik v.s. alanına açan sahtekarlıklara işaret ediyor.
İkinci olarak, Rousseau'nun kavramlarla iş gören bir filozof olmadığını belirtmek gerekiyor. O, kavramlarla değil, daha çok coşkuyla, edebiyatla ifade biçimini bulan bir düşünür. Haliyle Rousseau'yu Aydınlanmanın kilit noktasına yerleştiren de bu tavrı bence. Çünkü kullandığı dil itibariyle, onun işaret etmekten öteye gidemediği şey, kendi zamanında ve kendisinden sonra birçok düşünüre, filozofa ilham olmuştur. Schiller, Goethe, Alman romantikleri, Kant, Hegel, Marks, Freud, Heidegger, hatta Adorno ve Horkheimer...Örneğin Kant, dakikliğini ömründe bir defa bozmuştur, Rousseau'nun Emile'i eline geçtiğinde. Eklemekte yarar var, Julien Sorel'in de gözdesidir Rousseau. Kızıl ve Kara'yı okuyanlar nedenini anlayacaklardır.
Üçüncü olarak, Rousseau doğal durumu, doğal insanı öne çıkarırken, geriye asla dönülmeyeceğinin farkındadır. Bir tür yapaylık oluşturan uygarlığın arızalarını serimleyen ve bunu ilk defa doğal duruma dönüp bakarak yapan biridir o. O sadece bakmıştır. O dönem Avrupa için geri dönüş yolu çoktan kaybolmuştur zaten.
Son olarak, postmodern olmalarını bile kendisine borçlu oldukları bir düşünürü, ben dedim oldu, bana göre böyle mantığıyla, sığ bir şekilde eleştirmeye kalkmak yanlıştır. Çünkü anlam, diğer tüm bağıntılarından tecrit edilerek yakalanamaz. Ol sebep, geçmişten bu yana dünyada ne olup bittiğini az çok bilmek gerek. Yoksa yanılgılarla dolu olan insan zihni, minik oyunlarına devam ederek Rousseau'yu cehaleti öven Türkiye'deki bir profesör ile özdeşleştirmeye sebep olabliir.