Gönderi

Âkif'i gömdüğümüz günün sabahı idi. Tramvayda, önümdeki sırada, iki Üniversiteli genç kız Cumhuriyet gazetesini okuyorlardı. Birisi başını kaldırdı ve arkadaşına: - A, bak! .. dedi, Akif ölmüş.. Öteki hayretle cevap verdi: - Sağ mıydı?.. - Bilmem, sağmış ki öldü. Düşündüm. Bu genç kızlar ki en aşağı on bir uzun yılı, öğrenmek uğrunda harcamışlardı. Ve kimbilir kaç defa Âkif'in şiirlerini, belki de mecbur kalarak okumuşlar; ve yine eminim ki bu genç kızlar, kimbilir kaç defa, gözleri yaşararak İstiklâl Marşı'nın derin mânası ve vakur ahengile titremişlerdi. Fakat bu ne alâkasızlıktı bilmem ki!.. Yedi ay evvel yurda hasta olarak döndüğünü bile duymamışlardı. Venihayet, õlüp ölmediğinin bile farkında değildiler... Düşündüm. Bu muammayı o saatte halletmek mümkün olmadı. Beyazıt camisi önünde bekliyorduk. Nihayet Belediye'nin ölüm kadar soğuk fakat süslü otomobili geldi. Çıplak tahtaları bir vefasızlık şahidi gibi sırıtan mühmel bir tabutu, Âkif'in cenazesi diye musallaya götürdük. Namaz kılınmış ve cenaze harekete hazırlanmıştı. Çelenklere göz gezdirdim. Edebiyat Fakültesi'ninki gözüme ilişti. Aradım: Diğer fakülteler galiba göndermemişlerdi! Cenaze, kendisini seven birkaç yüz gencin elleri üstünde hareket etti. Onu, son vazifesine koşan bir gençlik kütlesinin hararetli kadirşinaslığından da mahrum etmek istiyen inat ve ısrar, nihayet mağlup olmuş ve mezarlığa otomobille göndertmemişti. Bu hazin merasim içinde gözlerim, resmî şahsiyetlerin siyah silindirlerini beyhudearaştırdı. Şairinebedihürmetkâriolan birkaçkıymetliedebiyatcıdan, birkaç yüz genç üniversiteliden maada kimse bulamadım. Ve işte... Ancak o dakikada birkaç saat evvelki acıklı tesadüfün manasını, iki üniversiteli genç kızın ihmal ve laakaydisini anladım.
Sayfa 134 - Yarım ay, 1 İkincikanun 1937.(Çantay, Akifname, s. 336)Kitabı okudu
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.