Gönderi

288 syf.
1/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Kimse kusura bakmasın ama biraz ağır yazacağım. Kitabı okurken bir ara gerçekten kusacaktım. Yahu bir insan bu kadar mı yabancı hayranı olur. Bu kadar mı her şeyden şikâyet eder ve her şeyi eleştirir. En çok da kendi ülkesini, insanını, kültürünü. Kitap o kadar çok yakınma dolu ki, bitirdiğinizde içiniz şişiyor, kararıyor ve şöyle bir düşünce hâkim oluyor kafanızda: "Meğer ben ne kadar berbat bir şehirde, ülkede, dünyada yaşıyormuşum." Kitap boyunca Yunanca, Latince ve Farsça gibi ölü veya yaygın olmayan dilleri bilmenin üstünlüklerinden bahsedip duruyor. Yahu filologlar, tarihçiler, vs. için bu kadim dilleri bilmenin bir önemi olabilir. Lakin sen ‘Bir Ömür Nasıl Yaşanır’ diye tüm toplum kesimine hitap ettiği izlenimi oluşturan bir kitap başlığı kullanıyorsun. Verdiğin tavsiyeler de öyle olmalı. Bir çok genç bu kitabı kendilerine ışık tutsun diye alıyor. Fakat bu kitaptan alabilecekleri doğru düzgün ne bir tavsiye, ne de bir rehberlik var. Belki alabilecekleri bir tek üç beş gezilecek şehir, müze ve okunacak kitap önerileri. Onlar da zaten çoğu bilindik meşhur şehirler, müzeler, kitaplar. Kitaptaki tavsiyelerden birkaç tane örnek vereyim, kararınızı siz kendiniz verin: "İyi olan üniversiteye gidemeyeceksen, üniversiteye hiç gitmeyeceksin". Türkiye’de iyi olan kaç üniversite var ve kapasiteleri kaç kişi? Geri kalan milyonlarca genç napsın? Böyle tavsiye mi olur? "İki ölü, iki de diri yaşayan dil öğrenin". İnsanlar sadece İngilizceyi öğrenmeye fırsat bulamıyorlar. Allah aşkına sen hangi dünyada yaşıyorsun? Ülkenin gerçeklerini bilmiyor musun? Kimin gücü yeter dört dil öğrenmeye? Nerden bulacaksın dört dil öğretecek hocayı; hele ki ikisi ölü dil. Vakti nerden bulacaksın? Hadi buldun, öğrendin diyelim. Bu dilleri kullanmadığın zaman unutacaksın. Onu napacaksın? Sorarım size böyle tavsiye mi olur? "Özel hayatınla ilgili kimseyi dinlemeyeceksin. Anne babanı bile." Hangi aklı başında insan önemli konularda tek başına karar alır. Tabi ki fikrine değer verdiğin insanları dinleyeceksin. Hele ki annen baban gibi seni yakından tanıyan ve hayat tecrübesi senden 20-30 yıl önde olanları ayrı bir dinleyeceksin... Ve sıra geldi kitaptaki en önemli tavsiyeye: "Dans başka, dans çok önemli. Dans bilmemek çok ayıptır. Dans bilmek zorundasın. Eh bilmeyen de bir zahmet öğrensin" Bakın bence kitaptaki en büyük sorun yapısal. O da İlber Ortaylı’nın genel hayat felsefesi. Ortaylı'ya göre entel olmak dünyanın çeşitli meşhur şehirlerinde lüks restoran, kafelerde yiyip içmek, vals/tango/salsa yapmayı bilmek, piyano çalmak, klasik müzik dinlemek, ölmüş dil öğrenmek. Zaten 'entel' tanımı da ilginç: "Entelektüel üstüne vazife olmayan işlerle uğraşan kişidir". Yahu böyle baştan savma tanım mı olur. O zaman mahalledeki meraklı teyzelerin hepsi entelin önde gideni. Gerçek entellik ne yeme, içme, gezme ile ne de kuru bilgi ile alakalı. Güneşin dünyaya uzaklığının 151,81 milyon km olduğunu bilmek sizi aydın yapmaz. Dil bilmek de öyle. Mesele hakikat bilgisini bilmek, özümsemek ve hayatına geçirmek. Gerçek aydın, entel bunun peşindedir. Velhasıl, bu kitapta ne pratik manada hayatınıza uygulayabileceğiniz bir tavsiye, ne de felsefi derinlik içeren hakikat tanecikleri bulunuyor. Okuyanlara harcadıkları vakit için geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, okumayanlara da şiddetle uzak durmalarını tavsiye ediyorum.
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?İlber Ortaylı · Kronik Kitap · 202055,7bin okunma
·
37 görüntüleme
ESER okurunun profil resmi
👍 Kitap hakkında yapılmış en yerinde ve mantıklı bir inceleme olmuş
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.