Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

196 syf.
3/10 puan verdi
·
4 saatte okudu
Son Ada kitabı neden kötü bir kitaptır?
YouTube kitap kanalımda Son Ada kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: ytbe.one/dR12B0gIkhg Livaneli'ye hak ettiği değerden fazla değer verip onu putlaştırıyor musunuz? Livaneli'nin kitaplarından bazılarını hiç sevmemenize rağmen sırf başka okurlardan tepki almamak için diyeceklerinizi içinize mi atıyorsunuz? O zaman gel vatandaş gel, burada korku ya da kimin bana ne diyeceğinin umursanması yok, sadece Livaneli kitabı incelemesi var. Senin de Livaneli hakkında olumsuz düşüncelerin varsa bütün düşüncelerini yorumlara yaz. Kimseden çekinme. Kimsenin senin nasıl düşüneceğini ve nasıl konuşacağını yönlendirmesine izin verme. Survivor'da sanki dokunulmazlık oyunu kazanmış gibi Türk Edebiyatı'nın dokunulmaz dehası olarak nitelenen, dokunduğun zaman da ateşli Livaneli fanlarının mesnetsiz bir şekilde "akıcı ve sürükleyici" olduğunu söylemelerinden başka bir şeyiyle savunulamayan şu bizim Livaneli'den bahsediyorum. Öncelikle bilenler bilir, bu sitede incelemelerimle konuşurum, boş gevezeliklerle zaman kaybetmem. Eğer yazdığım eleştirilere tartışmacı bir üslupla değil, eleştirilerini mesnetlendirerek mantıklı ve edebi antitezler yazabiliyorsan kapımız her zaman açık. Mesela hala kendisinin Huzursuzluk kitabı hakkında yaptığım incelememdeki eleştirilere 1 (yazıyla bir) adet bile antitez gelemedi: #52088163 Demek ki ortada hastalıklı bir putlaştırma, yazar fetişleştirme ve birilerinin dokunulmaz olarak görülüyor olma sorunu var ve bu sorunu çözmemiz gerekiyor. Sadece 5-10 dakikanızı ayırmanız yeterli. Bakın ben nasıl dokunuyorum ve duymaktan hoşlanmayacağınız şeyler söylüyorum şimdi... Yazarın da kabul ettiği üzere distopya türüne ait Son Ada hakkındaki eleştirilerimi duymadan önce bir kullanıcı adıma bak istersen... Bu siteye kaydolduğumdan beri o kısım hiç değişmedi çünkü: "distopikokur" Yani distopyalara ayrı bir sempati besliyorum ve distopyanın kökenlerinden, distopya hakkında yazılmış kurgudışı metinlere, sosyologların görüşlerine kadar geniş bir skalada araştırmalar yapmayı seviyorum. Hal böyle olunca Son Ada kitabı distopya türünün teorik yeterliliklerini karşılamaktan epey uzak bir kitap. Mutlu ve şehir toplumundan uzak, arınmış, izole olmuş bir ada hayatı vardır, oraya gaddar karakterli bir başkan gelir, doğayı kendi rantı için katleder ve olaylar gelişir. Kitabın konusu bundan fazlası değil. Livaneli'nin bu kitabını okurken King Kong filminde adada yaşayan gorilin bu adaya gelip de ortalığı acilen dağıtmasını ve Livaneli'nin bu kitabı yazmasını bir şekilde engellemesi gerektiğini düşündüm. Distopya konusuna geri dönelim. Sosyolog Foucault'nun görüşlerine göre bir distopyanın distopya olarak sayılabilmesi için gerekli birkaç koşul vardır. Foucault'nun görüşüne göre pastoral iktidar öncülü sağlanmadan bir distopyanın varlığından da söz edemeyiz. Peki nedir bu pastoral iktidar? Basitçe anlatacak olursam, çoban-sürü ilişkisi. Yani 1984, Cesur Yeni Dünya, Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca, Biz, Fahrenheit 451 kitaplarında olduğu gibi. Bu iktidar biçiminin distopya sayılmasının nedenlerinden ilki, "Çoban, bir toprak parçası üzerinde değil, daha ziyade, bir sürü üzerinde iktidar kullanır" olmasından dolayı. Livaneli, Son Ada kitabını yazarken sanırım ki distopya türünün teorik ve kurgudışı altyapısını araştırmayı unutmuş olacak ki, eski yazdığı ve sonradan yazacağı kitaplar gibi bir kitap yazıp geçmeyi istemiş, ama ben geçmiyorum, geçmeyeceğim. Ne demiştik, "Çoban, bir toprak parçası üzerinde değil, daha ziyade, bir sürü üzerinde iktidar kullanır". Peki, Son Ada kitabında ise ne oluyor? Adaya gelen çoban olan Başkan (bu adamın kurgusundaki mantık hatalarına sonra geçeceğim, o da ayrı bir konu), adanın toprak parçası üzerinde hakimiyet kurup kendi iktidarını insan sürüsüyle distopyalaştırmaktansa, doğaya ve toprağa hakim olarak gerçekleştirmek istiyor. Yani ortada Başkan'ın iktidarını ve çoban rolünü güçlendiren, sürü psikolojisi oluşturan bir distopya bu ilk maddeye göre yok. İkinci maddede "Çoban, sürüsünü bir araya toplar, onlara yol gösterir ve önderlik eder" der Foucault. Romanda ada halkından bir sürü olarak bahsedemeyeceğimiz için sadece birkaç bireyin Başkan tarafına katılması mevcut. Sanki adam dünyaya hükmeden faşist bir lider olmuş da Başkan'ın zalimliği bu kadar ön plana koyuluyor, hiç alakası yok. Başkan karakteri bugüne kadar distopik ve kurgu bir romanda gördüğüm en başarısız karakter tasarımı zaten, dediğim gibi ona birazdan geçeceğiz. Üçüncü maddemiz "Çobanın rolü kendi sürüsünün selametini sağlamaktır". Son Ada'da ise bu maddeyi sağlayan hiçbir şey yok. Dedim ya, Livaneli'nin bir distopyayı distopya yapan şeyler hakkında ufacık bir bilgisi bile yok. Ada halkında sürü diyemeyeceğimiz birey bilincinde pek çok insan var ve Başkan'ın da bunları ikna etmek, kendi distopik düzenini daha fazla distopyalaştırmak için ortaya koyduğu ekstra bir çaba da yok. Dolayısıyla çobanın rolü, Son Ada kitabında adadaki sürünün selametini sağlamaktansa, daha çok kendi kendine takılıp eski atari oyunlarındaki gibi silahla kuş vurmak kadar basit. Tam tersine sürünün selameti değil, nefreti kazanılıyor. Bu ise distopya teorisine ters bir durum. Dördüncü maddemizde "Çobanın attığı her adım sürüsünün iyiliği göz önünde tutularak ayarlanmıştır. Bu onun sürekli kaygısıdır", der Foucault. Bu kitapta ise ne sürüsünün iyiliğini gözeten ve kaygı duyan bir Başkan var ne de iyi hisseden bir sürü var. Şimdi Başkan karakterine geçiyorum. Başkan karakteri o kadar pısırık ve bir distopyada korkulabilecek bir lider olmaktan uzak ki, tek başarısı doğayı katletmek. Bu aciz Başkan, bir distopya kurmacasında olması gereken bir yönetici gibi değil. Daha çok adaya yazlığına gelip de avcılık yaptıktan sonra birkaç ada sakinine zabıta çağırtacak kadar etkisi olabilecek biri. Anca o kadar yani. Ayrıca Başkan'ın taşıdığı merkezi karakter-yardımcı karakter çelişkileri de bu işin ayrı bir boyutu ama Livaneli zaten bunu Huzursuzluk kitabındaki Hüseyin karakterinde de becerememişti. Biraz da ada mekanına bakalım. Ada nedir? Ada dört bir yanı sularla çevrili kara parçasıdır. Evet, ilkokul eğitimimizden hatırlıyoruz bu kısmını. Bir adanın özelliği ise izole, yalıtılmış ve diğer her şeyden uzak, hatta ütopik olarak yansıtılabilecek bir mekan olmasıdır. Fakat ne hikmetse, adaya hiçbir şekilde neden gösterilmeden gelen bir Başkan var. Bu ada ise anarşizm ile yönetilen bir ada, peki anarşizm ne? Anarşizm, her türlü şefkat belirtisinin, akrabalığın, dostluğun, sevginin ve minnettarlığın devrimci davaya duyulan soğuk tutkuyla tamamen söndürülmesidir Bakunin'e göre. Yani evet, devlete net olarak karşı koymaktır ama yukarıdaki duyguların başka bir ilgi alanına yönetilmemesi de dahil olacak şekilde bir başkaldırıdır. Fakat Livaneli'nin bu kitaptaki ada halkını ve ada halkı için belirlediği anarşik düşüncelerini yazarken Bakunin, Kropotkin ya da Neçayev gibi devrimci anarşistleri hiç okumadığından o kadar eminim ki, ada halkını devlet haricinde her şeyi seven sayan, dostluğun, akrabalığın önde olduğu ve ada mekanını anarşizm varken bu düşünce biçimine ters bir şekilde aşırı ponçikmiş gibi gösterme çelişkisinde olduğu kısımları da görmezden gelemezdim. Eğer anarşi ve bir iktidara bağlı olmak istemeyen bir kurgu tasarlıyorsan Livaneli, sana bir önerim var. Yukarıda saydığım adamlara ek olarak bir de Pierre-Joseph Proudhon'u oku. Çünkü Andrew Heywood'un Siyasi İdeolojiler kitabına göre anarşizmin karşı çıktığı şeyler arasında yer alan yönetilmek, izlenmek, teftiş, gözetlenmek, yönlendirilmek, kurala tabi kılınmak, sıraya sokulmak, kapatılmak, beynine girilmek, vaaz verilmek, kontrol edilmek, tartılmak, değerlendirilmek, sansürlenmek, komut verilmek gibi şeylerden adadaki iktidar sahibi sünepe Başkan'ın sahip olduğu yönetilmek ve kurala tabi kılınmak var sadece. Yani gözünü seveyim Proudhon'u da oku Livaneli, yazdığın şeylerin teorik ve kurgudışı altyapılarını öğrenerek yaz şu kitaplarını artık. Açıkçası bir doğa katliamı, hayvan ölümleri vb. şeyler okumak ya da izlemek istesem kendi adıma başka şeylere başvururum, edebiyatı edebi bir zevk alma ön planında okuruz çünkü. Eğer bu ekolojik düzenin bozulması kurmacaya hiçbir şekilde dil, içerik, biçim, üslup gibi ekstra kazançlarla gelmiyorsa Son Ada kitabı da bana kattığı hiçbir şey olmadan hayatımdan çıkıp gider, aynı şu an olduğu gibi. Sırf bu yüzden bile Livaneli dil, biçim ve üslup kaygısını hiçbir zaman gütmemiş kötü bir yazardır. Ayrıca hiç duydunuz mu bilmiyorum fakat Livaneli 2008 yılında yayımlanmış bu kitabın sonunu tekrardan yazıp "Yenilenen finaliyle Son Ada" şeklinde tekrar yayımlatıyor. Kendisi resmen okuruyla dalga geçiyor. Ben de mesela şimdi bir kitap yazıp binlerce kişi tarafından okunmasını sağlayıp 10 yıl sonra "yenilenen final" saçmalığıyla tekrar yayımlatsam, kendime bu konuda hiçbir eleştiri getirilmeyeceğini nasıl düşünürdüm? Kitabın olumlu yönleri, önemli bir konuda ekolojik bir felaket özelliğini taşıyor olması. Adaya gelen liderin ada halkını anarşiden kurtarmak isterken yaptıklarıyla ekolojik düzeni yok etmesinde kullanılan şiddetin apaçıklığı. Film yönetmeni Roman Polanski de şiddetin açık şekilde gösterilmesi gerektiğini savunur ve şiddeti açık göstermemek ahlaksızlıktır ve zararlıdır der, o yüzden Livaneli bu yönden başarılı bence. Bir de kitapta 100 sayfa martı anlatılmış. Bu üç konudan dolayı kitaba 3 puan verdim ama bu kadar martı okuyup görmek isteseydim zaten evimin önünde her gün martılar uçuyor, onlara bakardım daha iyi. Livaneli'nin bu kitap da dahil olacak şekilde farklı dönemlerinden 4 kitabını okudum arkadaşlar ve edebiyat kariyerinde zerre kadar bile gelişme yok, bütün kitaplarında kullanılan dil, biçim, içerik, üslup hepsi aynı. Bu yüzden biçim, dil ve üslup konularına hiç girmedim, gereksiz ve boş bir uğraş olurdu. Bir de üstüne adam bu haliyle Umberto Eco'ya klişe demeye cüret edebilmiş biri, düşünün artık. Zaten Türk Edebiyatı'na görünür herhangi bir katkısı da yok adamın. Etrafına topladığı ve paralarına göz koyduğu okurların onun her yazdığına güzel demesi, hiçbir eleştiri getirmemesi ve boş bir göğe çıkarma durumu var ama. Yani yazardansa eleştirmeyi denemeyen, gelecek tepkilerden çekiniyor diye pısırık kalan okuru da suçlarım, suçlamamız da gerekir bence. Bir yazarın bunu başarabiliyor olması bence inanılmaz bir şey, yani sen o kadar kitap yaz, o kadar müzikle iç içe ol ve hala edebiyatında hiçbir gelişim göstereme, pes vallahi. Hatta yukarıda dediğim gibi kitabın yorum sayfasına girdiğinizde hakkında neredeyse hiçbir eleştiri bulamadığınız Huzursuzluk kitabı, yazarın olgunluk çağında yazılmasına ve en olgunlaşmış Livaneli kitabı olması gerekmesine rağmen Livaneli'nin en başarısız kitabı diyebilirim. Dediğim gibi o kitap hakkında yazdığım eleştiriyi de okumanızı tavsiye ederim mutlaka: #52088163 Zülfü Livaneli'nin özel bir yeteneği olduğunu düşünüyorum artık arkadaşlar. Her kitabını okuduktan sonra adam kendi başaramama çıtasını biraz daha yukarı taşıyor... Okuyacağım bir sonraki kitabını "Bakalım bu sefer neyi başaramamış acaba?" cümlesiyle birlikte kendi edebiyatından her seferinde daha fazla soğuyarak okuyorum. Hani kitapların sonlarında ve arka kapaklarında gazetelerden, ünlü simalardan yazılar olur ya, işte bu kitap için o tür şeyler yazmak isteseydim tam olarak aşağıda gibi cümleler yazardım: "Sanatını o kadar iyi gizlemiş ki atom mikroskobuyla bile görmek olanaksız." The Mirror "İnsanı hayretler içinde bırakıyor! "Kitap ayracınızı birinci sayfadan almanız tek kelimeyle imkansız." New York Herald Tribune "Bu kitabı mutlaka alın!" Kredi Yetkilisi, Ziraat Bankası Eğer ölmeden önce okunması gereken değil, bence okumadan önce ölünmesi gereken bu kitap hakkında yazdığım eleştirilere bir antiteziniz varsa yorumlar kısmı her zaman size açık ama şu aşağıdaki kitap eleştirisi kriterlerine uymanız, bilgi ile salt duygusal edebiyat holiganlığı ayrımını yapabiliyor olmanız koşuluyla: "Kitap eleştirisi için kriterler: • Yaptığınız eleştirel değerlendirmelerin haklı nedenlerini ortaya koyarak bilgi ile salt görüş arasındaki farkı bildiğinizi gösterin. • Yazarın nerede bilgisiz olduğunu ortaya koyun. • Yazarın nerede yanlış bilgi sahibi olduğunu ortaya koyun. • Yazarın nerede mantık hatası yaptığını ortaya koyun. • Yazarın analizi ve açıklamasının nerede eksik kaldığını ortaya koyun." (s. 170) Mortimer Adler, Kitapları Nasıl Okumalı?
Son Ada
Son AdaZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 201351,1bin okunma
··2 alıntı·
23,6bin görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
incelememiz geri döndü arkadaşlar. kitap eleştirisi özgürlüğü kimsenin elinden alınamaz. doğru bildiğiniz şeyleri söylemekten hiçbir zaman çekinmeyin. size tepki gelecek olsa bile kimsenin ne diyeceğini umursamadan kendi düşüncelerinizi yazın. özgürsünüz. ben a diyorsam siz o a’yı kendi açınızdan sorgulayın, b ve c’lerinizle karşılaştırın. kendi düşüncenizi oluşturmak için yaşayın. benim dediklerimle %100 zıt olsanız bile eleştirilerinizi nedenlendirerek mantıklı sonuçlar çıkarmak için yaşayın her konuda. ben bir şey dedim diye onu hemen kabul etmeyin, kendi düşüncelerinizle karşılaştırın. kitap eleştirisi yapıyor diye kimseye haset ve çekemezlik duymayın. adil bir karar veren 1000kitap yönetimine de teşekkür ederim.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
evet arkadaşlar incelemede yazanlar hakkında savunmayan taraftan hala 1 (yazıyla bir) adet bile karşıt görüş göremedim, yorumların istatistiği ise şöyle: %60 oğuz aktürk'ün kimliğine duyulan nefret %30 iyi de sen kitap değil yazarı eleştirmişsin hede hödö %10 akıllı insan kitap okuyan insanlardan daha mantıklı ve eleştirilerini mesnetlendirerek yapacakları yorumları bekliyorum hadi
Bu yorum görüntülenemiyor
Homeless okurunun profil resmi
Aşırı boş adamsın (!)
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
tam zamanlı arkadan konuşan, hayatlarını dedikodu mesaisiyle geçiren insanların yorumlarına çok cevap vermiyorum ama şimdi sana verdim hadi yine şanslısın
3 sonraki yanıtı göster
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Ohaaa yazılmasının üzerinden 12 yıl geçmiş Son Ada kitabının sonunu değiştirip tekrar yayımlıyorlarmış: i.ibb.co/0MQSdhz/ibb.jpg Daha 2 ay önce bu incelemeyi yazmıştım... Yoksa?
Saadet Aydınlı okurunun profil resmi
Son Ada' yı okurken incelemenizle karşılaştım, Yaşar Kemal'in kitap hakkındaki görüşü etkili olmuştu kitabı okumaya karar vermemde. Yazarın Kardeşimin Hikayesi ve Serenad adlı kitaplarını daha önce okudum, bundan hareketle şunları söyleyebilirim sanırım: Livaneli'nin anlatımı yalın, cümleleri süsten uzak, haliyle okurken yormuyor, belli bir kesim tarafından kitaplarının "akıcı ve sürükleyici" olarak nitelendirilmesi bu yüzden olmalı, yalnız okuduğu kitapta edebî anlatıma önem veren kişiler için Livaneli kitapları doyurucu olmayacaktır. Ayrıca kitapların zamanı olduğunu düşünüyorum, Livaneli'nin kitaplarını yeni okuma alışkanlığı kazanmış biri zevkle okuyabilir ancak kişi okuma yolculuğunda Oğuz Atay'ı, Sabahattin Ali'yi tanıdıktan; Dostoyevski'nin insan ruhunu yansıtmadaki başarısına tanık olduktan sonra Livaneli kitapları ona basit ve yavan gelecektir. Güzel inceleme olmuş, eleştirilerin altı boş değil. Aynı fabrikanın seri üretimleri değiliz ki hep aynı düşünüp aynı şeyleri sevip aynı eleştirelim, bunları yazdınız diye Zülfü Livaneli Zülfü Livaneli'ğinden bir şey kaybetmedi ya.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
kesinlikle öyle. sizin gibi seviyesiyle yorum yazamayan o kadar çok kişi var ki... benim hiçbir incelememde bir yazar kendi kimliğinden bir şey kaybetmeyecek zaten. eleştiri kültürünü de yok sayan insanlara karşı her zaman buradayız ama. diğer dedikleriniz hakkında da okumaya yeni başlayan arkadaşlara zweig’ın basit kitaplarını, dostoyevski’nin erken dönem eserlerini ve yaşar kemal, orhan kemal kitaplarını öneriyorum. çok daha mantıklı geliyor benim için. değerli yorumunuz için teşekkürler
1 sonraki yanıtı göster
103 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.