"İnsan önyargısızdır: İster canlı olsun ister cansız, tıpkı dünyanın geri kalan bölümüne yaptığı gibi kendini de kobay olarak görür. Tıpkı diğer türlerin kaderinde rol aldığı gibi, kendi türünün kaderini de keyifle oynar. Kör bir istekle daha fazlasını bilmek istediği için, diğer türler karşısında gösterdiği kayıtsızlık ve yırtıcılıkla kendi sonunu programlar. Onu aşırı bencil olmakla suçlayamayız. O güne dek doğal kadere teslim olmuş diğer türler için hazırladığı, sonu bilinmez deneysel bir kadere adar kendini. Kendini koruma içgüdüsü gibi bir şey bu doğal kaderin parçasıyken, yeni deneysel kader buna benzer bütün kavramları silip süpürür. Böyle bir durum, özlemle ve pişmanlıkla ilgili, korumaya ve muhafaza etmeye yönelik ekolojik takıntının ardında bulunan bambaşka bir eğilimin üstün geldiğine işaret eder türün, sınırsız bir deneylemeye kurban edilmesi eğilimi."
İmkansız Takas adlı bu kitabında, sanal gerçekliğin neredeyse dünyanın yerini alarak takas edilmeye çalışıldığını ancak dünya takasının imkansız olduğu(nu düşündüğü) için de insan türünü değişik tehlikeleri beklediğini anlatıyor.
Sanal gerçeklik; cinsiyeti, zamanı, bedeni, ölümü ve hatta sanatı dahi evreninin(tanrının) süreksizliğini yok ederek gerçekliği ve insanların sınırlarını tartışma haline getirmiş ve her şeyin kendi kopyasıyla takas edilmeye(klonlama) çalışıldığında "gerçeklik sonununa" ve ona anlam verme hevesimize de son vermiş olacağımızı belirtiyor.. bu görüşlerini de
Baruch Spinoza gibi düşünürlerle örneklendiriyor.
"O halde insanın ve insandışının sınırları giderek siliniyor; üst- insanlığa ya da değerlerin dönüşümüne doğru değil, alt-insanlığa, insanlık ötesine, türün kendi simgesel niteliklerinin yok olmasına yöneliyor bu süreç. Nihai olarak Nietzsche’yi haklı çıkaracak; Nietzsche, kendi ellerine teslim edilmiş insan türünün kendini kopyalamaktan ya da yok etmekten başka bir şey yapamayacağını söylüyordu." (s.39)
"Gerçekliği tartışma konusu yapan da, artık felsefi düşünce değil, Sanal Gerçeklik ve onun teknikleri. Eskiden düşünce, düşünce ortamında gerçeğe son veriyordu, oysa şimdi yeni teknolojiler gerçeğe gerçekten son veriyorlar. Düşünce, gerçekliğin sonlanmaması için uğraşırken, Sanal, gerçeğin sonlanması ve nihai çözüme kavuşması için uğraşıyor." (s.45)