Gönderi

Çok okumanın erdem olarak görülmesi, içinde gizil bir aydınlanmacılık barındırıyor bence. Eskiden kitaplar elle istinsah edilir (çoğaltılır) ve sadece sınırlı sayıda insanın eline ulaşırdı. Onlar da zaten konuyla yakından ilgili kimseler olurdu. Okuyanlar adamakıllı okur,geniş ve derin bir birikim edinirlerdi. Okumayanlar ise adına Anadolu İrfanı denilen bir tür yaşam bilgeliğine sahipti. Toplum bir bakıma şehirliler ve köylüler diye ayrışmıştı. İstanbul beyefendisi/hanımefendisi birkaç lisan (Arabi, Farisi, Frenkçe vb) bilirdi, oturup kalkmasını bilirdi. İlgi alanlarına göre musiki, hat, tezhip gibi sanatlarla iştigal ederdi. Köylü ise bunları bilmez, ama toprakla, insanla, toplumla çok sağlıklı ve sahici bir irtibat kurardı. Mütevazı idi örneğin, bilmediğini biliyormuş gibi konuşmazdı. Bunlardan başka bir de az sayıda kasabalılar vardı. Onlar ne İstanbul beyefendisi/hanımefendisi gibi bilgi, kültür ve görgü sahibiydi ne de köylü gibi irfan sahibi. Hem cahil hem kaba saba, her söze giren, hiçbir şeyden geri kalmayan, fakat hiçbir şeyi de hakkıyla bilmeyen/yapamayan kimselerdi. Derken öyle bir zamana geldik ki, toplumun kahir ekseriyeti kasabalılaştı. Bunda belki plansız ve hızlı göç ile oluşan kasabamsı metropollerin doğması etkili oldu, ama daha çok halkın yaşam bilgeliğini yok sayan ve cahil sürüsü olarak gördüğü kitleleri "eğitmek, aydınlatmak" için yola revan olarak aydınlanmacı aklın kalemşörleri etkili oldu. Onlar halka "okuyun, aydınlanın, cahil kalmayın" diye sürekli bilinç pompaladılar. Giderek halk okumamanın bir eksiklik, hatta bir yanlışlık olduğunu düşünmeye ve kendisini kusurlu, yetersiz, muhtaç görmeye başladı. Otuz yılını esnaf tezgahında insan sarraflığıyla geçiren Kayserili amca, kendi tecrübesinin kendi gözünde dahi değersizleşmesini tecrübe etti. Herkes her bulduğu şeyi okumayı matah bir şey olarak görmeye başladı. Mesela her cepte, her çantada bir Kur'an meali bulunur oldu. İnsanlar gelişmiş ülke halklarının otobüslerde, plajlarda, her yerde durmadan kitap okuduğunu sanmaya başladı. Dahası öğretmenlerimiz Anadolu'da durmadan halka böyle şeyler anlattı. Sonunda cin şişeden çıktı, herkes herşeyi okumaya (okuduğunu sanmaya) başladı. Sonuç: Onmilyonlarca kasabalı. Neticede kasabalı İslâmcı da olsa seküler de olsa kasabalılığını konuşturdu. Nezaket, iyi niyet, anlama çabası vb gibi hasletler eridi, birkaç kitaba şöyle bir göz gezdiren herkes İmam Malik gibi fetva vermeye, Hariciye müsteşarı gibi siyaset konuşmaya, Fifa başkanı gibi spor yorumuna,değme iktisatçılar gibi ekonomi tartışmaya başladı. Özgüvenler patlama noktasında. Kimseden "bilmiyorum" sözünü duymak mümkün değil. Bu koca kasabada kamuya açık platformlarda bir şey konuşmak, ilmi bir mevzuyu mütalaa etmek artık çok zor. Allah sonumuzu hayır etsin. Muhammed Coşkun
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.