Gönderi

Hattuşili Arzava serüvenindeyken gerçekleşen önemli bir şey anlatılır. Kralın yokluğunda doğudan gelen bir halk Hititlerin merkez topraklarına karşı saldırıya geçer. Bu halk Hititlerin en büyük düşmanlarından Hurrilerdi. Sonraki iki yüz yıl boyunca Hititler ve Hurriler neredeyse sürekli savaş halinde oldular. Bir keresinde Hurri istilası krala tabi devletleri arasında pek çok ayaklanmaya neden oldu. Yalnızca Hattuşa zarar görmedi. Hattuşili'nin toprakları bir yana, rejimi bile ciddi bir tehlike içindeydi. Hattuşili'nin istilaya karşı başlattığı eylem yıllıklarda çok kısa bir şekilde kaydedilmiştir. Anlaşıldığına göre Hattuşili, Hurrileri ülkesinden sürdü (metinde böyle anlatılmamaktadır) ve asi devletlere karşı acımasız intikam saldırıları düzenleyerek otoritesini yeniden kurdu. 'Ertesi yıl' gazabından kaçınmayı başarabilen asi devletleri de yeniden kontrolü altına aldı. Bu devletler arasında neticede ele geçirilen ve yok edilen Şanahuitta da vardı. Bu istila, saldırı ve karşı-saldırı dönemi Hitit tarihi boyunca sürekli olarak tekrar eden bir konuya yönelik ilk değerlendirmemizdir: Hitit gücünün merkez üssünden uzakta yapılan büyük askeri harekatlar sırasında anayurt, neredeyse aşılabilir tüm sınırlar boyunca düşman saldırılarına maruz kalarak büyük tehlikelere maruz kaldı. Bu durum Hitit krallarının sürekli olarak karşılaştığı bir sorunu vurgular: İnsan gücünün daima eksik olması. Hititler tarihlerinin büyük bir kısmı boyunca, yurtlarındaki savunmadan taviz vermeden, uzaktaki düşmanlara karşı seferler düzenleyebilecek kuvvete sahip olamadılar. Düşmanların anayurda yaptıkları başarılı saldırılar ise genelde domino etkisi yarattı ve krallığa tabi devletlerin başkaldırmasına neden oldu. Çeşitli kralların bu sorunla nasıl başa çıktığını daha sonra ayrıntılı olarak göreceğiz. Şimdi Hattuşili'nin Yıllıkları'na dönelim. Yıllıklarda kaydedilen son yıl olan 'beşinci' yılda kral Suriye'ye geri döndü. Bu sefer, Toros dağları üzerinden yapılan önceki akına göre çok daha hırslı ve geniş kapsamlıydı. Öfkeli bir aslan olduğunu ilan eden Hattuşili, kıtalarını Suriye'ye sokarak adeta bir yağma ve yıkım festivali düzenledi. Kentler birbiri ardına ordusuna boyun eğdi. Yağmaladığı kentlerden ve mahvettiği topraklardan elde ettiği ganimetler arabalara sığmadı. Saraylar ve tapınaklardaki heykeller ve eşyalar söküldü; altın, gümüş ve değerli madenlerle birlikte Hattuşa'ya nakledildi. Kral, zaferi kazanırken merhametsizdi. Kentlerini acı sona dek cesaretle savunan iki yerel hükümdarı ganimetlerin taşındığı arabaya koştu. Bu iki hükümdar, adeta yük hayvanı gibi arabayı fatihlerinin başkentine dek çekmek zorunda kaldı. Hattuşili ise bu akıbeti şeytani bir hazla seyretti. Hattuşili'nin özellikle gururlandığı bir başarı vardı. Suriye boyunca yaptığı akında Fırat'ın (Euphrates) diğer kıyısına geçerek Mezopotamya' nın batısına ayak bastı. Bu başarıyı kendisinden önce yalnızca bir kralın gerçekleştirdiğini iddia etti. Buna göre Mezopotamyalı efsanevi hükümdar, Akkad Kralı Sargon yedi yüz yıl önce ırmağı diğer taraftan ( doğudan batıya doğru) geçmişti. Tüm bunları Hattuşili' nin Yıllıkları' ndan öğreniyoruz. Bu yıllıklar Hitit Krallığı'nın erken dönemine ilişkin en önemli kaynağımız olmakla birlikte yazılarda bazı sorunlu noktalar vardır. Birincisi, Hattuşili 30 veya daha fazla bir süre boyunca saltanat sürmüş olabilir. Eğer öyleyse konuyu yüzeysel bir şekilde değerlendirdiğimizde kralın yıllıklarının saltanatının yalnızca çok küçük bir kısmını (belki de ilk zamanlarını) içerdiğini görülür. Ancak yıllıkların orijinal olmadığını ve günümüze ulaşan metnin katiplerce nesiller boyunca kaleme alınan kopyaların sonuncusu olduğunu unutmamalıyız. O halde bu son metin, orijinal metni ne ölçüde temsil ediyor? Bir öneride bulunayım. On dördüncü yüzyılın başında Hitit Krallığı' nın düşman kuvvetlerince neredeyse ortadan kaldırıldığını ve Hattuşa'nın da yerle bir edildiğini biliyoruz (bu konuya değineceğim) . Kentte bulunan çok sayıda kayıt bu felaket sırasında kaybolmuş olmalıdır. Ancak belki de tabletlerin bazıları arşiv odasını yok eden yangında tesadüfen pişerek tamamen veya parçalar halinde korunmuş olabilir. Bugün içinde bulunduğumuz durum tam olarak budur; elimizde tesadüfen pişmiş tabletler ve tablet parçaları vardır. Belgelerin büyük bir bölümü yok olmuş olsa bile, yıllıkların kil tabletlere yazılırak kopyalarının parçalanmış bir halde günümüze ulaştığını düşünüyorum. Felaketten sonra katipler, belgeleri yeniden düzenlemek uğruna yıllıklarda kaydedilen olayların bulunduğu parçaları birleştirmeye uğraştılar. Olayları beş yıllık zaman dilimleri halinde düzenleyerek, geride kalan parçaları görece tutarlı bir şekilde bir araya getirdiler. Ancak bunu yaparken farklı yıllarda gerçekleşmiş olayların kayıtlarını da birleştirdiler. Hattuşili'nin uzun bir saltanat sürdüğü doğruysa, hükümdarlığı sırasında Suriye'ye bir dizi sefer gerçekleştirmiş olabilir. Bir tek şey kesindir. Hattuşili, başlıca hedefi olan Yamhad Krallığı'nın başkenti Halep'i asla ele geçiremedi. Hattuşili'nin saltanatının sonunda Halep hala zarar görmemişti. Hattuşili'nin Suriye'de ve diğer ülkelerdeki askeri başarıları, bizim bakış açımızdan krallığa az sayıda kalıcı siyasi, stratejik ve maddi kazanç sağlayan düpedüz birer serüven gibi görünse de etkileyiciydi. Orduları önünde dayanamayan Suriye kentleri ve topraklarının krallığa dahil olacağına yönelik hiçbir beklenti yoktu. Erken dönemdeki Hitit krallarında, merkezlerinden çok uzakta yer alan bu fethedilmiş topraklara egemenliklerini yaymalarını sağlayacak örgütsel kapasite veya insan gücü yoktu. Hattuşili'nin seferleri, neticede vur kaç akınlarından fazlası değildi. Gerçi kralın başarıları büyük bir savaşçı olarak itibarını artırdı. Savaşçılık, Yakındoğu kraliyet ideolojisi açısından bir kralın sahip olması gereken en önemli özelliklerden biriydi. Hattuşili'nin muharebe meydanındaki başarıları, ilk Labarna'yla kıyaslanamayacak kadar büyüktü. Bu başarıların göstergesi olan ve yağmalanan kentlerden arabalara doldurularak getirilen ganimetler hem Hitit saraylarını ve tapınaklarının zenginliğini artırdı hem de kralın memurlarını ve ona sadakatle hizmet edenlere ödül olarak dağıtıldı. Bunun dışında Hattuşili' nin zaferleri, yeni fılizlenen krallığının çetin bir askeri kuvvet olduğunu düşmanlarına gösterdi. Hatti artık dikkate alınması gereken bir güçtü. Öykümüzün bu kısmını sona erdirmeden önce Hattuşili' nin Suriye seferlerinin yan etkilerinden bahsetmeliyiz. Bu seferler, Asur kolonileri döneminden sonra yazının Anadolu'ya (yeniden) getirilmesine dolaylı olarak hizmet etti. Fethedilen kentlerdeki katiplerin kralın savaş ganimetlerinin parçası olarak Hattuşa'ya getirildikleri neredeyse kesindir. Başkentin sarayında ve tapınak bürokrasisinde görevlendirilen bu ithal katipler, Hitit dünyasındaki ilk yazılı belgeleri oluşturdular. Belgelerini Akkad dilinin Babil versiyonunu (tüccar kolonicilerin Asur versiyonunu değil) kullanarak çivi yazısıyla yazdılar. Belki de katiplerin gelişinden kısa süre sonra yerli bir katip sınıfı gelişmeye başladı. Babil dili büyük olasılıkla bir süre de Hitit bürokrasisinin resmi dili olarak kaldıysa da, Hitit katipleri muhtemelen on altıncı yüzyılın ortalarından itibaren yazılı belgelerde kendi dillerini kullanmaya başladılar. Belgelerin iki dilli olarak yazıldığı bu dönem bir tür geçiş dönemiydi
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.