İşte, istese de istemese de neo-feminizmi toplumsal bir sınıfa burjuvaziye bağlayan bağ, bu dünya kavrayışında yatmaktadır (İnsanlar, belirli toplumsal sınıflara istekleriyle bağlanmazlar; aksine istek ve görüşlerini — bilinçli devrimci inkara uğratmadıkça— içine doğdukları, yaşadıkları dolayımı teşkil eden sosyal sınıf belirler.) Feminizm öz’le değil tezahürlerle savaşmaktadır. Mücadele ettiğini varsaydığı Patriyarkalizmin (ataerkillik, pederşahilik) hangi koşulların ürünü olduğu sorusundan yan çizer daima. Çünkü o zaman toplumda mülkiyetin özel ellerde yoğunlaşmasına koşut olarak yönetimcilik geleneğinin oluşmasına, yani sömürü ve baskının kurumsallaşmasına bakmak zorunda kalacaktır. Tüm bunlar ise, toplumların sınıflılaşmasına tekabül eder. Böylesi bir yaklaşımın, sınıf gerçeğine kapalı feminizme uygun düşmeyeceği de aşikardır. Önce de gördük, o sınıflar-aşırı bir kadın-erkek mücadelesi peşindedir çünkü.