Acem diyarında, vakar sahibi, gayetle Allah’tan korkan ve çekingen bir
Zâhid ve bu kişinin Rind adlı bir oğlu vardır. Zâhid, oğlunun zekâ ve istidadının
farkına varınca ona öğütler vermeye başlar. Oğlan bu nükteli öğütlerin biraz
daha açık ve kendi anlayacağı biçimde olmasını ister.. Nesirden ziyade nazımdan
hoşlandığını imâ eder. Zâhid Kur’an-ı Kerim ve hadisten şiir ve şairle ilgili
hükümleri okur.
Baba, oğlunu, şeriat bilimlerini öğrenmeye teşvîk eder. Rind, öğrenme ve
davranışların nelerden ibaret olması gerektiğini öğretmesi için babasını
sıkıştırır.
Yazı sanatını öğrenmesinin iyi olacağını söyleyen babasına, Hazreti
Peygamberin “ümmî”liğini hatırlatır.
Yazı yazmayı öğrenmenin gerekliliğini kavrayamayan Rind’e
padişahlara yakın olmanın yollarını öğrenmesini öğütler. Rind: “Yaradılmışın
varlığında maksat Yaradana kulluktur.” cevabını verir.
Bu arada, "Var çiftçilik yap " öğürünü de benimsemeyen Rind, ticarete
de yanaşmaz. Sanatla uğraşmanın, belirlenmiş bir kısmet için sıkıntıya
düşmekten başka bir şey olmadığım söyler.
Bu tutumuyla, oğlunun cahil kalmasından korkan baba, bilimin
faziletlerinden, cehaletin kötülüklerinden örnekler verirse de oğlunda söylenenleri kabule dair bir emare göremez. Zâhid, Rind'in her söylenene bir ters cevap
vermesinden dolayı üzüntüye kapılır, çektiği emeklere yanar. Dünya nimetlerini elde edebilmek için çalışmanın mecburiyetini söyler. Oğluna daima iyilik ettiğini,
kendisinden ise daima sıkıntıya düştüğünü ifade eder.
Babasının bezginliğini anlayan Rind, "Meşakkat sırası bana ulaşıncaya
ve geçim sıkıntısını çekinceye kadar, benim rızkımı senin üzerine yazmışlar.."
der.
Zâhid'in "babalık hakkım" ileri sürmesine karşılık da, başının çaresine
bakabileceğini, yolculuğa çıkabileceğini söyler. "Sefer" için alınacak tedbirleri
sorar! Zâhid, yolculuğun tehlikelerini sayıp döker. Rind de onlardan korunmanın
çarelerini anlatır. Eserin bu kısmında, medreselerde usulleri öğretilen cedelin
mükemmel örnekleri bulunmaktadır. Bu karşılıklı konuşmalarla devam eden
yolculuklarında, önlerine bir m e s c i d çıkar. Rind, burasının ne olduğunu
sorar.
Zâhid: "Burası Allah'ın evidir. Temiz kalpli sûfîlerin mabedidir. Kulluk
yeridir. İblis'e buradan geçit yoktur!" der.
Rind: "Mademki bu Allah evidir. Doğruluk ve temizliğin de başıdır... Bu
ev, teklik, doğruluk ve temizlik makamıdır.. Bir kimse, ev sahibi için gerekeni
bilmeyince, O'nun evine nasıl girebilir?" der.
Zâhid: "Bozguncularla oturup kalkmazdan, dinden çıkmışlarla karışıp
görüşmezden önce bu eve gelmesini, buradakilerin hidayet nurlarından faydalanmasını..." ister. Rind, mescide girmeye razı olmaz. Baba ve oğul birlikte
dolaşırlarken, önlerine "feleğe baş çekmiş... cennet bahçelerinden bir bahçede
kurulmuş bir binaya rastlarlar. Her tarafından neşeli sesler fışkırmakta.,
kahkahalar arasında sazın sesi duyulmakta...
Rind: "Bu gönül açan yer neresidir? Duyduğum ne biçim sestir?" der.
"Bu şeytanın evidir!" cevabını alır! Zâhid şarapla ilgili âyeti okur. Bunun
üzerine, Rind'in, aklı başında insanlar gibi sözler söylemeye başladığını görünce
de m e y h a n eye girmesine izin verir.
Rind, meyhanede gönlü aydınlık olan bir ihtiyar (Pîr) görür. Onu
incelemeye başlar. Bu ihtiyarın görüşü, sır cevherlerinin hazinesini açar; aşk,
onun namlılığının, adının süsüdür; akıl, onun çocukluğunun öğüncesidir!
Bakışıyla, şarabı aranan şey yapmış, yaradılışa: "Elde etmeyi ve kalbin
cezbesini" vermiş!... Rind, selâm vererek oturur.
Pîr: "Ey delikanlı, garip görünüyorsun, ne iddian var, nereden
geliyorsun? Yolunu kaybetmişsen sana kılavuz olayım, bir hacetin varsa yerine
getireyim!" der. Burada Pîr'le Rind arasında karşılıklı konuşmalar olur. Rind,
Pîr'in dediklerinde, derdinin dermanını bulur. Acele olarak, sıkıntısının hallini ister. Pîr, sakiye işaret ederek: "Dertsizlik maddesi olan, ruhu cilalayan şerbeti
getirtir! Buna katılan "özel katkılarla" da "yavaş yavaş inanç bağını şekilden
kesip mânâya ulaştırması, saplantı ipini mecazdan kesip gerçeğe
bağlaması.." istenir.
Rind, burada gördüklerinden ve duyduklarından hoşlanır. Babasına
dönerek, evvelce kendisine söylediklerini bir daha hatırlatır.
Rind: "Dikkatle fikir gözümü açınca düşündüm ki, mescittekiler,
kendileriyle gururlanmaktadır; meyhaneye çekilenler ise kendilerinde değiller!
Mescitte ibadet edenlerin ibadetlerine olan güvenleri, onları gurur sarhoşluğuna
atmış! Meyhanenin gafillerini, hatayı itiraf etmeleri, gaflet uykusundan
uyandırmış!..." gibi sözlerle karşılaştırmalar yapar. Baba ve oğul "iyi". "kötü",
"hakikat", "mecaz", "nefis", "hevâ ve heves", "günâh", "sevâb"... gibi deyimleri,
sağlam bir mantıkla tartışırlar.
Sonunda Zâhid ile Rind, birbirlerine karşı gelmekten vazgeçip "teklik"
mertebesine ulaşırlar.
Fuzûlî, son söz olarak: "Fânilik köyünde, akıllı ile deli birdir. Denizin
dibinde taş ile inci danesi birdir. îyi ve kötü sayma işi ortadan kalkınca mescid
ile meyhane birdir" der.